T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Ben yazayım bâri...

Bir siyaset adamı, ülkesi için olağanüstü kritik bir dönemde iktidardayken 'hastalanır' ise, ne yapmalı?

Bu soruyu tabii ki Başbakan Bülent Ecevit'i aklımdan geçirerek soruyorum. Başbakan, önceki gün, doktorların farklı teşhisler koyduğu bir rahatsızlık geçirerek hastaneye yattı. Bizim gibi yakından görme, elini sıkma fırsatı bulanlar bir tarafa, her akşam haberleri izlemek üzere koltuğa oturduğunda ekrandan evine ulaşan görüntüsüne bakanlar bile, Ecevit'in ciddi sağlık sorunları olduğunun farkındalar. İstikamet duygusunu yitirmiş görünüyor başbakan, adım atarken zorlanıyor, bazen ne diyeceğini şaşırıyor, yanlış yerde hatalı cümleler sarf ediyor.... Onun yaşındaki herkes aynı durumda olmayabilir, ancak yaşlılık Bülent Ecevit'in üzerinde kalıcı etkiler bırakmış görünüyor.

Ecevit gibi çok uzun yıllardır siyasetin içinde bulunmuş, dört kez başbakanlık yapmış hırslı bir siyaset adamının, hastalığın önlenemez tırmanışına rağmen iktidara tutunmaktan vazgeçmemesi 'bize özgü' anlaşılabilir bir davranış tarzı; ancak, yine aynı sebeplerle, bu davranış tarzının terk edilmesi gerekiyor... Görevi sağlığını daha da bozacak kadar yoğunlaşma bekliyor ondan; hastalığı ise devlet görevlerini 'bihakkın' yerine getirmesine elvermiyor. Önceden kaleme alınmış, muhtemelen provasını da yaptığı konuşmalarında bile vahim hataları görülebilen bir başbakan, uluslararası müzakerelerde, devlet politikalarının tespit edildiği zeminlerde nasıl bir performans sergiliyor acaba?

Dr. Bert Edward Park, dünya liderlerinin sağlık sorunlarının ülkelerin başına ne dertler açtığını çarpıcı örneklerle sergileyen 'The Impact of Illness on World Leaders' adlı kitabında, Hitler'in iktidara yükselişini, o dönemin Avrupası'na damgalarını vurmuş üç ihtiyar ve hasta liderin hatalarına bağlar. Hindenburg, MacDonald ve Pilsudski'nin sağlık sorunları, sadece Almanya, İngiltere ve Polonya'ya pahalıya patlamamış, Avrupa'ya da İkinci Dünya Savaşı gibi 20 milyondan fazla insanın hayatını kaybettiği bir büyük altüst oluşu yaşatmıştır... Dr. Park'ın vardığı sonuç bu.

Türkiye, nedense, "Ecevit'in sağlığı" konusunu bir 'tabu' bellemiş, rahat tartışmaktan kaçınıyor. Oysa, önceden hazırlanmış bir metinden okuduğu "İsrail Filistin'de soykırım uyguluyor" cümlesi yüzünden dünya kamuoyu önünde tam dört kez özür dilemek zorunda kalmış bir başbakan Ecevit. O özürlerin başka bedeli oldu mu bilmesek bile, ülkeyi hepimizi rencide eden bir duruma düşürdüğünün farkındayız.

11 Eylül'den cesaret bulan ABD, Türkiye'nin merkezinde oturduğu geniş bir bölgede kendi borusunu öttürme gayretkeşliğinde; Afganistan ve Filistin seferlerini Irak'a yönelik saldırının izleyeceği gizlenmiyor. İster bu yıl, ister gelecek yıl, Irak'a düzenlenecek 'devleti yeniden yapılandırmayı' amaçlayan müdahale, Türkiye'nin aktif katılımını gerektiriyor. Washington'dan gelen, "IMF Türkiye'yi bizim adımıza satın aldı" türü açıklamaların incitici ortamında girişilecek bu saldırıda Türkiye nasıl bir tavır alacak? İkinci cephe açılacak mı? Türk birlikleri, Afganistan'a müdahalede görev alan Kuzey İttifakı'nın rolünü mü oynayacak Irak'ta? Bölge haritasının yeniden çizilmesini getirecek gelişmelerin siyasi sorumluluğu Ecevit'e bırakılabilir mi?

Bülent Ecevit'in kendisini siyasetten emekli etme zamanı geciktikçe mâruz kalacağı sorular daha da nezaketten uzaklaşacaktır. Yazık. "İşi tadında bırakmak" deyimi, herhalde en fazla bu gibi durumlar düşünülerek kullanıma girdi. Ecevit ve iktidarda devamını kendi çıkarları için elzem gören çevresinin, hem ona hem de millete daha fazla zulüm yapmaktan vazgeçmesi doğru bir davranıştır. ABD'de, Ronald Reagan, döneminin sonlarında ne yapacağını bilmez haldeydi; sistemin 'jübilesi' ile 'hasta Reagan' çiftliğine kapandı; karısı ve yakın çevresini tanıyamasa da 90'lı yaşlarını huzur içinde geçiriyor bugün. Her siyaset adamına öyle bir huzur imkânı tanınmalı.

Umudumuz, Bülent Ecevit'in alelacele hastaneye yatırılmasını gerektiren sağlık sorunundan şifa bulmasıdır. Daha büyük umudumuz ise, DSP çevrelerine sağduyunun egemen olması ve yaşlı siyaset adamına, ona yakışır bir görkemde çıkış yolu sağlanması... Zorlu sorunlarla baş etmeye çalışan Türkiye için doğru olan budur çünkü...


6 Mayıs 2002
Pazartesi
 
FEHMİ KORU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED