|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Düşünmemizi önerdiğim sorunu kısaca şöyle ifade edebilirim: Bugün Türkiye'de bir siyasi partinin önümüzdeki seçimlerde en önemli koz olarak AB üyeliğini merkeze koyarak siyaset yapması ve başarılı olması mümkün müdür? Bu basit sorunun tamamen meşru bir soru olduğunu düşünüyorum, çünkü önümüze getirilen kamuoyu yoklamalarında AB üyeliğini isteyenlerin oranı hiçbir zaman yüzde 80'in altına inmediğine göre bu dava siyasi partiler açısından bereketli bir dava olmalı. Dolayısıyla, üzerinden siyaset yapılacak bundan daha elverişli bir "dava" olmasa gerek... Bugünün Türkiye'sinde "Türk Silahlı Kuvvetleri'ne güven" dışında, halkın büyük çoğunluğunu birleştiren başka bir ortak payda var mı? Ancak önümüzdeki manzara bu epeyce tümdengelimsel akıl yürütmeyi hiç de doğrulayıcı nitelikte değil. MHP'ye bakın; Hürriyet'in manşetini hatırlayarak söyleyecek olursak Devlet Bahçeli "bomba" yağdırmayı Çin'de bile ihmal etmiyor! O zaman soralım: MHP aklını peynir ekmekle mi yedi? Halkın büyük çoğunluğunun gönlüne yerleşmiş bir hayale çelme atarak siyaset yapmak da nereden çıktı? Belki şimdilik şu tespiti yapabiliriz: Halkın büyük çoğunluğu AB üyeliğini istiyor görünürken, ya ne istediğini bilmiyor ya da bu istek "geleneksel" siyaset yapma biçimleri karşısında henüz yeterli ağırlığa sahip değil. Yani eski temalar henüz tedavülden kalkmamış... MHP dışındaki partileri de gözden geçirelim: ANAP'ın tavrı (samimi ya da değil, burada önemli değil) belli; Mesut Yılmaz "Ya değişim, ya statüko" dedi bile. DYP'nin durumu da malûm: Bir ileri iki geri. Saadet Partisi cephesindense geçen hafta çok net bir açıklama geldi. Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Bekaroğlu, "İdam cezasının kaldırılmasının Öcalan'a endekslenmesi"nin Türkiye'yi çıkmaza sokacağını, OHAL'ın kaldırılması gerektiğini ve de Kürtçe yayına destek vereceklerini açıkladı. Hem de söylediklerinin altını kuvvetle çizerek: "Kürtçe yayın yasağı ilkelliktir." AK Parti'ye gelince, bu cenahtan da önemli açıklamalar var. Genel Başkan Yardımcısı Yaşar Yakış, "Ulusal Program'ı imzaladıktan sonra oradaki taahhütlerden yan çizmek, devlet ciddiyetiyle bağdaşmaz" diyor ve Bekaroğlu gibi o da idam cezasının kaldırılması, anadilde eğitim ve olağanüstü hal uygulamasının kaldırılması konularında hükümet ortakları arasında gözlenen tutarsız tavra dikkat çekiyor. DSP'nin durumu da malûm. (Haa bu arada unutmadan: ÖDP'nin geçenlerde düzenlenen İstanbul Konferansı'ndan çıkan karar da AB'ye iyi gözle bakmıyor.) Toparlayacak olursak; MHP dışındaki siyasi partilerin AB üyeliğini değerlendirişi birbirine epeyce yakın olmasına rağmen, üyelik meselesi ANAP dışında hiçbir partinin siyasetinin merkezine henüz yerleşmiş değil. Tamam, AB üyeliğini iyi kötü hepsi istiyor ama bu "dava" henüz hiçbirinin aklında "ana dava" mertebesine yükselmemiş. Şaşırtıcı bir tablo doğrusu: AB üyeliğine olumlu bakış -halkın yüzde 80'den fazlasının oluruyla- bir türlü siyasi "koz" olarak (ANAP dışında) şekillenememesine rağmen, AB üyeliğine düşmanca bakış -halkın küçük bir bölümünün "hayır"ıyla- MHP tarafından siyaset ve seçim kozu olarak şimdiden kullanılır hale gelmiş bile... Yanlış mı düşünüyorum; yüzde 80 mi daha büyük ve güçlü, yoksa yüzde 20 mi? Aslına bakarsanız, MHP'ye hayatının piyangosu vurdu ve bu AB meselesinden şimdilik en kârlı o çıktı! Düşünün, ya bu AB karşıtlığı da olmasa hali ne olurdu? "Evrensel kültürde yeri olmayan" (Kürtçe için geliştirilen bu formülü Yılmaz'ın bile rahatlıkla kullandığını biliyorsunuz!) bir ideoloji AB karşıtlığı da olmasa vatandaşların huzuruna nasıl çıkacaktı? İkinci kez toparlayacak olursak; siyasi partiler açısından AB üyeliği taraftarı olmak demek ki henüz o kadar para etmiyor. Olabilir, ülkenin tabii ki AB üyeliği dışında yüzlerce derdi daha var... Ama bana göre, Türkiye'nin içinde bulunduğu koşulları dikkate alarak konuşacak olursak, "siyaset"in sürekli tabana vurup durduğu bu ülkede siyasi partilerin AB üyeliğini merkeze almadan siyaset yapmaları da pek mümkün görünmüyor. İşte bu yüzden AB üyeliğini istediklerini net olarak açıklamış partilerin bu işe daha sıkı sarılmaları, seçmenler önünde kimliklerini tarif ederken işe bu "kamplaşma"dan başlamaları, aralarındaki bütün farklar saklı kalmak kaydıyla MHP'yi "gerici" tezleriyle tek başına bırakmaları toplum için çok hayırlı olacaktır... Tayyip Erdoğan nutuklarında bu ayrımı çok daha ısrarla vurgulamalı, Recai Kutan açıklamalarında Bekaroğlu'nun kararlılığını ısrarla paylaşmalıdır. Aranızdan bazılarının "Bir ülkenin siyaseti AB üyeliğinden ibaret olur mu?" dediğini duyar gibiyim... Haklısınız, ama ne yaparsınız ki burası Türkiye... Okuyunca insana neşe vermese de, TÜSİAD'ın "Türkiye'nin Geleceği Avrupa Birliği'ndedir" sloganı ne yazık ki yanlış değil... Bu ülkenin kaderi de böyleymiş; bugün AB üyeliği kuyruğuna giren eskinin "yetişkinlik"ten uzak tutulmuş "sosyalist ülkeleri" için olduğu gibi Türkiye'nin gerçek anlamda "siyaset"le tanışması için de başka bir yol görünmüyor...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |