T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
ABD, hukuk, nevruz...

26 Ocak günü bu köşede şunları yazmışız:"ABD'de de Ortadoğu kökenli ve yaşları 16-45 arasında değişen 5.000 erkek sorguya alınmış, bunlardan 1.200'ü tutuklanmış durumda. Neredeyse bütün Ortadoğu kökenlilerin izlenmesi devam ediyor. Guantanamo Üssü'ndeki El Kaide militanlarının durumuyla ilgili görüntüler ortada; ABD Savunma Bakanı'nın bu görüntülerin kendisinden çok basına sızmazsından hayıflanması da keza..."

Aynı yazıda Bush'un "16 Kasım tarihili genelge"sine de değinmişiz:

"Şüphe duyulanlar izlenecek, mahkeme kararı olmadan ev ve işyerlerinde arama yapılabilecek. Gözaltı ile ilgili yasal süreler bu zanlılara uygulanmayacak ve süresiz olarak hücrelerde tutulabilecekler. Yargılamalar özel yetkili askeri mahkemeler tarafından, askeri üsler ve gemilerde ya da adalarda yapılacak. Sanıkların avukatlarıyla görüşmeleri izlenecek. Mahkeme kararlarında oy birliğiyle idam cezası verilebilecek ve bu kararlar temyiz edilmeyecek..."

Bu haberi, Hürriyet gazetesi dün manşetten veriyordu... Ancak, "özgürlükler ve hukuk düzenini tehlikeye atacak gelişmelere işaret etme" kaygısı taşımaktan çok, "bizde de, orada da benzer şeyler oluyor ve olacaksa, o zaman bu pek doğaldır ve eleştiriye gerek yoktur " edasıyla veriyordu...

Nitekim Genelkurmay Başkanı da Ocak ayı ortasında SAREM'i açış konuşmasını yaparken, ABD'deki bu hazırlıkları, terör karşısındaki "evrensel nitelikli meşru önlemler" arasında sıralamıştı...

Hürriyet Gazetesi'nin bu haberi manşete çekmesi, sadece politik kaygısından kaynaklanmıyor. Elbette ortada bir haber var. ABD'de bu genelgeye uygun adımlar iyice sıklaşmış ve bu konudaki tartışmalar yoğunlaşmış durumda; Uluslararası Af Örgütü başta olmak üzere etkili kuruluşlardan, AB çevresinden ve özellikle ABD'nin içinden sert tepkiler ortalarda uçuşmaya başladı.

Görünen o ki, ABD'nin özgürlük düzenini yok etmek isteyenlere karşı verdiği mücadelede, onlara gerek kalmadan özgürlükleri kendi eliyle yok etme girişiminin sonuçları pek hoş olmayacak...

Hukukun örselenmesi, özgürlükler alanının daraltılması, insanların kimliklerine göre çifte standart uygulamalara maruz kalmaları ve bunun yaygınlaşması, bulaşıcı bir hastalığa benzer...

Bu, öylesine önemli, tayin edici bir gelişmedir ki, uluslararası yeni güç denklemleri üzerine yapılan analizler ya da bu denklemlerden üretilen Irak'ı, İran'ı, Ortadoğu'yu içeren yeni demokrasi haritaları bir anda anlamsızlaşır. Ya da tam tersine bir anlam taşımaya başlayabilir.

Nitekim bugün de öyle oluyor...

Bu bulaşıcı hastalık özellikle bizim gibi Batı'nın çevresinde bulunan yarı-otoriter sistemlere sirayet ediyor, onları meşrulaştırıyor, onlara yeni alternatifler sunuyor.

Bu çerçevede 11 Eylül sonrası gelişmelerini insan hakları, demokrasi ve hukuk açısından iyi okumak gerekir:

"Terör" ile "terörü ürettiği varsayılan sosyal bünye" (ABD için dışarıdakiler, yani Arap ve Müslümanlar, Türkiye için içeridekiler, yani Kürtler, İslamcılar ve solcular) arasında "keyfi ve resmi paralellik kurma", niyetlerin yargılanmasına, kültürel kimliklerin potansiyel suçlu ilan edilmesine, hukukun keyfileşmesine zemin hazırlıyor.

Aslında olup biten ABD önderliğinde, ilkelerden çok çıkarların öne çıktığı, çıkarlardan ve kaba güçten hareketle kuralların yeniden tanımlandığı, iç siyasi düzenlemelerin uluslararası dengelerden güç bulduğu bir dönemin açıldığına işaret ediyor.

Peki böyle bir dünyanın kurulması, en azından böyle bir eğilimin kuvvetlenmesi, kaostan, çatışmadan, huzursuzluktan başka ne ifade eder?

Demek istediğimizi anlamak için bizdeki Nevruz kutlamalarına şöyle bir bakın...

İçişleri Bakanı, "bir yerde, birkaç çocuğun istismar edilerek terör örgütünün amacına alet olmasından" başka bir olay olmadığını söylemiş. Peki o zaman güvenlik güçleri neden 1201 kişiyi gözaltına aldı? İki kişi nasıl öldü, altı kişi neden yaralandı?

Peki şunu kimse neden yazmaz ve söylemez:

Nevruz kutlamalarına izin verilen hiçbir ilde olay çıkmadı...

Kutlamaların yasaklandığı İstanbul, Mersin, Adana gibi illerde ise kıyamet koptu...

Gözaltına alınanların 350'si İstanbul'dan, 200'ü Mersin'den, ölümler yine Mersin'den, yaralanmaların çoğu yine öyle...

Yasak ile özgürlük, baskı ile demokrasi, hukuk ile şiddet arasındaki farka, bundan daha acı bir örnek var mı?

Salt asayiş tedbirlerinin, hukuk ve demokrasi eksikliğinin ürettiği çukur ortada değil mi, sizce?



23 Mart 2002
Cumartesi
 
ALİ BAYRAMOĞLU
ALİ BAYRAMOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED