T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Hayatı alnından öp

Yerküre üzerinde var olan, ayakta duran, kalbi çarpan her insan, her canlı arasındaki boşlukta bir rüzgar döner. Basbayağı bir rüzgârdır, birdenbire döner ama hep döner. Hem öyle bir döner ki; yakar, yalar insanı. Dünya döndükçe, devran bugün böyle, yarın başka döner.

Sıcak, kan gibi sıcak tanıklıkların çağında, başı döner kalbi olan insanın bu rüzgardan.

İlahi adalete iman etmiş insanların yüreklerine habire bir serinlik üfleyen, boşlukları dolduran aynı rüzgar, kimine kavurgandır kimine değil. Kimini hırpalar, dağlar, yaralar, kimini ise kamçılar, azgınlaştırır. Terör olur, zulüm olur, âh olur. İnsan insanın kurdu olur, ötekinin gırtlağına çöker. Zer ve zor ile kurulan her düzen kendi mazlumlarını doğurur. Kendi susuşlarını.

Patır patır ölür suskun insanlar. Hayatı alnından öpüp, birer birer düşerler toprağa.

İktidarın, hem de zorba bir iktidarın en iğrenç anlaşmalarla, çeliğin utancından terlediği silahlarla ve peh! idrarla işte, kurulduğu bir coğrafyada acıdan ve susuşlardan başka bir şey tütmez olur. Minik ellerinde Ebabil kuşlarınınki gibi ateşten taşlarla, çocuk olmamış, olamamış taptaze çocuklar ölür. Bir milletin adı özgürlük olmuş lideri, elinde Uzi'si, dilinde şehâdet duasıyla miracın başkentinde kıstırılır. Kıstırılmışlığın sinikliğinden uzaktır, söylenecek pek fazla bir şey de yoktur zaten, her şey ortadadır. O da kaldırır başını göğe ve susar.

Her susuşun gidip muhatabini bulduğu bir yer vardır çünkü. Allah mazlumları ve mahzunları sever.

Adaletin kanun dairesinde serbest olduğu bir ülkede düşünceler ve dahi duygular sorgulanır. Sözlerden ve gözlerden emin olamayanlar gözyaşlarında bile bir ideoloji arar. Vicdanları etrafına bir çizgi çekip "bundan öteye yol yok!" diyenler kendi köşeli dünyalarına kurulup mağrur estirirler terörlerini.

Varsın essin onların terörü, kalbi olan susar ve bekler. Ve koyup elini kalbinin üzerine, bir türküdür tutturuverir içinden.

Korkunun engin ufkundan, kendileriyle baş başa kalmanın korkusundan vâveylâ eder korkaklar. Gök tepelerine inecek, ayaklarini bastikları toprak çekilecek diye altlarından, kaleleri birer birer göçecek diye üstlerine, Ebâbiller gagalarındaki minik taşları irinleşmiş beyinlerine isabet ettirecek diye, Cibrîl açıp kanatlarını hışımla gelecek diye korkarlar. Daraldıkça yürekleri, zulmün coğrafyasını genişletirler. Varlıklarını her ne olursa olsun iktidara ayarlayıp tahrik ederler, tahrip ederler ve giderek katılaşan kalbin yükünü hafifletmek için gizlenip maskelerinin ardına, yalanlar söylerler.

Sırt sırta verip taammüden cinayetler planlarlar. Bilmezler ki suskunluğun son bulduğu yerde onları çetin bir hesap beklemektedir.

Herkesin ve her şeyin dilinin çözüleceği o çetin hesap gününe dek her mazlum suskundur. Zulüm sahipleri bunu bilmese de, suskunlar güvendedir. Suskunluk, özgürlüktür kalbi olanı ağlatan. Bilen bilir; ağlayanın kanı maya tutar. Bilinir ki elbet ay doğar. Bilinir ki hangi kuyudan bir güzel Yusuf çıkar. Derebeyler bir kalbi ne kadar anlar?

Susmayı bilenler, hayatı alnından öpmenin de ne demek olduğunu çok iyi bilirler...


28 Eylül 2002
Cumartesi
 
FADİME ÖZKAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED