|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Ailesi Türkiye kökenli olsa bile kendisi hayatında hiç Türkiye'de bulunmamış bir Ermeni'nin hârika Türkçe konuşması benim için şaşırtıcı değil... Ermeni müziği ile Türk müziği arasında akrabalıktan öte bir yakınlık bulunduğu ve Richard Hagopian'ın 'udî' sıfatını günümüzde taşımaya en lâyık ustalardan olduğu da bilgim dahilinde... Bu sebeple şaşırmadan dinledim mini-konserini ve beraber olduğumuz dostlardan galiba daha fazla keyif aldım... Çok uzun yıllar önce, Şam'dan Amman'a otobüsle giderken yanıma tesadüfen düşen Halepli Ermeni genç, babası bile Türkiye dışında doğduğu halde, mükemmel Türkçe konuşuyordu. 1980 öncesiydi ve tek kanallı TRT televizyonunda, içinde 'olanak' ve 'olasılık' sözcüklerinin de mutlaka geçtiği konuşmalarıyla Bülent Ecevit her akşam karşımızdaydı. Halepli Ermeni gencin o sözcükleri kullandığını işitince meraklanıp sebebini sormuş, "Biz ailece TRT izleriz" cevabını almıştım... 65 yaşındaki Fresno/Kaliforniya doğumlu Richard Hagopian'ı ise 'Kef Time' adıyla çıkardığı CD'sinden biliyorum. İçinde, 'ilimon ektim taşa', 'Konyalı', 'telgrafın telleri', 'adalar', 'yar saçların lüle lüle', 'çile bülbül çile' şarkılarına da yer veren bir 'yabancı' çalışmadır 'Kef Time'... Yıllar önce ABD'den aldığım CD'den o günlerde Kulis'te söz etmiştim... Keyif alarak hâlâ dinlerim. Yaşayan en ünlü 'ud' sanatçılarından Richard Hagopian'ı birkaç günlüğüne geldiği İstanbul'da dinleme fırsatı yakaladım. Kendisine 'Üstad' seçtiği Udi Hırant'ın, sizlerin de sevdiğinizi umduğum Hicaz şarkıyı çaldı ve söyledi: "Hastayım, yaşıyorum görünmez hayaliyle, // Belki bir gün bir gün diye, beklerim ümmid ile. // Çürüyor zavallı ruhum aşkının hasretiyle, // Belki bir gün bir gün diye, beklerim ümmid ile." Dinleyicilerden bazılarının gözlerinin buğulandığını fark ettim... Türkiye'ye hiç gelmeden Türk musikisinde ustalaşmak Ermeniler için mümkün. Müziğe Fresno'da dokuz yaşında keman ve klarnetle başlamış Hagopian; bir yıl sonra esas enstrümanını bulmuş: Ud... İlk hocalarından biri kânunî Garbis Bakirciyan olmuş... Daha sonra, "Hastayım" şarkısının bestekârı Udi Hırant'tan da dersler almış... Kendisiyle daha önce görüşen bir dost, onun, "Udi Hırant'la Türkiye'ye gelip ortak konser verme düşleri kurardık" dediğini aktardı. Sadece Türk musikisi eserleri çalıp söylemiyor Hagopian, Ermenice şarkılar da seslendiriyor. Daha doğrusu kulağa Türkçe gibi gelen ve Ermenice olduğu ancak belirtilince anlaşılan, içinde 'çınar boylum' ve 'bülbül' sözcüklerinin de bolca geçtiği şarkılar... Udla Türkçe şarkılardan Ermenice olanlara geçişlerde hiçbir tonalite bozulması yaşanmaması ve kulağın dil konusunda kolayca aldanması ilginç... Türk musikisi çağlar içerisinde gelişirken, çok-uluslu Osmanlı İmparatorluğu'ndaki bütün unsurlar o gelişmeye katkıda bulunmuşlardı. Mehmet Barlas'ın sütununda ara sıra hatırlattığı gibi, Türk musikisi sadece Türk asıllıların değil, Yahudi, Rum, Ermeni bestekâr ve icrâcıların da zenginleştirdikleri bir musiki. Önceki gün, bir gazetede karşılaştığım, "Acaba, Türk musikisi Yunan müziğinden mi geliyor?" türü sorular bu yüzden havada kalmaya mahkum. Hüseyin Saadettin Arel'in 'Türk Musikisi Kimindir?' adlı eseri, bu tür soruları geçersiz bırakan bir açıklıkla cevaplandırır... Hagopian, Türkiye'ye konser vermeye gelmemiş, ama cumartesi Boğaziçi Üniversitesi'nde sınırlı sayıda konuk önüne çıkmış. Pazar akşamı da bir dost meclisinde dinledik kendisini. Türkler... Türkiyeli Ermeniler... Rusya'dan gelme Ermeniler... Galiba birkaç da yabancı konuk... Dinlediğimiz şarkılardan hepimiz keyif duyduk; Hagopian'ın şarkıları icra ederken aldığı hazzı hepimiz paylaştık... Hani, bir ud, bir keman, bir klarnet ve bir darbukadan oluşan küçük çalgıcı takımları vardır ya, gecemiz onlardan birinin gürültücü konseriyle başladı, ama öyle devam etmedi. Udu, dostlarının "Avedis" diye çağırdığı Richard, kemanı da "Garo" da denilen oğlu Harold sahiplerinden ödünç aldı ve gecenin havası birden değişti. Birer 'virtuoz' Hagopian'lar, çalış tarzları müthiş... Oğul Hagopian esas kanunda usta... Siyaset dışı bir geceye kimsenin 'Ermeni-Türk' prizmasından baktığını sanmıyorum. "İstanbul'da kim kimdir?" uzmanı olmadığım için, masaların etrafındaki hanımlar ve beylerden kimin Türk kimin Ermeni olduğunu da bilmiyorum zaten... Bizim gazeteden Ali Bayramoğlu ve Cengiz Çandar dışında, Milliyet'ten Güneri Civaoğlu, Cumhuriyet'ten Oral ve İpek Çalışlar, Ermenice Agos gazetesinden Hırant Dink vardı. Sanatçı İlhan Şeşen de. Hagopian'ların mini-konseri bittikten sonra sazlarını geri alan bizim şarkıcıların bile üslubu değişti. Bizleri biraraya getiren Türk-Ermeni İşadamları Konseyi başkanı Kaan Soyak, epeydir 'Türk-Ermeni yakınlaşması' konusuyla ilgili; gecenin en keyifli ânında, Hagopian'ları göstererek, "Şimdi, bu insanların bana düşman olacağına beni inandırabilir misiniz?" sorusuyla karşıma çıktı. Cevabım şu oldu: "Dışarısı bir tarafa, içeride düşman aranan bir ülke burası..." Gecenin tek siyasi cümleleri bunlardı. Baba Hagopian, şarkıcılar "Harmandalı" çalarken kalkıp oynamasın mı? Hem de, ara ara, eliyle toğuna bir dokunuşu vardı ki, görülmeye değerdi. Benim için unutulmayacak bir geceydi.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |