T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Çiller'in hayali

Şimdi hasta yatağında ve üstelik sırtını sert bir yere çarptığı için sancılar içerisinde kıvranan Ecevit, kendi halinde bir muhalefet lideriyken nasıl birdenbire başbakan oldu, hatırlıyor muyuz? 20 yıl aradan sonra, "azınlık hükümeti"nin başı olarak başbakanlık koltuğuna oturduğunda, partisi Meclis'te dördüncü sıradaydı ve 1995 seçimlerinde sadece yüzde 14,6 oy alabilmişti. Üstelik, grubunun önemli bir kısmını kendine has despotlukla ihraç etmiş; kariyerini başbakan yardımcılığı ile tamamlamaya razı, başına buyruk aksi bir ihtiyardan başka bir şey değildi.

Ama, Ecevit'in de içinde bulunduğu Yılmaz hükümeti 1998 sonunda patlak veren Türkbank Skandalı'ndan sonra düşünce yerine, ülkeyi tarihi önceden belirlenmiş olan seçime götürecek yeni bir hükümet kurmak gerekti. Demirel de hükümeti kurma görevini Yalım Erez'e verdi. Erez'den kırmızı görmüş boğa gibi kaçan Mesut Yılmaz ile Tansu Çiller o korkuyla; hem kendi hayatlarının hem de hepimizin hayatının en büyük hatasına birlikte imza attılar. Ecevit'in başbakanlığında kurulacak bir azınlık hükümetine destek verme kararı aldılar. Ecevit'i hiç hak etmediği Başbakanlığa taşırken, ikisi de "Adam zaten solcu, bizim pastadan pay alamaz. Hem de yaşlı..." diye düşünüyorlardı.

Bu ikiliye, bir sol hükümeti engellemenin kendisine çıkaracağı faturadan korktuğu için CHP lideri Baykal da katılınca Ecevit, "artık ölsem de gam yemem" rahatlığıyla koltuğa oturdu. Herkes, onun görüp görebileceğinin bu olduğunu sanıyordu ama, 28 Şubat'ın destabilize ettiği siyasal yapıda Ecevit profili, merkez sol ve ona yakın kitlelerde kısa sürede "istikrar"ı temsil eder hale geldi. DSP'nin oyları artmaya başladı. Seçimlere yakın, Öcalan'ın yakalanıp Türkiye'ye teslim edilmesi gibi bir piyango daha vurunca Ecevit'i tutabilmek artık imkansızdı.

Seçimler CHP'yi baraj altında bıraktı, ANAP ve DYP'yi de bugün içinde bulundukları duruma düşürdü.

Çiller ve Yılmaz'ın kendilerine ettikleri yetmezmiş gibi ülkeyi de bugün içinde bulunduğu buhrana iten kriz mekanizmasının da tetiğini çektiler. Ama kimse onlara bu basiretsizliklerinin hesabını sormadı, herşey normalmiş gibi muamele görmeye devam ettiler.

Temsilcisi oldukları merkez sağın sayısal gücünü, "solcu" bir lidere ciro etmenin faturası belki sandıkta düşük oy oyarak önlerine kondu ama, ülkedeki siyasetin akışını radikal bir şekilde değiştirmenin hesabını vermediler. Seçmeninin yüzde 70'inin merkez sağda kümelendiği bir ülkede elbette bir solcu başbakan olabilirdi. Ama, doğal akışı bozarak altın tepsi içinde sundukları imkanlarla, siyaseti mecraından saptırıp bu sonuca yol açan "sağcı" liderlerin de bir bedel ödemeleri gerekirdi.

Analizi nereden başlatırsanız başlatın, ülkenin Ecevit'in başarısız hükümetlerine, dolayısıyla fakirlik, sosyal çalkantılar ve diplomatik yenilgilere mahkum oluşu Çiller ile Yılmaz'ın 1998 sonunda hükümet tercihi konusunda yaptıkları bir yanlış hamleye dayanmaktadır. Türkiye, iki liderin bu yanlış hamlesinin etki alanından bugüne kadar çıkamadı.

Çiller şimdi, bilinçaltında yatan Ecevit'in elde ettiği büyük seçim başarısını hayal ederek Türkiye'yi seçime götürecek bir azınlık hükümeti kurmak istiyor. Seçim ve siyasi Partiler Yasası'nı da değiştirip Türkiye'yi seçime götürebileceğini söylüyor. Bunu da, Ecevit'in kendisine ödemesi gereken bir borç olarak görüyor.

Ben seni başbakan yapmıştım sen de beni yap!

Oysa, bu isteği iki açıdan imkansızdır.

Birincisi, merkezdeki herhangi bir partiye üstelik bir muhalefet partisine iktidar imkanı vermek, sebepsiz güç aktarmaktır ve kimse bir daha Çiller gibi bir başkasına böylesine bir gücü aktaracak kadar siyasi saflık ve körlük içine düşmez.

İkincisi de bugün artık ülkede siyasal iktidarı belirleyen mekanizme Meclis içindeki sayısal çoğunluk ve parti grupları dengesinin dışında odaklanmış durumdadır. Dolayısıyla, Ecevit istese bile böyle bir desteği Çiller'e ciro edemez.

Bu, mevcut yapının devamlılığını garanti altına almayı önemseyen bir akreditasyon meselesidir. Ve, RTÜK Yasası görüşmelerinde parti grubunu dışarı çıkartıp sahte protesto görüntüsünün arkasında, iktidarın işini kolaylaştırarak medya patronlarına selam göndermek bile Çiller'in koltuğa oturmasını sağlayacak düzeyde akredite olmasına yetmemektedir.

Birkaç ay için bile olsa, bu mümkün değildir.

Ne yazık ki Çiller hayaliyle, bizler de onun yanlış tercihinin hayatımızın her anına sindirdiği kabusla bir süre daha yaşamaya devam edeceğiz.


17 Mayıs 2002
Cuma
 
MUSTAFA KARAALİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED