|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Şaire sormuşlar: –Neden mersiyeleriniz bu kadar etkileyici? Cevabı şöyle olmuş: –Çünkü biz onları ciğerimiz yana yana, içimiz kavrula kavrula söylüyoruz. Bu anekdotu Diyanet İşleri Başkanlığı'nın düzenlediği "Güncel Dini Meseleler İstişare Toplantısı" vesilesiyle hatırladım. Sebebini açıklayacağım. Ama önce, böyle bir toplantının önemli ve hayati bir değer taşıdığını ifade etmeliyim. Yazıişlerini yönettiğim Altınoluk dergisinde "İslam'ı temsil problemi" diye bir kapak dosyası hazırlığındaydık. Tam da güncel meseleler üzerinde "din adına konuşan" çevrelerin oluşturduğu kafa karışıklığını değerlendirmeyi düşünüyorduk. Konunun Diyanet'in gündemine de girmiş olması, öncelikle, bu gibi meselelerde alakasız olmasa bile genellikle "sınırlı sorumlu" bir alaka sergileyen bu müesssese adına da sevindiricidir. "Hele şükür" demek fazla bir sevinç gösterisi sayılmamalı. Konu neden önemli? Çünkü din kamuoyunda tartışılıyor ve ne yazık ki kötü tartışılıyor. "Kötü" yani, sorumsuzca, yani bir bilgiye ulaştırıcı nitelikte değil bir kaosa sürükleyici nitelikte, yani magazin boyutunda, yani tv'lere reyting kazandırıcı mahiyette, yani din alanını bütünüyle tartışmalı bir alan olarak sunucu nitelikte, yani tartışmaya katılanların tüm eksilerini dine bedel olarak ödetici şekilde, yani inançları besleyici değil, törpüleyici formatta... Bunlar kasti mi yapılıyor sorusu tartışılabilir ama, bu tür yansımaları gözleyince "toplumun dini duygularına kasti bir ihanet ancak böyle olur" diye düşünmekten kendinizi alamıyorsunuz. Gittiğiniz herhangi bir yurt köşesi olmasın ki, orada "Falanca programdaki - gazetedeki falanca kişiyi okunuduz, dinlediniz, izlediniz mi?" gibi bir soru sorulmasın... Ardından söylenenlere ilişkin yoğun öfke... Bir program izlemişsiniz ve geride içinizde, yoğun bir tortu kalmış. Yüreğiniz hafiflemek yerine, ağır bür yükün altına girmiş. Din adına konuşandan bizar olmuşsunuz, verdiği mesajdan bizar olmuşsunuz, ve verilen imajın başka, belki kırılgan zihinlerde - gönüllerde açacağı yarayı düşünüp bizar olmuşsunuz... Bu çatır çatır konuşan, bu bilir - bilmez her alanda konuşan, bu ağzıyla konuştuğunu kulağı duymayan, bu gözleri çakmak çakmak olmuş adamı bir genç, bir çocuk izlese din hakkında ne düşünürdü, diye sorup kahrolmuşsunuz. Bu programda kurban yendi, bunda zekat, bunda hac, bunda başörtüsü, bunda İslam'ın aile hukuku yendi, bunda vakur bir mü'min imajı kemirildi, diye düşünmüşsünüz. Ben, bu "kötü" tartışma ortamına gelişte ana sebepler olarak şunları görüyorum: 1. Hakim sistemin ve Modernizmin, özellikle İlahiyat camiasının bir kesimi üzerindeki yoğun etkisi. (Şu tesbit sanırım açıktan olmasa bile içten paylaşılacaktır: Bir çok kimse, modern zamanların kabullerine bakıp, kendi içinde değer karmaşasına uğradı ve İslam'ı ona göre yorumlamaya yöneldi. Ve bir çok kimse, 28 Şubat'lı günlerin İslam'a yönelik hakim talepleri istikametinde bir din anlayışı geliştirmeyi, en iyi ihtimalle, zamanı kollamak olarak değerlendirdi.) 2. İlimle inanç ve hayat arasındaki ilişkinin sağlıklı kurulamaması. Yani müsteşrik kimliği ile islami pratiği olan mü'min bir ilim adamı kimliğinin zaman zaman karışması. 3. Kimi İlahiyatçıların belki hakim sistemin de beklentilerine uyarak modernist yorumu halk kitlelerine taşımayı bir misyon gibi kabullenmeleri... 4. Ve saflık... Yani bu tartışmalardan bir şeyler umarak, kimi zaman ekranda görünme, kimi zaman yayınlarını pazarlama zaafıyla formata safça dahil olup genel görünümün uzantısı haline gelmek... Bunlar oldu bugüne kadar ve zannederim pek çok insanın zihni bulandırıldı. Diyanet de bugüne kadar "tanzim edici" bir rol üstlenemedi. Dilerim son organizasyon, hadisenin ilim platformuna taşınması anlamına gelsin. Tribünlere (yani hakim sistemin aktörlerine ve modern tabulara) oynanmasın ve İslam hesabına çağdaş bir atılımın merhalesi olsun. Burada bana göre en hassas nokta, yazının girişinde sunduğum anekdottaki ruhi kıvamdır. Yani bir mersiye söyleyecekseniz, onu "ciğeriniz yana yana, içiniz kavrula kavrula " söylemenizdir. Konumuzla ilgisi ne bunun, diye sorulursa: Ben bu konuda Prof. Dr. Mehmet Aydın Hoca'nın bir sözünü çok önemsiyorum. O bir sohbette şöyle demişti: -Ben yaptığım her işte ölçü olarak, onu yarın Allah'ın huzurunda savunup savunamayacağımı dikkate alırım. Bu, Allah'ın size şah damarınızdan yakın olduğunu, nerede olursanız olun Allah'ın sizinle birlikte olduğunu idrak, yarın Allah'la karşı karşıya geleceğiniz ve bir muhakemenin olacağı bilgisiyle davranmanın bir başka ifadesidir diye düşünüyorum. Bu, bir ilim adamının, inançla birlikte yürüyüşünün göstergesidir. Bu yaklaşımla insan günahının bile farkında olsa, kişiliği için olumlu bir duyarlılığa sahip demektir. Yani; -Şu an Allah'ın huzurunda Allah'ın dinini tartışıyor olma şuuru ile hareket etmek, bu... Kur'an'ı okurken Allah sizi görüyor, her ayeti anlamaya çalışırken görüyor, her ayetten hüküm çıkarırken görüyor ve hepiniz "O'na döndürüleceksiniz." İslam'a bir müsteşrik sorgulayıcılığı ile yaklaşmakla, bir mü'min hassasiyetiyle yaklaşmak arasında fark vardır. Kendi hayatınızda olmayan bir islami niteliği, içinizi rahatlatmak için İslam'dan da tasfiye etmeye yönelen bir tutumla, Allah'a kavuşmayı unutmayan bir kalbi kıvamın en küçük bir kusurda tevbe duyarlılığına sığınması arasında da fark vardır. Küçük günahları büyük gören bir ilim adamı ile büyük günahları küçük gören bir ilim adamı arasında da, meselelere yaklaşım bakımından fark olduğunu düşünüyorum. İslam ilim adamını, bir takım görevlerden azade görmüyor. Takva gibi, kişiliği arındırmak gibi, kalbi Allah'a yakınlık bilgisiyle donatmak gibi, namazda huşu gibi islami disiplinler ilim adamları için de bir kişilik özelliği olarak kabul edilir. Kimse "Bunlarla halk uğraşsın, biz daha büyük meselelerle meşgulüz" deyip işin içinden çıkamaz. Ben, işte İslam'ın bugünkü meselelerine bakışta bu disiplinler içinde hareket etmeyi, şairin "ciğeri yana yana, içi kavrula kavrula" mersiye yazmasına benzetiyorum. Takvayı bütünüyle halka bırakıp, fetva üretimi ile her şeyin hallolacağı yaklaşımı, biraz işin "dini ciddiyet"inden uzaklaşmak gibi görünüyor bana. Tarabya toplantısının her halükarda faydalı olacağı ümidiyle hayırlara vesile olmasını diliyorum.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |