T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Ecevit-Irak ve Türkiye'nin makûs talihi

Ecevit kafayı Saddam'a taktı. Bence psikolojik bir durum söz konusu. Evvelki gün DSP grup toplantısında, sırayla üç pot kırdı. Üçü de Irak ile ilgili. Birinde Kıbrıs, diğerinde Afganistan, üçüncüsünde ise İsrail diyeceğine, Irak dedi.

Kıbrıs'ta, toplumlar arası dengeli çözüm yerine, Irak'ta iki toplum arasında hakkaniyete dayalı bir çözümden söz etti; Irak ile Filistin arasındaki kanlı mücadeleden duyduğu üzüntüyü dile getirdi. Afganistan'daki kuvvetlere Türk komutan tayin edilmesini, ABD ve İngiltere'nin yanı sıra, Bağdat'ın istediğini belirtti.

Irak hiç aklından çıkmıyor başbakanımızın. Demek, o cenahta işler iyiye gitmiyor.

Ecevit'in beyanatı

Ecevit'in zihnindeki bu tutarsızlık ve kaosla, nereye kadar varabiliriz?

Bir gün önce çıktı Cheney ile görüşmesi hakkında beyanat verdi. Ayrıca bazı köşe yazarlarıyla da özel konuştu:

"Cheney, daha görüşmemizin başında, 'Görünür gelecekte bir şey yok. Askerî bir harekât söz konusu değil' dedi. Biz bu yüzden yeniden tartışmaya girmenin bir anlamı olmadığı için, Türkiye'nin askerî harekâta karşı duran görüşlerini tekrarlamadık. Çünkü ABD'nin görüşü açıklık kazanmıştı."

Hürriyet'ten Sedat Ergin, Ecevit'in yukarıdaki sözlerini şöyle yorumluyor: "Kendisini rahatlatan mesajı alınca Başbakan, Irak'la ilgili tartışmayı fazla derinleştirmeden, bunu açık çek olarak kabul edip, başka sorulara geçmeyi yeğlemiş."

Hatta Sedat Ergin o kadar titiz davranıyor ki, Cheney'in İngilizce sözlerini bile -herhalde Ecevit ve diğer ilgililerden naklen- satır satır veriyor: "There will be no military operation in the foreseeable future. Military action is not imminent. So any claim to vs is to launch a military operation is totally sheer speculation." (Görünür gelecekte Irak'a bir askerî harekât yok. Askerî harekât hemen yakında değil. Bu yüzden ABD'nin bir operasyon hazırlığı içinde olduğu yönündeki her iddia tamamen katıksız bir spekülasyondur.)

En ince teferruata inen bir gazetecidir Sedat Ergin. Bu yüzden konuyu enine boyuna kurcalıyor ve tekrar soruyor Ecevit'e. Sormuyor bile, bir tesbit yapıyor: "Cheney'in sözleri bu konunun kapandığı anlamına gelmiyor herhalde."

Sedat Ergin'in tesbitine Ecevit katılmıyor: "Bilemem. Gelmesi gerekir yani... (konu kapanmıştır demek istiyor) Cheney, Başbakan yardımcısı; önemli bir kişi..."

Çelişkili beyanlar

Anlaşılıyor ki, Cheney-Ecevit görüşmesinin ilk başında, Amerika'nın Irak'a ilişkin tavrı dile getiriliyor. Ecevit, foreseeable future ve imminent kelimelerini işine geldiği gibi -olumlu- yorumluyor. Fazla da kurcalayıp, farklı taleplere muhatap olmak istemiyor.

Sonra çıkıp kamuoyuna, Irak'a operasyon gündemden kalkmış gibi bir hava basıyor.

Bu teminatı verdikten bir gün sonra, DSP grup toplantısında, bu defa tam tersini söylüyor: "Yazın turistler gelsin; sonbahardan önce harekât olmaz" diyor. Sonbahar çok yakın görünür bir gelecek değil mi? Tabiî burnunun ucunu göremeyenler zamanlama hatası yapabilirler.

Bu ne gayriciddiyet!

Bir kere niçin Türk görüşü, altı çizilerek Cheney'e tekrarlanmadı ve ABD Başkan Yardımcısı'nın sözlerinin ne anlama geldiği tam anlaşılmadan, konunun üzerine yatıldı?

Halk niçin, bir günden diğerine, çelişkili beyanlarla aldatılıyor?

Ecevit'in dünkü grup toplantısında Amerikan yönetiminden, Amerikan Yönetim Kurulu diye bahsetmesi de, muhakeme bozukluğunun hızla ilerlediğini gösteriyor.

Dış politikada işlerin itina ile yürütüldüğü pek söylenemez.

Bence Tansu Çiller, Cheney-Ecevit toplantısına katılmamış olmasına rağmen, ABD'nin yakın gelecekteki planlarını çok daha iyi yorumluyor: "Sonbaharda Irak'a operasyon hazırlığı var. Cheney'in ziyareti, bu operasyonun alt yapısı. Dünya âlem böyle bir hazırlığın geliştiğini bilmekte. Kısa dönemde olmayacağının söylenmesi, birilerinin miyop olduğunu gösterir. 2-3 ay sonrasını göremeyenlerden böyle büyük bir devletin çıkarlarını koruma iradesini beklemek, abesle iştigaldir."

Demirel'in sözleri

Aslında Türkiye'nin içinde bulunduğu sıkıntıları mübalağa etmemek lâzım. Ankara'da Süleyman Demirel ile görüştüm. Çok doğru bir noktaya parmak bastı: "1960'larda Türkiye'nin ihracatı 450 milyon dolardı. 1980'de krizden çıkmamız için bize verilen köprü kredisi de aşağı yukarı bu miktardaydı. Bugün, bunca krize rağmen, toplam döviz gelirlerimiz 45 milyar dolar."

Demirel'e göre sıkıntı siyasetin dar bir alana hapsedilmesiydi. Siyaset ile ekonominin ilişkisi kesilmişti. Siyasete güven kalmamıştı. Medya siyaseti etkiliyor ve gerçeklerin halka yansımasını önlüyordu.

Jean Monnet

Dünyada kimbilir kaç ülke sıkıntılardan geldi geçti. Eric Roussel'in Jean Monnet kitabını okurken, vizyon sahibi bir devlet adamının nelere kadir olabileceğini gördüm ve imrendim.

Bugün Türkiye'nin de ortak olmak istediği Avrupa Birliği'nin temelleri, Çelik ve Kömür Birliği olarak Almanya ile Fransa arasında, Jean Monnet'nin girişimleriyle atıldı. Monnet, ekonomik çıkar birlikteliğinin siyasi ihtilâfları da engelleyeceğini düşünüyordu. Avrupa, 1'inci ve 2'nci dünya savaşında baştan aşağı tahrip olmuştu. Savaşlardan yenik çıkan Almanya'nın, özellikle Fransa ile arası çok kötüydü. İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Almanya'nın silâhlanması ve asker sahibi olması yasaklanmış, silâh sanayiinde kullanılan kömür ve çelik endüstrisi denetim altına alınmıştı.

Amerika'nın bu denetimden vazgeçeceği anlaşılır anlaşılmaz, Avrupa'da kalıcı bir barış için Jean Monnet, özellikle silâh sanayinin temelini teşkil eden kömür ve çelikte, Fransa ile Almanya arasında ortak bir yönetim kurulması ve diğer Avrupa ülkelerinin de bu birliğe katılması teklifini ortaya attı. Monnet, ülkeler kendi çıkarları yerine, ortak menfaatlerini düşünmeli, müşterek hedefler belirlemeli diyordu. Avrupa'ya önemli bir değişim ve yeniden yapılanma projesi sunuyordu.

Neden sınıfta kalıyoruz?

Almanya ile Fransa yüzyılları aşan kavgalarını unutabildilerse, niçin Türkiye 50 yıldır Ege veyahut Kıbrıs problemine takılı kalsın? Bir barış projesi olan Avrupa Birliği, neden Türkiye'yi bölme planı gibi algılansın?

Türkiye'nin sıkıntısı yönetiminden kaynaklanıyor. Ehliyetini kaybetmiş insanlar halâ ülkemizin kaderinde söz sahibi.

Bunların elinde kaldığımız için, Avrupa Birliği'nin dış kapısında, Amerikan uydusu olarak bırakılma tehlikesi ile karşı karşıyayız.

Şu Nevruz kutlamalarına bakın... Diyarbakır'da, devlet müdahale etmediği için şenlik vardı. Ama İçel'de kan aktı. Vatandaş, haklı bir tepki gösterdi. Neredeyse intifada yaşandı!

Demokrasiye kurulan bu tuzakların amacı, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne lâyık bir ülke olmadığını mı göstermek?


23 Mart 2002
Cumartesi
 
NAZLI ILICAK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED