T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Güvercin mi, şahin mi?

Acaba ABD vatandaşı olsaydım, güvercin gibi mi, yoksa şahin gibi mi davranırdım? Savaş mı isterdim, yoksa barış mı?

ABD ve savaş

Aslında, savaş, Amerika'yı Türkiye kadar sarsmıyor. Çünkü ABD, çatışma bölgesinden kilometrelerce uzakta. Üstelik, savaş sanayii dolayısıyla, ekonomisi güçleniyor. Başkan Bush, mağlubun belli olduğu bir mücadeleye giriyor. Sonunda siyasi itibarı da artacak. Amerikan kamuoyu, ülkelerine kafa tutan Saddam'ı tasfiye etmek istiyor; bu yüzden Başkan Bush'u destekliyor.

Eğer Pax Amerikana ekseninde, emperyalist duygular taşıyan ve insanî değerleri kulak ardı eden bir ABD vatandaşı olsaydım, mutlaka savaştan yana tavır koyardım. Şahin olurdum.

Ya Türkiye?

Türkiye ise Amerika'nın yürüttüğü savaşın, Irak'tan sonra ikinci büyük mağduru olacak.

Olaylar burnumuzun dibinde cereyan ediyor. Ekonomimiz bundan olumsuz etkileniyor. Turizmimiz önemli ölçüde darbe yiyecek. Dolar yükselecek. Müslüman halkın kıyıma uğradığı bir savaşın parçası oluyoruz. Türk kamuoyunun önemli bir bölümü Irak'ı tutuyor; dolayısıyla, siyasi iktidarın halk nezdindeki desteği de darbe yiyecek. Bush'un grafiği yükselirken, bizim liderler prestij kaybedecek.

Amerikan askerinin, üs ve limanlarımızı, hava sahasını kullanmanın ötesinde, Güneydoğu'ya yerleşeceği iddiaları var. Hem de öyle Çekiç Güç gibi sınırlı sayıda asker değil; 80 bin rakamı veriliyor.

Amerikan vatandaşı sıfatını taşıyan bir insan, "şahin" olabilir ama Türkiye'de kimse savaş çıkmasını istemez. Çünkü kazanan ekiple birlikte hareket etsek bile, gene "kaybeden biz" olacağız.

ABD ve adalet

Elbette, daha orta ve uzun vadede, terör eylemlerinin ABD hedeflerini vurması, dünya barışının zedelenmesi, sonuç itibariyle ABD'nin de bu işten zararlı çıkması ihtimali mevcut. Amerika, yeni dünya düzenini, adalet ve hoşgörü anlayışına, bir değerler sistemine oturtmadı.

Kendi vatandaşına karşı ne kadar itinalıysa, uluslararası ilişkilerde o kadar tek taraflı ve gaddar.

Haydi İkiz Kuleler'e saldırı sonrasında, Süper Güç, yaralanan onurunu tamir etmeye çalışıyordu. Üstelik Afganistan operasyonunu, tahmin edilenden çok daha çabuk tamamlayabildi.

Acaba, Irak'a saldırı sonrasında nasıl gelişmeler ortaya çıkacak?

Körfez Savaşı'nı takib eden dönemdeki kayıplarımız bu defa da aynı çapta veya daha büyük çapta önümüze gelebilir.

Körfez Savaşı'ndan sonra, Güneydoğu'da ticaret yara aldı; halk büsbütün fakirleşti. Amerikan askeri geri çekilince, Saddam'ın saldırısına uğrayan Kürtler sığınmacı olarak ülkemize yerleştiler. Onlarla birlikte sızan PKK'lılar yüzünden terör olayları arttı. Çekiç Güç'ün şemsiyesi altında Kuzey Irak'ta, Kürt devletinin kurulması yolunda epey mesafe kat'edildi.

Demek "kazanan tarafta" olmak, Türkiye'yi büyük sıkıntıların içine düşmekten kurtaramıyor.

Endişeler

Ama "kaybeden tarafta" kalmak daha da kötü. Çünkü, soğuk savaş sonrasında, sınırların henüz çizilmediği, taşların yerine oturmadığı bir gerçek. İslâm dünyası bu belirsizliklerden en fazla etkilenen bölge: Bosna'da yüzbinleri bulan ölümler, kadınların tecavüze uğraması, Filistinliler, Çeçenistan, Afganistan ve Irak'ın durumu.

Osmanlı'dan gelen mirasıyla birlikte, Türkiye Cumhuriyeti bütün bu dengesizliklerin orta yerinde duruyor.

Birinci Dünya Savaşı sonrasında harita üzerinde cetvelle çizilmiş bir sınır. Mezopotamya ilk defa parçalanıyor. Kuzeyi Türkiye topraklarında, güneyi Irak'ta kalıyor. Bugünkü Irak Osmanlı'nın Musul, Bağdat, Basra eyaletlerinden oluşuyor. Bu ülkede yaşayan Türkmenler'in sayısı Kürtler kadar. Ama, Türkmenler'in bir bölümü Saddam yönetimindeki bölgede yerleştiği için, muhalefet cephesinde o kadar etkili olamıyorlar.

Irak'ın sadece Arap ve Kürtler'den oluşan bir federasyona dönüşmesi fikrini benimseyecek miyiz? Yoksa Türkmenler'in de üçüncü unsur olarak eşit haklarla temsil edilmesi üzerinde mi duracağız?

Uluslararası camiayı nasıl ikna edeceğiz?

Nefret

Yeni dünya düzeni ve Amerika'nın çıkarlarını koruyan bir barış, kovboyvari saldırılardan geçmez. Çünkü, bir halkın üzerine ateş yağdırırsanız, o gözyaşlarından nefret ve intikam hisleri doğar.

2. Dünya Savaşı sonrasında, ABD, Ortadoğu'da sevilen bir ülkeydi. Çünkü o dönemde, demokratik değerlerin, özgürlüklerin, bağımsızlık hareketlerinin öncülüğünü yapıyordu.

Bugün ise Ortadoğu'nun despot rejimini veya İsrail gibi bir terörist devleti savunuyor. Suudi Arabistan, Mısır, Suriye hepsi ABD'nin hoşgörü şemsiyesi altında diktacı yönetimlerini sürdürüyor. Komünizmin çöküşü sonrasında, Sovyet çemberinden kurtulan ülkeler kendilerine demokrasi içinde bir yol buldular ve Avrupa Birliği'nin bir parçası haline geldiler.

Ortadoğu'da ve Arap ülkelerinde ise statüko, uluslararası himayeye mazhar olduğu için, değişemiyor.

Yazımızın başında "ABD vatandaşı olsaydım, şahinliği benimseyebilirdim" dedim. Ama gene de tekrar tekrar düşünmekte fayda var.

Çünkü rüzgâr eken fırtına biçer.


28 Aralık 2002
Cumartesi
 
NAZLI ILICAK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED