T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Dikenli konular

Yazmamak gerekir biliyorum. Dikenli konulara dokunmamak gerekir. Uyumlu görünmek gerekir. Yazıp da birilerinin hassasiyetlerini kaşımamak gerekir. Kaşıdıkça azıyor malum. Dikenli konulara dokundukça iktidar olmanın yolu kapanıyor. Mümkün olan en uyumlu profilde durmak gerekir. İyi fotoğraf vermek gerekir. Biri Bizi Gözetliyor malum.

Dikenli konuların başında başörtüsü geliyor. İktidar diye bir şeyi düşleyen, zinhar ona dokunmamalı. Sembol dedik bir kere, her şeyin sembolü o... Ona dokunan ateşe dokunmuş gibi olacak. O yüzden "B" harfiyle başlayan cümleler bile kurmamalı.

Kurmamalı, biliyorum.

AK Parti'nin seçim beyannamesinde "B" harfi ile başlayan cümle kurmaması boşuna değil. Yazılan yazılarda en çok onun altının çizileceğini çok iyi öğrenmiş AK Partili dostlarımız. Tüm gözler, tüm kulaklar seferber olmuş bekliyor: "B" dediğinizde başlayacaklar haberi geçmeye: "B" dedi Erdoğan, tamam bunlar da başörtüsünü sorun haline getirecekler!!!" Gelsin manşetler, gelsin BBG'ye yönelik şimşir harfli uyarılar...

Yoo, onlara fırsat vermemeli...

Hiçbir sorun çıkarmamalı BBG kadrolarıyla...

İçiniz yanmalı...

Kan kusup kızılcık şerbeti içtim demelisiniz.

Orada eşleriniz var, başörtülü...

Kızlarınız var, ülkesinde okuyamayan...

Size oy veren, vermeyen insanların çocukları var, başörtüsü sebebiyle eğitim hayatları sona ermiş...

Orada ağzı bantlı çocuklar var, gözleriyle "Başörtüsüz asla!" diyen...

Onlar bu ülkenin sorunu değil!

Mi?

Yeter ki BBG kadrolarının içi rahat olsun...

Biz sorun çıkarmayız!

Biz, yarışı herkesten farklı şartlarda yürütmeye de razı oluruz.

Demokrasinin bize özel şartları olmasına da rıza gösteririz.

Varsın başörtüsü, tam da demokrasinin kırıldığı nokta olsun, tam da yasa kuralları ile toplumun hayat tarzı arasında uyumsuzluk göstergesi haline gelsin, varsın, laikliğin inanç özgürlüğü yorumunda tam bir yoksunluk anlamı taşısın... Varsın başörtüsü yasağı, insan haklarının katli anlamına gelsin...

Ohh, diyorum Serdar Turgut'un Türkiye'nin derin pörsümesini, toplum - din - devlet - siyaset ilişkisindeki çarpıklıkları vura - kıra anlatan delişmen yazılarını okudukça... Ben yazmasam, sen yazmasan, o yazmasa dememek gerekiyor... Birileri çıkıp yazıyor işte Türkiye'nin en sancılı konusunu... Hem de "Siyasette istediğiniz sonuçları almak için bu ülkenin dinini değiştireceksiniz!" gibi zihinlerden geçen abuklukları derinliklerin yüzüne çarparak...

Eminim, benim siyasi kadrolarım da içlerinden "ohh" diyorlardır.

Eminim, bu yazıyı okuduklarında da içleri kanayacaktır!

Her gün içleri kanar biliyorum, o ağzı bantlı çocukları gördükçe...

Ama dikenli konulara temas etmemek lâzım!

Peki nasıl olacak da iktidar olacaksınız?

Peki iktidar olmak ne demek olacak bu durumda?

İktidar olmak, bu dikenli konularda ortaya koyacağınız tavırla sınırlı değil, diye düşünüyorsunuz.

Hem, kamuoyu araştırması yaptırdınız, size ulaşan 12 öncelikli sorun arasında başörtüsü yoktu. Öyleyse...

Başka alanlarda iktidar olursanız, oralarda iyi işler yaparsanız, ülkeyi içine düşürüldüğü bataktan kurtarırsanız, BBG'nin "vatan sevgisi" standardını yakalarsanız belki, belki "uslu çocuklar" olduğunuza dair güven verir ve başka alanlarda da müzakere ortamı oluşturabilirsiniz...

Acaba?

Hayır, hiçbir temel sorunu "dikenli konu" diye rafa kaldırdığınızı sanmıyorum. İçiniz yanıyordur biliyorum.

Ama belki de teselli, "Hiç olmazsa yönetimde dürüst kadrolar olsun"dadır. "Dürüst kadrolar bile toplumun bir miktar nefes almasını sağlayabilir"dedir belki teselli.

Belki sadece teselli.

"Dürüst kadrolar tesellisi"nin nasıl kadro kıyımlarıyla sonuçlandığını da kulağınızın bir yerinde küpe olarak taşıyorsunuz belki.

Evet kanatmamak lâzım...

Ben de kanata kanata ülke yönetilemeyeceğini biliyorum.

Ben de bazı konularda çok hassaslaşmış kesimlerin duyarlılıkları üzerine giderek iktidar olmanın, iktidarda kalmanın güçlüğünü biliyorum. Türkiye'de halktan oy almanın iktidar olmak için yeterli olmadığını biliyorum. Cemil Çiçek'in ısrarla söylediği gibi "halk oyu"nun iktidar olmak için sadece bir anahtar verdiğini, oysa Türkiye'yi yönetmek için daha, başka odakların elinde bulunan anahtarlara ihtiyaç bulunduğunu biliyorum.

Biliyorum ama, "dikenli konulara dokunup da siyasetçi elini kanatmasın, onlar sadece vatandaşın yüreğini kanatmaya devam etsin" demeye de dilim varmıyor.

Tıpkı benim siyasetçi dostlarımın elinin, iktidar gücünü kullanmak söz konusu olduğunda, bugüne kadar hep mağdur olmuş, hep biçilmiş insanları yeniden mağdur etmeye, yeniden biçmeye zorlandıklarında ne yapacaklarını düşünemediğim gibi...

Başörtülü aday göstermeyeceksiniz. Tamam. Bu dikenli konu...

"Başörtülü eşiniz resmi kabullere gelmeyecek!" Bu da tamam. Dikenli konu, kaşımamak gerek.

Ya sonra, ya sonra...

Yüreğinize yansıması nasıl olacak bunun?

Merve seçilmemeliydi, Meclis'e gelmemeliydi, anladık. Dikenli konu...

Peki başörtülü kız çocukları da okulların kapısına mı gelmemeliydi?

Ne farkı var iki meşruiyyet tartışmasının?

Tayyip Erdoğan da, siyaset iddiasından mı vaz geçmeliydi?

Acaba Tayyip Erdoğan'ın siyaset yapmakta ısrar etmesi de dikenli bir konu mudur?

Tayyip Erdoğan'ın meşruiyyet mücadelesinin farkı var mı, başörtülü kız çocuğunun eğitim hakkını savunmaktan?

Garip olan ne? Dikenli konulara temas etmediğiniz takdirde de önü açılmıyor insanların Türkiye'de...

Ben anlamıyorum bu "dikenli konu" siyasetini...

Hem dikenli, yani yaman bir sorun, hem de gündem dışı, çözüm dışı tutmak gerekiyor...

Burası Türkiye, demek ki dikenli konuları çözmüyor siyeset...


28 Eylül 2002
Cumartesi
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED