|
|
|
|
Bir tarihte Recep Tayyip Erdoğan'a "Başbakan gibisin" demiştim ki şimdi o günkü konuşmamızı (1996) net şekilde hatırlıyorum. Atalardan günümüze gelmiş söyleyişler var: Sözün gelişi: "Abdala malum olur" gibi. Elbette ahmak, bön, saf, hiçbir şeye aklını yormak istemeyene gelecek de malum olmaz! Buradaki abdal kelimesi "tarikat adamı", dünya nimetlerinden ilgisini kesmiş kimse anlamı taşır. Atasözlerimiz ve deyimlerimizle dalga geçme sanatını uygulayanlar, geçimlerini bu türlü çalışmalardan sağlayanlar lafı nereden alıp nereye taşımışlar! Biliyor musunuz Türk Edebiyatı'nın en önemli kişileri olarak kabul edilen Ahmet Mithat, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Ömer Seyfettin, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, yazdıkları eserlerde fol yok yumurta yok iken araya mutlaka "Fransızca" kelimeler sıkıştırmışlar. Halide Edip Adıvar da İngilizce narkozitörüdür. Günümüz Türkçesi'nde en az 10 bin yabancı kelime bu saydığım zavatın hüneridir ki, sanıyorum bu yüzden hep büyük sayılmışlardır. Büyük kabul edilmek için mutlaka Batı'dan icazet gelmesi gerekir, durum bizde böyle. Gogol, Tolstoy, Dostoyevski "Nobel" alamadılar ama yine büyükler. Hadiseye bir de bu açıdan bakmakta yarar var. Her ne hal ise ben Sayın Erdoğan'a "Başbakan gibisin" demiş isem ve aradan 6 yıl geçtikten sonra söylediklerim gerçekleşmiş ise Batılıların değiştirdikleri şekilde değil, deyimlerimizin özündeki "abdal" olmaktan mutluluk duyarım. Bağdatlı Ruhi ne demiş: "Yar gelmezse sana payine (yanına) sen git yarin/Yürümezse nala dağ ey gönül dağ yürür" Benim, Bartın'da görevli Yüksek Mühendis bir okurum var, adı: Yusuf Taşkın. Ailesi Koca Yusuf'un adını O'na vermiş. Yusuf Taşkın, benim Koca Yusuf'la ilgili yazdığım her yazıyı gözyaşları içinde okurmuş. Geçenlerde telefon açtı: "Liderler ve Güreş" başlığı altında bir yazı yazmamı istedi. Bugünkü efkarım Yusuf Taşkın'ın israrındandır. Cumhuriyet Tarihimize şöyle bir göz gezdirdiğimizde İsmet Paşa'yı gazetelerden, genellikle Mete Akyol'un kulağını çekerken ve Heybeliada'da traplenden tek parçalı mayosuyla denize atlarken hatırlıyorum. Celal Bayar, "sakıt" olduğunda (Gazanfer Bilge'nin oğlu Muzaffer evlenirken nikah şahidiydi) aynı masada oturmuştuk. Cemal Gürsel'le Ankara'da düzenlenen Türkiye Karakucak Şampiyonası'nda (1960) senli-benliydik ki Cemal Aga gerçek güreş vurgunuydu. Cevdet Sunay, İstanbul'a geldiğinde barakadan bozma Florya Köşkü'nde kalır bu köşkün kapısı da gazetecilere her zaman açık tutulurdu. Mustafa Dağıstanlı'yı milletvekili olması için ikna ettiğimde birlikte Fahri Korutürk'e gitmiştik. Kenan Evren'in hayatını yazmış, ayrıca "Başkanlık Güreşleri" düzenlemesini istemiştim ki yerine getirmişti! Turgut Özal ve Süleyman Demirel'le yurtdışı gezilerine katıldım. Herbiriyle unutulmaz anılarım var. Bir spor yazarıyım ama konumun gereği İsveç Kralı Carl 16. Gustaf Finlandiye Cumhurbaşkanı Kekkonen, ABD Başkanı Ronald Reagan, Japon İmparatorluğu varisi, Birleşmiş Milletler Genel Kurul Başkanı (1970), İspanya Başbakanı Aznar, Bulgaristan Başbakanı Simeon'la da çeşitli görüşmeler yaptım. Önümüzde 2004 Atina Olimpiyadları var. Özal gelene kadar tam 20 yıl Olimpiyadlarda altın madalya alamamıştık. Çok şükür Naim bugün hayatta. Bütün Olimpiyad Şampiyonları arasındaki en değerli 30 kişiden biri sayılan Naim Süleymanoğlu'nu Turgut Özal'a ben tavsiye etmiştim. İşi bir anda bitirmişti. Recep Tayyip Erdoğan'ın Özal'dan geri kalır yanı yok. Ayrıca "Tekamül Yasası"na bakalım ki bu yasa dünya gerçeğidir: Bu görüşe göre dünün insanından bugünün insanı çok daha değerlidir. Zamana (atletizm, koşular), metreye (atma ve atlamalar), kiloya (halter) vurulan spor dallarındaki rekorlara baktığımızda 1972 Münih Olimpiyadları şampiyonalarının elde ettikleri dereceler, günümüzde çocuk oyuncağı gibi kalır. Geçmiş teknoloji de böyle. Elbette istisnalar kuralları bozmaz. Başkan Erdoğan'ın sporu ve özellikle güreşi sevmesi 2004 Atina Olimpiyadları için bizleri güçlendiriyor. 1996 yılında Recep Tayyip Erdoğan'a "Başbakan gibisin" demiştim, hiç de yanlış değil. "Gibi"sinin ortadan kalkması 2004 Olimpiyadları öncesi Türk Sporcularının da bir anlamda zaferleri olacak.
RAMAZAN Kırkpınar Ağalarından Ayhan Sezer, Ramazanın 18. günü İstanbul Intercontinental Oteli'nde iftar yemeği verdi. Eve geldiğimde tartıldım 3 kilo almışım. Ayhan ve Refika Sezer sürekli rejim yapıp kilo iniyor, dostlarına ise kilo aldırıyorlar. Yaradan kabul etsin. O akşam yemekte bir avukatla tanıştım. Ayhan Bey'in konukları arasında olan bu avukatın adı Emin, soyadı ise şirin mi şirin "Canacankatan"dı. "Ne güzel soyadı bu!" dediğimde memnun oldu. Sihirbaz Mandrake'nin şapkasından çıkan antrenör Ata da "tek simitli" iftar düzenlemiş, 3 kişi üre zoruyla gitmiş, gidip gideceklerine de pişman olduklarını anlattılar.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan| Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |