|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Biz Özal'ın ölümünü on yıl geriden tartışırken olanı gördünüz: Başbakan Bülent Ecevit herkesin yüreğini ağzına getiren bir biçimde hastaneye kaldırıldı. Daha Özal'ı doğru sürüst tartışamadan bir başkasının durumunu ele almak zorunda kalacaktık. Neyse. Dünkü Kulis'i okuyanlar, "Özal öldürüldü mü?" sorusuna cevabımı öğrendiler: Kalp, göz ve prostat ameliyatları olmuş şişman birini üç ay o diyar senin bu diyar benim dolaştırırsanız, bu, onun üzerinde 'zehir' etkisi yapar zaten... Ecele karışılmaz, ama ben yine de yazayım: Özal Orta Asya'dan sonra ölmeseydi, bir hafta sonra çıkacağı uzun ve meşakkatli Çin gezisi işini bitirecekti. Ona öylesine yoğun gezi programları hazırlayanlar, onuruna verilen ziyafetlerde ne yiyip içtiğine dikkat etmeyenler suçu kendilerinde arasınlar... Ben bu kanaatte olsam bile, bazı çevrelerde, "Özal öldürüldü" kanaatinin epey yaygın olduğunu biliyorum. Aslında benim tezimle onlarınki aynı kapıya çıksa da, "Özal öldürüldü" diyenler 'zehir' kullanılarak bu sonun hazırlandığı kanaatindeler. Merhum cumhurbaşkanı ile hemen hemen aynı sıralarda benzer biçimde hayatını kaybeden Pakistan genelkurmay başkanı Gen. Asif Nawaz'ın 'siyanür' ile yavaş yavaş zehirlenerek öldürüldüğü ortaya çıkmıştı. İspat edilemese bile, pek çok insan, Özal'ın da benzer bir yöntemle ortadan kaldırıldığına inanıyor. Bir an için onların dediklerinin doğru olduğunu kabul edelim. Bu durumda sorulması kaçınılmaz soru şu: "Neden?" Özal'ın öldürüldüğüne inananlar, esasen, "Neden?" sorusundan hareketle bu kanaate ulaşmış bulunuyorlar. Yüzlerce senaryo geliştirilebilse bile, benim görebildiğim kadarıyla, dikkate alınması gereken birbirinden hayli farklı iki ayrı tez var bu konuda. En çok bilineni, şimdi İmralı'da bulunan Abdullah Öcalan'ın, Özal'ın vefatından hemen sonra, Kuzey Iraklı Kürt lider Celal Talabani'ye açtığı tezdir. Onu yarın ele alacağız. Bugün değinmek istediğim, bizde pek dillendirilmeyen, buna karşılık Azerbaycan'da çok yaygın kabul görmüş olan tez: "Bölgede, Rusya'yı dışlayan, doğal zenginlikleri Türk-İslâm cumhuriyetlerinin kendi kullanımına sunan bir düzen arayışı içerisindeydi Özal; bazı mutabakatları gizlice sağlamıştı da... Bu yüzden, Bakü'da konakladığı sırada, Azeri yönetiminden Rus casusları tarafından zehirlendi." İlginç değil mi? Bu tezi bugüne kadar ısrarla savunan bir gazeteci arkadaşımız... Özal'ın Orta Asya gezisi sırasında ve sonrasında Bakü'de Zaman gazetesi muhabiri olarak çalışmış, Azeri yönetimi ve istihbarat kaynaklarından haber alabilen Faruk Arslan, bir süre Ankara'da da görev yaptı. Tezi, ilk kez, iki yıl önce yayımlanan 'Petrol Kurdu' adlı kitabının "Petrol, darbe ve suikastlar" bölümünde dile getirmişti. Faruk Arslan, "Azeri istihbaratı Özal'ın ölümünde Rus istihbaratının rolü olduğuna inanıyor" diyor. Dediğine göre, istihbaratçılar, Özal'a gezinin iki ayrı durağında zehir verildiğini düşünüyorlarmış. Kazakistan ve Azerbaycan... Verilen zehir, belli bir süre sonra, vücuda alınan herhangi bir sıvıyla öldürücü hal alıyormuş... Rus istihbaratının, kalp ameliyatı geçirmiş insanlara karşı 'ışınla suikast' düzenleme teknolojisi geliştirdiğini de yine ondan öğreniyoruz... Protokol gereği, konuk devlet başkanının kullandığı takıma 45 gün dokunulmazmış; bunu kaydettikten sonra, "Keşke, Özal Ailesi, Bakü'da kullandığı tabak ve bardakların tahlilini isteseydi" diyor Faruk Arslan... Ruslar'ın bir devlet başkanına suikast düşünme cür'etinin umutsuzluktan kaynaklandığını öğreniyoruz. Anlaşılan, Özal'ın, Balkanlar'dan sonra Orta Asya ve Azerbaycan gezisine çıkması bardağı taşıran damla olmuş... O günlerde, Ermenistan'ın, Azeri bölgesi Dağlık Karabağ'ı işgal ettiğini, savaşın Azeriler lehine seyretmediğini de hatırlayalım. Özal, Bakü'ya gelirken, "Ermenistan bizimle sınırdaş; karşı tarafa bizden bir-iki mermi düşse ne olur?" tehdidini savurmuştu... Başka ayrıntıları Faruk Arslan'ın satırlarından takip edelim: "Uzatılan şekerin ucunda petrol hakkı ve Bakü-Ceyhan olduğunu Ruslar iyi biliyordu. Özal, petrol hattını, Türk dünyasına bağlanan hayati bir damar olarak görüyor, güvenlik şeridi oluşturarak bölgeyi Rusya'dan kopartmak için adımını atıyordu; hem de Amerika'nın resmi politikasını belirlediği 1998'den tam beş yıl önce... Gezi öncesi (Şubat 1993), İzmir'de bir otelde, Azeri bakan Sabit Bağırov ve iki yardımcısı ile Özal'in güvendiği üç kişi gizli bir petrol protokoluna imza atıyordu. Bu haber ilk önce Moskova'ya ulaştı. Elçibey'in en güvendiğim adamlar diye gönderdiği üç kişiden ikisi Ruslar'a çalışıyordu. Bu anlaşmayı engellemek için Ruslar'ın önünde tek yol kalmıştı: Özal'ı sessizce öldürmek..." Şimdi Kanada'da serbest gazetecilik yapan Faruk Arslan'ın vardığı sonuç şu: "Özal'ı Rus istihbaratı öldürdüğü kanısı Azerbaycan'da yaygın bir görüş olarak kaldı; Bakü-Ceyhan ve Karabağ sorununa Özal'ın radikal yaklaşımı hayatına mal oldu." Faruk'un bir iddiası da, Türkiye'de askerlerin bu tezi araştırdığı, ama sonucu açıklamadığı... "Özal öldürüldü" diyenlerin dillendirdiği mâkul tezlerden biri bu. Bir başka tez daha var ki, o ilkinden daha yaygın. Daha önemlisi, o tezin içinde benim de adım geçiyor. Ama, yarını beklemek zorundasınız.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |