T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Fındıkta ali cengiz oyunu mu olacak?

Bizim Karadeniz'de "fındık vakti" denilen bir zaman vardır. İşte o zaman 10 Ağustos'tan itibaren başlar. Bahçelerden fındıklar toplanır, harmanlarda kurutulur, ayıklanır sonra tüccara satılır, tüccar köylüden aldığı fındığı fabrikalarda kabuğundan ayırır, boylarına poslarına göre ayırır ve yurtdışına satar.

Bütün yıl "fındık vakti ödenmek üzere" alış veriş yapılır. Arsalar alınır satılır, genç kızların çeyizleri "fındık zamanı ödenmek üzere" borç alınarak düzülür. Düğünler dernekler yapılır.

Çocukluğumda hep "Anne köye ne zaman gideceğiz?" diye sorup durduğumu hatırlıyorum. Rahmetli annem hep "Oğlum Ağustos'un onundan sonra" derdi ve usanmazdı bunu sık sık söylemekten. Çünkü neredeyse her iki saatte bir sorardım.

Bu yıl "fındık vakti" başladı. Ordu'daki kuzenlerimden iyi haberler almıyorum. Hepsi bir belirsizlik içersinde. Ne yapacaklarına bir türlü karar veremiyorlar. Borcu olanlar borçlarını karşılayacak kadar fındığı 1 milyon 500 bin liradan satıyorlar, geri kalanını durum "açıklığa" kavuşuncaya kadar saklamayı yeğ tutuyorlar.

Ordu Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Ömer Aydın tam bir "öfke küpü" halinde. Hükümet tarafından fındık fiyatlarının açıklanmamasına kızıyor. "Böyle şey olmaz Can Ağbi. Ben bu vatanın evladı değil miyim? Borcum var, fındığı 1 milyon 500 bin, 1 milyon 550 bin liraya satıyorum. Yarın hükümet fındık fiyatlarını 2 milyon lira olarak açıklarsa benim halim ne olur?" diyor.

Ordu TSO Başkanı Ömer Aydın tam benimle konuşurken İtalya'daki bir fındık ithalatçısından bir telefon geldi. Öteki telefondan konuşurken ben de duydum. İthalatçı fiyat istiyordu. "Hiçbir şey belli değil. Bu hafta da belli olacağını sanmam" diyerek fiyat vermedi. Sonra da sekreterine seslenerek "Bana bir daha dışarıdan birini bağlamayın. Fiyat veremiyorum ayıp oluyor" dedi.

Ömer Aydın bir ara "üçüncü sınıf işlerle birinci sınıf devlet olunur mu?" diye sordu. Gerçekten de öyle. Eğer bir piyasada "belirsizlik" varsa ve bu belirsizlik yüzünden "dürüst tüccar" mal satamıyorsa, dürüst tüccarın mal satamadığı yerde bazıları mal satar. Bu "bazılarının" nasıl bazıları olduğunu anlarsınız.

Fındığa bir çözüm aranırken orta yere bir "fındığa ihracat fonu" meselesi çıktı. Onu sordum. Ömer Aydın "Can Ağbi, kulağımızı kesip ağzımıza vermenin bir hali var mı?" diye cevap verdi.

Gerçekten de bu fon meselesine kimsenin aklı ermiyor. Liberal Demokrat Parti Genel Başkanı Besim Tibuk o her zamanki "öfkeli" çıkışıyla fonu şöyle eleştiriyor:

"Seçimler yaklaşırken, seçmenden tokat yiyeceğini anlayan "Ankara Partileri" hükümeti, fındık üreticisinin sorunlarını popülist ve aptalca bir uygulama ile halledeceklerini sanıyorlar.

Bütçede fındık üreticisine kaynak bulamayan hükümet, fındığa ihracat fonu koyacak ve bu fondan elde edilecek geliri destek olarak fındık üreticisine verecekmiş.

Gelin bu fikri bir inceleyelim.

İhracata fon koymak demek ne demek?

İhraç edilecek üründen vergi almak yani ihraç edilen malın bedelini arttırmak demek. Fındığın uluslararası fiyatı zaten belli. Çünkü yıllarca uygulanan yanlış "yüksek fiyat uygulamaları" ile zaten fındık üretimindeki monopol gücümüzü kaybetmişiz ve fiyatı biz belirleyemiyoruz. Bu dünya fiyatının üstünde bir fiyattan fındık satılamayacağına göre bu koyulması düşünen fonun etkisi ne olacak?

Fındığın fiyatının daha da düşmesi.

Yani pek akıllı hükümetimiz fındık ihracatına fon koyarak, fındık fiyatını koyulacak fon oranında düşürecek. Sonra da toplanan parayı fındık üreticisine geri verecek.

Ne değişti şimdi bu uygulama ile?

Hiçbir şey. Hatta bu uygulamalar sırasında, yani fındık üreticisinin bir cebinden alınıp öbür cebine koyma işlemi sırasında, paralar uçup gidecek.

Sanıyorum ki, bu Ankara Partileri milleti salak yerine koyma huylarından asla vazgeçmeyecekler. Seçimler ve bu partilerin kaçınılmaz seçim hezimetleri yaklaştıkça, bu anlayış daha da güçlenecek."

Ne hükümetin vereceği "fındık fiyatı" belli oldu, ne de fındığa konacak "ihracat fonu." Küçük fındık üreticileri beşer onar çuvallık fındıklarını evlerinde odalarında saklamaya gayret ediyorlar. Borcu olanlar ise satmak zorunda bırakılıyor. Maalesef hükümetimiz bu duruma "seyirci" kalıyor.


3 Eylül 2002
Salı
 
CAN AKSIN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED