|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Entelektüel melekelerimiz dumura uğradığı için göremediğimiz yakıcı ve yıkıcı bir gerçek var: Türkiye'nin ayakları bir türlü yere basmıyor. Hep hayal dünyasında yaşayarak varolmaya, varlığımızı sürdürmeye çalışıyoruz. Gerçeklerle yüzleşmekten özenle ve usta bir cambaz edasıyla kaçınıyor; sürekli olarak birkaç ipte birden oynamak için çırpınıp duruyoruz. Ama ayaklarımız yere basmadığı için gördüğümüz hayallerin kısa bir süre sonra hayaletlere dönüşmesini önleyemiyoruz. Oysa tarih yazmış ve tarih yapmış bir milletin çocukları için bu durum, son derece traji-komik ve absürd bir durumdur. Artık Türkiye'nin gerçeklerle yüzleşmesi bir hayat-memat meselesi haline gelmiştir. Kaçındığımız, yüzleşmekten korktuğumuz en temel gerçek şu: Türkiye, seküler Batı medeniyetinin modernlikle birlikte gerçekleştirdiği büyük meydan okumadan bu yana hem yaşadığı devâsâ sorunların nereden kaynaklandığını, hem de dünyada neler olup bittiğini bir türlü kavrayamamış, sonunda kendi yapacağı büyük işleri başkalarına, Batılıların geliştirdikleri seküler ideolojilere ve projelere havale ederek vaziyeti kurtarabileceğini düşünmüş; bunun için de kültür ve medeniyet değiştirme absürdlüğüne ve ahmaklığına soyunmuştur. Oysa kültür ve medeniyet değiştirmeye kalkışmak, gerçekte, teslim bayrağı çekmek demekti. Tarih yapmış ve tarih yazmış bir milletin kendine güvenini yitirmesi ve tarihte tatile çıkması; kısacası, artık "bizde iş yok" demesi demekti. Ancak tüm bunlar, her ne suretle olursa olsun, Türkiye'nin işinin bittiği anlamına gelmiyor. Aksine Türkiye, eğer tarihî, kültürel, toplumsal ve siyasî derinlikleri olan temel sorunlarıyla ve gerçekleriyle yüzleşme cesareti gösterebilirse, yeniden toparlanma, ayağa kalkma ve tarih yapma sürecine girebilir. Yüzleşmemiz gereken en temel gerçek şu: Tarihi artık biz yapmıyoruz. Tarihi Batılılar yapıyor. Biz, Batılıların yaptığı tarihin içinde sadece figüranları oynuyoruz. Oysa biz, Batılıların değil bizim (Türkiye'nin ve İslâm dünyasının çıkarlarını koruyacak) büyük bölgesel ve küresel projeler geliştirebilecek imkânlara da, jeo-politik, jeo-kültürel ve jeo-stratejik konuma da, dinamiklere de sahibiz. Biz, İngilizlerin, Almanların, Fransızların ve Japonların yanısıra tarihte kurucu ve yaratıcı roller üstlenmiş -ve hâlen de- üstlenebilecek üç dört milletten biriyiz. Unutmayalım ki, İslâm dünyasını en az bin yıl biz yönettik. Modern anlamda ilk küreselleşme tecrübesini biz ürettik: Akdeniz'i "Türk gölü", Asya, Afrika ve Avrupa'nın kesiştiği ve şu an tam göbeğinde yer aldığımız bölgeyi Müslüman Dünya Düzeni'nin tesis edildiği barış, adalet ve kardeşlik yurdu haline biz getirdik. Bizden önce, dinlerin ve medeniyetlerin beşiği olan bu bölgeyi hiçbir "aktör" bu kadar uzunca bir süre barış, adalet ve kardeşlik yurdu haline getirmeyi başaramamıştır. Bu gerçeği Batılılar bizden çok iyi biliyorlar. O yüzden Türkiye'nin, yeniden "Osmanlı misyonu"nu üstlenerek, bölgede Batı dışında, İslâm-eksenli yeni bir yörünge oluşturabileceğinden korkuyorlar. Bu nedenle Türkiye'yi AB'ye alıp almamaları gerektiğine 40 yıldır bir türlü karar veremiyorlar: Onlar da çok iyi biliyorlar ki, Türkiye'yi AB'ye alsalar bir "belâ", almasalar başka türlü bir "belâ". Türkiye'nin eritilemeyeceğini, İslâm'la ilişkilerinin sıfırlanamayacağını düşünerek, Türkiye'nin AB'ye alınmaması gerektiğini söylüyorlar. Ancak AB'ye alınmaması durumunda ise, Türkiye'nin Avrupa'dan / Batı'dan kopacağını ve kendine özgü bir yörünge oluşturmak için İslâm dünyasıyla uzun vadeli bölgesel ve küresel projeler geliştirmeye soyunacağını, bunun ise sadece AB için değil, Batı hegemonyası için de büyük bir tehlike oluşturacağını düşünüyorlar. Almanya Başbakanı Schröder'in 4 Aralık'ta Fransa Cumhurbaşkanı Chirac'la yaptığı görüşmeden önce dile getirdiği ve maalesef entelektüel melekeleri dumura uğradığı için medyamızın gözardı ettiği (CNN-Türk'ten Gürkan Zengin ve Editör programı hariç) önemli bir açıklama var. Şansölye Schröder, aynen şunları söylüyor: "Türkiye'deki ATATÜRK YANLISI LAİK GÜÇLERİN DESTEKLENMESİ, BU ÜLKENİN RADİKAL DİNCİ KESİME KAYMAMASI, AVRUPA'YA DAHA SIKI ŞEKİLDE BAĞLANMASI ve bu konuda Avrupa politikasının istikrarlı bir şekilde sürdürülmesi ulusal çıkarımızadır. Ben de Kopenhag'ta bunu yapacağım." Benzer şeyleri Amerikalılar da, İngilizler de, İsrailliler de söylemiyor mu? Batılıların tek kaygıları var: Türkiye'nin Osmanlı misyonunu üstlenebileceği, yani bölgede yeni bir yörünge oluşturabileceği korkusu. O yüzden Türkiye'de laikliğin her ne suretle olursa olsun desteklenmesi ve Türkiye'nin İslâm ekseninde yeniden yeni bir yörünge oluşturmaya kalkışmaması için Türkiye'nin aslâ kendi haline bırakılmaması gerektiğini düşünüyorlar. Şimdi Türkiye tam bir yol ayrımının eşiğine gelip dayanmış durumda ve Türkiye'nin yapması gereken şey şu: Türkiye, kısa, orta ve uzun vadeli bütün hesaplarını, planlarını bölgede yeni bir yörünge oluşturacak şekilde yapmak zorundadır. Bunun yolu, Türkiye'nin Osmanlı misyonu ile hareket etmesinden geçer. Türkiye, "Osmanlı misyonu" ile hareket etmeye karar verdiği andan itibaren Türkiye'nin AB'ye girmesi de, girmemesi de bizim için problem teşkil etmeyecektir. Türkiye, Osmanlı misyonunu üstlenerek AB ile de, ABD ile de ilişkilerini geliştirebilir; ama asla sadece AB'ye ya da ABD-İsrail'e endeksleme ahmaklığı içinde olmaz, olamaz. Ben sivil ve askerî bürokrasinin Türkiye'nin Osmanlı misyonu'nu üstlenmeye başladığına dair önemli işâretler alıyorum. Umarım, aldığım işâretler, zamanla Türkiye'nin en esaslı projesi olan Osmanlı misyonu projesinin temel proje haline dönüşmesine yol açar. Çünkü Türkiye'nin de, bölgemizin de gerçek anlamda siyasî, askerî, ekonomik ve kültürel özgürlüğüne kavuşabilmesi ve zengin insan ve özellikle de doğal kaynaklarını bizzat bölge halklarının kullanabilmesi Türkiye'nin Osmanlı misyonu projesini hayata geçirmeye başlamasından geçiyor. Artık ayaklarımızı yere basmasını öğrenmek ve tarihte tatile son vermenin ve tarihi özne olarak bizim yapmamızın yollarını araştırmak zorundayız. Bunun anahtarı, Türkiye'nin Osmanlı misyonunu üstlenmesi ve yeni bir yörünge oluşturmasıdır.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |