|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Radikal de olmasa sessiz sedasız gelip geçecek ve hiçbirimizin habere olmayacaktı. Yeşim Kasap öyle güzel bir haber yapmış ki, ben kendi payıma bu haberi yılın en iyi haberleri olimpiyatına bugünden aday göstermiş olayım... Kasap'ın haberinin değeri Sabancı Üniversitesi'nde gerçekleştirilen bir "faaliyet"i bize çok güzel aktarmasıyla sınırlı değil tabii ki. Bu öyle bir haber ki, buradan hareketle memleketimizin ne hale geldiği hakkında da epeyce bilgi ediniyoruz. Sabancı Üniversitesi, "Toplumsal Duyarlılık Projeleri" çercevesinde üniversitenin kampüsünde "Açlık ve Yoksulluk Üzerine" adı verilen yeni bir "faaliyet" daha gerçekleştirmiş. Faaliyetin amacı şöyle formüle edilmiş: Dünya ve Türkiye'deki açlık ve yoksulluk sorununa dikkat çekmek, duyarlılık geliştirmek ve sorunlara çare olamasa da güneydoğuda bazı projelere katkı olsun diye karınca kararınca üç beş kuruş toplamak. Görüyorsunuz, buraya kadar herşey güzel; "insani yardım" faslına giren, amacı iyi tarif edilmiş bir faaliyet.... Ama acele etmeyin hemen, haberin devamını da dinleyin.... Bu faaliyet çerçevesinde 350 davetiye satılmış ve masraflar çıktıktan sonra elde 500 milyon lira kalmış. Eh pek bir şey değil ama hiç yoktan iyidir... Peki para faslının dışındaki amaç, yani "duyarlılık geliştirme" amacı yolunda neler yapılmış? Neler neler... Öğrenince eminim sizin de "duyarlılığınız" artacak! Söz konusu faaliyet "teatral" bir gösteri şeklinde düzenlenmiş. Davetliler üç ana gruba ayrışmışlar: "Zengin kesim", "Ortadirek" ve "Yoksullar". Her davetiyenin üzerinde davetiye sahibinin hangi sınıfa dahil olduğu belirtilmiş. Davetiyeni kapıdaki görevliye veriyorsun ve ondan üzerinde "yeni sınıfın" ve yeni kimlik bilgilerinin yer aldığı bir kimlik kartı alıyorsun. Yeşim Kasap, "yeni kimlikler"le girilen bu yeni hayatı şöyle özetlemiş: "Mesela biri 10 yaşında mendil satan bir kız oldu, başka biri Beverly Hills'te butik sahibi bir kadın. Tabii herkes sınıfına yaraşır yere oturdu. Zenginler, beyaz masa örtülü, şamdanlı masalarda, orta sınıf örtüsüz tahta masalarda, yoksullar da yerde. Mikrofonlu iki kişi, gruplar arasında dolaşıp kimlik bilgileri sordu, sınıflararası diyaloglara yardımcı oldu, kimi zaman da elbette sadece oyun gereği, atışmaları körükledi." Artık herkes sınıfına uygun yerini aldığına göre yemeğe geçebiliriz: Zenginlere masaya servis yapılmış. Yemekler birinci sınıfmış. "Orta direk"e karavana usulü yemek dağıtılmış. "Yoksullar" da tabii ki yere oturmak zorunda kalmış. "Yoksullar" ekmek ve pilavdan oluşan bir "mönü"yü mideye indirmişler. "Faaliyet"in bu safhasına ilişkin Yeşim Kasap'ın çok hoş bir tespiti var: "Buraya kadar herşey iyi güzel de, yoksulları oynayanlar haddinden fazla neşeliydi! Yemek kuyruğunda neşeli bir arbede yaşandı, öğrenciler muhtemelen televizyonda gördüklerini taklit ederek birbirlerini ezdi. 'Açız açız, ekmek istiyoruz' diye bağıranlar bir taraftan da kıkırdadı. Yemek alamayanlar kahkahalar içinde eylem yaptı, hırsızlık yaptıkları için güvenlik güçlerinin hışmına uğrayanlar gülmekten kırıldı. Bu arada eller, yukarıdan sarkıtılan yardım paketlerine uzanırken, yine 'komik' izdiham görüntüleri yaşandı." Ve biliyor musunuz, salonda bütün bu yoksulluk müsameresi yaşanırken, dev ekranda da dünyanın dört bir yanından yoksulluk ve açlık görüntüleri geçiyormuş. Bu görüntülerden birinin fotoğrafına gazete de yer vermiş. Resimleri seçemesek de "3,6 saniyede 1 ölü" sözlerini okuyabiliyoruz... Türkiye'de bir üniversitenin düzenlediği şu "faaliyet"e bakın.... Davetliler bu yoksulluk müsameresine katılarak mı "duyarlılık" kazanacaklar? Aman istemez, yerinde kalsın o "duyarlılık"... Bu ülkenin çoğunluğu üniversite öğrencisi olan gençlerini "Açız açız, ekmek isteriz!" diye neşe içinde yerlere yatıran nasıl bir "duyarlılık" acaba? Gençlerin yoksulluk ve açlık karşısında gösterecekleri tepki müsamerede "yukarıdan sarkıtılan yardım paketlerini" aynen "televizyonda gördüklerini taklit ederek" birbirilerini "ezip" kıkırdayarak ele geçirmeye çalışmasından mı ibaret kalacak? Yeşim Kasap "faaliyeti" ne güzel özetlemiş: "Yoksulları oynayanlar haddinden fazla neşeliydi." Görüyorsunuz, "yoksul" taklidi yapmak da artık bir eğlence biçimi oldu. Yoksullar, çektikleri yetmezmiş gibi bir de Sabancı Üniversitesi'ndeki "faaliyet"in eğlencesi oldular... Hadi şimdi de gelin, bu uygunsuz müsamerenin bütün günahını çoğunluğu gençlerden oluştuğu anlaşılan davetlilere yüklemekten kaçınarak niçin bu hallere düştüğümüzün nedenlerini arayalım. Eğer yoksulluğu ve yoksulları da bir "mizah" aracı haline getirebilmeyi başarmışsak, bunun vebali büyük ölçüde özellikle son on yıldır önümüze sürülen yoksulluk ve yoksul tanımını yapanların üzerinedir. 80'li yılların ortalarından itibaren geliştirilen bu yeni "tanım" gereği, yoksulluk ve yoksullara yönelik ülke politikası tamamen bir "hayır işi" olarak görülüp sunulmadı mı? Yoksul insanları "işsiz/gelirsiz" diye tanımlayıp kendisini onlara gerekli "sosyal yardım"ı götürmekle yükümlü gören "sosyal devlet"le bu derece dalganızı geçerseniz, olacağı budur... Üniversitelerinizde de "yoksulluk müsamereleri" sahneye konmaya başlar. Siz eğer bir kamyona doldurduğunuz yiyecek/içeceğin televizyon kameralarının önünde yoksul insanlar tarafından birbirlerini tepeleyerek elde edilmeye çalışılmasının yolunu açarsanız, varlıklı üniversite öğrencileriniz de bunun parodisini sahneye koymaya kalkarlar... Zavallı memleket.... Bir tarafta hakikisinden milyorlarca yoksul, diğer tarafta onların üzerinden "oyuncu yoksulları" ile eğlenceli bir "faaliyet" düzenleyebilen bir üniversite...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |