T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Tek tedavisi 'seçim' olan hastalık...

Başbakan Bülent Ecevit, Ocak ayında Washington ziyaretini yaptığı sırada, alışılmadık ölçüde sağlıklı gözüküyordu. Yüzüne kan gelmişti. Washington'daki basın toplantıları ve soru-cevap bölümlerinde ne bir dil sürçmesi, ne bir tekleme...

Tanıdık doktorlar, bunun bir 'kortizon yüklemesi' görüntüsü verdiğini, aşırı kortizon yüklemesinin yan etkilerinin bir süre sonra olumsuz biçimde çıkacağını söylemişlerdi.

Başbakan'ın rahatsızlığına konulan 'teşhis'in ne olduğu konusunda biz de, tüm Türkiye gibi, karanlıktayız. Bu, Ocak ayında da geçerliydi; bugün de geçerli. O yüzden, o gün doktorların gözlemlerini belleğimizde not etmiştik ama isabetli olup olmadığına dair bir hüküm de verememiştik.

Bugün gelinen nokta daha da karanlık ve üstelik karmaşık. 'Teşhis'in ne olduğu bir yana, bir 'teşhis kaosu' söz konusu.

Biri eski bir sağlık bakanı olan DSP'nin iki doktor milletvekili Mustafa Güven Karahan ile Gaffar Yakın, bir raporla Hüsamettin Özkan'a başvurarak, Ecevit'e 'yanlış teşhis' konulduğunu, dolayısıyla 'yanlış tedavi uygulandığını' öne sürüyorlar. DSP'li doktor milletvekilleri, Ecevit'in 'ölümden döndüğünü' iddia edecek kadar iddialı biçimde, Başbakan 4 Mayıs'ta Başkent Hastanesi'ne apar topar kaldırıldığında 'bağırsak enfeksiyonu' açıklaması yapan Dr. Turgut Zileli'ye eleştiri oklarını yöneltiyorlar.

'DSP'li doktor raporu', bağırsak enfeksiyonu için 'bakteri, virüs ve riketsial bir etkinin olması gerektiği' belirtilerek; oysa Ecevit'in 'kortizon alerjisi yüzünden iç kanama (bağırsak) geçirdiği'ne, oysa Prof.Dr. Turgut Zileli'nin bu konuların dışında bir uzmanlık alanı bulunduğuna, bir 'nörolog' olduğuna dikkat çekiliyor.

Bu 'rapor'a bakılırsa, bizim aylar önce duyduğumuz 'aşırı kortizon yüklemesi' ve bunun yol açacağı 'tehlikeli yan etkiler' mayıs ayında, beş ay sonra gerçekleşmiş durumda. Yani, Ecevit'in durumunun 'bağırsak enfeksiyonu' ile ilişkisi yok.

Türkiye'nin siyasi tarihinde eşine pek raslanmamış olan 'kakafoni', Ecevit'in Hürriyet'in Ankara temsilcisi Sedat Ergin'le görüşmesinde, büyüyerek devam ediyor. Şu diyaloga bakınız:

"Sağlık durumunuz nasıl?

Aslında daha erken evden çıkabilecektim. Ama eve geldim, kısa bir süre sonra müthiş bir duvara çarpma şeysi oldu. Ondan sonra şimdi onunla uğraşıyorum.

Dün adale ağrınızın ters bir hareketten kaynaklandığını söylemiştiniz...

Zaten ağrı vardı. Bu da üstüne eklenmiş oldu.

Doktorunuz Prof. Turgut Zileli sırtınızdaki ağrıya bağırsaklardaki bir iltihabın yol açtığını söylemişti.

Olabilir. Fakat sonradan bu çarpma olayı da eklendi. Yani duvara çarptım şiddetle...

Tam ne gün oldu?

Zannederim döndüğümden (hastaneden) bir gün sonra.

O sırada bir hareket mi yapıyordunuz. Bir şey mi alıyordunuz?

Herhalde."

Bülent Ecevit'in sorununun, Parkinson mu, Alzheimer mi, Myastenia Gravis (adale zayıflığı) mi, kortizon alerjisi mi, bağırsak enfeksiyonu mu; yoksa RFE/RL (Radio Free Europe/Radio Liberty)'nin dün verdiği haberde bir 'spekülasyon' olarak zikredilen kanser mi ya da bunların tümünden farklı başka bir şey mi olduğunu, hiç kimse; galiba kendisi de bilmiyor. Dahası, 'son sorunu' olan 'evde sırtını çarpması'nın tam olarak ne gün ve nasıl olduğunu hatırlamakta zorluk çekiyor.

Ecevit'in hastalığının 'teşhis'i gibi, doktorunun kim olduğu da belli değil. 'Bağırsak enfeksiyonu' teşhisini ilan eden Prof. Dr. Turgut Zileli ile iki haftadır hiç görüşmemiş. Bu arada. 'kendi vücudunun durumunu dahi Ecevit'in vücudu kadar bilmez' diye tanıtılan on yıldır aile doktoru Arif Abacı Başbakan'ı uzun süredir görmemiş; çünkü görmesi engellenmiş. Muharrem Sarıkaya'nın dünkü Hürriyet'te bildirdiğine göre Dr.Abacı, Ecevit'le ilgili son iki haftalık gelişmeleri bizler gibi televizyonlardan ve gazetelerden izlemiş.

Ancak, Bülent Ecevit, bu durumun 'hiçbirşeyi aksatmadığı'na ilişkin güvenceler vermeyi de ihmal etmiyor. Sedat Ergin'le diyalogunu izleyelim:

"Bu çalışma düzeninde devlet işleri aksıyor mu?

Hayır.

Şimdi de sekize kadar mesainiz sürüyor mu?

Tabii.

Devlet işleri de bu çalışma düzeni içinde aksamıyor diyorsunuz...

Hayır.

Tansiyonunuz günlük ölçülüyor mu?

Evet, Rahşan o görevi de yapıyor.

Başbakanlık konutuna geçmeyi düşünüyor musunuz?

Orada çok iyi çalışan bir ekip var ama kendi evimizin yerini hiçbirşey tutmuyor."

Türkiye'nin başında 'hasta' ama hastalığının 'teşhis'i belli olmayan; doktoru da olmayan, doktorların görevini hekim olmayan eşinin devraldığı ve Türkiye'yi 'evinden' yöneten bir Başbakan var. Yani, Türkiye'nin başında aslında pek kimse yok. Türkiye, 'otomatiğe bağlanmış' biçimde yönetiliyor.

O nedenle, dünkü RFE/RL haberinde 'Ecevit'in hastalığı aslında Türkiye'de siyasi sistemin hastalığını gizliyor' deniliyordu. Dünyanın hiçbir ciddi ve hele üstelik böyle bir 'jeopolitik'te yerleşmiş ve tarihinin önemli kararlarını alma arefesinde bulunan bir ülkesinde, böylesine bir durumun devamına izin verilemez.

Eğer Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri'nin 'siyasi yarı-sömürgesi' olmasına razı ise; geleceğini Beyaz Saray-Pentagon-IMF-Dışişleri'nden oluşacak 'Washington eşgüdümü'ne terkederek yol almaya bakacaktır. Bu çerçevede, ABD'nin Ankara Büyükelçisi Robert Pearson'a atfen yayılan 'Ecevit'in çekileceğine ve yakında seçim olacağına ilişkin duyum aldıkları' söylentilerine kulak vermek gerekir.

Böylesine 'hasta ve hastalıklı bir siyasi sistem'in; 'üçlü koalisyonun vazgeçilmez yapıştırıcısı' işlevi gören Bülent Ecevit'in bu rolünü 'terketmesi' halinde 'yeni bir irade'yle işlerlik kazanmasından başka şansı yoktur.

Eğer Türkiye'de 'askeri idare' olmayacaksa; Türkiye'nin 2004'ten önce seçime gitmekten başka çaresi gözükmüyor...


17 Mayıs 2002
Cuma
 
CENGİZ ÇANDAR


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED