T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Dünya Kupası mı; iç politika mı?

Simon Kuper'in 'Futbol Asla Sadece Futbol Değildir' adındaki kitabı, galiba artık 'klasikler'den biri sayılıyor. Kitabın kapağını çevirir çevirmez yazarın giriş olarak koyduğu şu ibareyle karşılaşırsınız:

"1994 yazında bir Haitili, 'Hangisi daha önemli: Brezilya'nın kazanması mı, yoksa ABD işgali mi?' diye soran Amerikalı gazeteciye şu cevabı vermişti:

'Biz her gün açız. Bir yığın sorunumuz var. Amerikalılar her gün ülkemizi işgal edeceklerini söylüyorlar. Ama Dünya Kupası yalnızca dört yılda bir düzenleniyor.'"

Bence, birçoğumuzun -ben dahil- bu isimsiz Haitiliden pek bir farkımız yok. Bülent Ecevit'in hastalığının seyri ve bunun yaratacağı siyasi sonuçlar mı, MGK toplantısından çıkan AB doğrultusunda iyimserlik besleyen açıklamalar mı; yoksa Dünya Kupası mı ?' diye sorarsanız, dünden itibaren bir ay boyunca Dünya Kupası.

Ecevit'in hastalığının geri dönüşü yok. Ükenin geleceği için bir 'yumuşak geçiş' arayacaklarına, akılalmaz bir sorumsuzlukla bunu bir 'polemik' haline getiren ve 'Başbakanımız ve Genel Başkanımız, pek yakında sağlığına kavuşmuş olarak görevine geri dönecektir' diye 'gerçeklerin karşısına göğüslerini siper etmiş' olan DSP'liler de biliyor. Dahası, 'devlet' biliyor. Ecevit'siz olarak -ve daha ilginci Bahçeli'siz de- toplanıp kararlar alabilen bir MGK'nın 'son performansı'nı başka türlü anlayabilir miyiz? Başkent hastanesi doktorlarının, Başbakan'ın taburcu olmasından 24 saat geçmeden evine 'baskın' yapmalarını ve 'MGK'ya katılamazsınız' diye bildirimde bulunmalarını ve dahası GATA'nın (Gülhane Askeri Tıp Akademisi) Ecevit'in sağlık raporlarına 'el koyması'nı başka türlü nasıl yorumlayabiliriz?

Türkiye, ister istemez, 'siyasi kuşak yenilenmesi'ne doğru gidiyor. Gidecekti. Başka yolu yoktu. 'Sistem', bu zorunluluğu kendi esnekliği ve becerisiyle sağlayamayınca, sanki devreye 'İlahi' bir mekanizma dahil oldu ve bu sayede hastalığın kazandığı seyir, devletin ve milletin gözüne bunu her gün soka soka göstererek, Türkiye'yi 'siyasi kuşak değişimi'ne doğru yönlendiriyor.

Yakın geleceği -siyasi anlamda- Ecevit'siz geçireceğimiz besbelli. Sadece Ecevit'siz de değil; 'mevcutlar'ın önemli bir bölümü de 'siyaset sahnesi'ni muhtemelen boşaltacaklar. Bunları görebiliyoruz. Bunları bilebiliyoruz. Oysa, Dünya Kupası'nın sonunu bilmiyoruz.

Dünya Kupası, yalnızca dört yılda bir ve 'küreselleşmiş dünya'nın en çarpıcı 'küresel' olayı. Olimpiyatlar'dan da ötede. Dikkatlerimiz mecburen bir ay boyunca esas olarak ona çevrili duracak. Üstelik, bu kez, Dünya Kupası'nda Türkiye de var.

Aslında, Dünya Kupası, öylesine ilginç ve çarpıcı bir 'küresel olay' ki, bir ülkenin futbol takımı orada temsil edilmiyor olsa dahi, ona ilgi eksik kalmıyor. Bu 'olgu'yu, 1982 Dünya Kupası esnasında gözlemiştim.

1982'de Beyrut'taydım. İsrail kuşatması ve aralıksız havadan, karadan, denizden bombardıman altında. Şehirde elektrikler kesikti. Su, pek az sağlanabiliyordu. Çöpler toplanmıyor; Beyrut'un nemli dayanılmaz sıcağı da eklenince, şehir, korkunç bir kokuyla özellikle geceleri nefes alamaz hale geliyordu.

Oysa, Beyrut'un 1982 yazının geceleri çok heyecanla doluydu. Jeneratörlerin verdiği enerjiyle çalıştırılan televizyonlardan, İspanya'da yapılan 1982 Dünya Kupası izleniyordu. Her televizyon cihazının önünde öbek öbek insanlar; bombardıman vız geliyordu.

Dünyanın en önde gelen, en ünlü savaş muhabirleri, doğal olarak Beyrut'taydı. Tabii onlarla birlikte, dünyanın en iyi foto muhabirleri ve kameramanlarının yarısı da. Yarısı, zira diğer yarısı İspanya'da Dünya Kupası'nı izlemekle görevlendirilmişlerdi. Aradabir, televizyon ekranında yakın plan çekimlerde, Beyrut'takiler yakın arkadaşları ve meslektaşlarını gördüklerinde sunturlu bir küfür savururlardı. Ne de olsa, Beyrut'takiler sabaha ya da ertesi gün sabahtan akşama canlı çıkacaklarını bilmez iken, İspanya'dakilerin daha az meşakkatle gayet keyifli bir konumda bulunmalarına bir nebze öfkeleniyorlardı.

Beyrut kuşatmasının o zorlu günlerinden iki yıl sonra, Fransa'da Avrupa Şampiyonası'nı izlerken, işin keyfine ben de varmıştım. Bir gün ver elini Marsilya; ertesi gün Lyon. Bir gün Lens; ertesi gün St.Etienne. Danimarkalılarla trende seyahat; stadyumu Portekizlilerle birlikte girmek, İspanyollarla, davulcuları Manolo'nun eşliğinde bir Fransa kentinin sokaklarında gezinmek, gezinirken Tunuslu seyyar satıcılardan 'merguez' adındaki sandviçlerini tadmak ve her gece o stad senin, bu stad benim 'futbol ziyafeti'ne katılmak...

İletişim teknolojisinin katkısıyla, milyarlarca insan, böyle bir 'ziyafet'e televizyon ekranlarında katılıyorlar. Arjantin'in Patagonya'sı da, Rusya'nın Sibirya'sı da, Arabistan'ın Hicaz'ı da, Güney Afrika'nın yoksul siyah mahalleleri de, Amerika'nın New York'u da, Türkiye'nin Anadolu'su da Güney Kore ve Japonya'da buluşuyorlar. Bundan daha muhteşem bir 'küresel' olay ne olabilir?

Bu, futbol adındaki 'büyü'nün eseridir ve bu 'büyü'nün en önemli 'ayin'i ise Dünya Kupası'dır. Orada neyin ne olacağı belli olmaz. İşte, dünkü açılış maçı...

Dünya Şampiyonu ve 60 milyonluk, 544 bin kilometrekarelik Fransa, bir zamanlar sömürgesi olan 9 milyonluk, 195 bin kilometrekarelik Senegal'e 'Dünya Kupası'nın açılış maçında 1-0'lık yenilgiyle boyun eğdi.

Böyle durumlar, yeni 'asimetrik küreselleşme'nin 'zayıfa şans tanıdığı' ender durumlar ancak Dünya Kupası'nda mümkündür. Ama, aynı açılış maçı, 'küreselleşme'nin çok ilginç bir başka boyutunu daha gözler önüne serdi: Senegal takımının 11 oyuncusu da, Fransa liglerinde futbol oynuyordu. Buna karşılık, Fransa takımının ilk onbirinde sadece tek bir oyuncu Fransa liginden, diğer 10'u İtalya ve İngiltere'de oynayan oyunculardı. Dahası. 11'i de simsiyah olan Senegal'e karşılık, 1789 Devrimi'nin marşı 'La Marsaillese'i 'milli marş' yapmış ve dünyada 'milliyetçilik' akımını başlatmış olan Fransa Milli Takımı'nın 11 oyuncusundan, -biri Senegal kökenli- 7'si, Le Pen'i çatlatırcasına siyah idi.

'Küreselleşme', kaba milliyetçiliği alteden bir olgu. Dünya Kupası, dünyanın en muhteşem 'küresel' olayıdır.

Yalnızca dört yılda bir yapılır. Gözümüz, gönlümüz bir ay boyunca orada...


1 Haziran 2002
Cumartesi
 
CENGİZ ÇANDAR


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED