|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Dünya Bankası, dün, yeni bir 'şarbonlu mektup' yüzünden tatile girdi. Oysa, kısa süre öncesine kadar, böyle bir olayla dünyanın sarsıldığını bile ne güzel unutmuştuk... Amerikalılar, haklı olarak, güvenliklerine pek düşkündürler. İkiz kuleleri, Pentagon'u, muhtemelen Beyaz Saray'ı hedef alan uçakların dehşetini yaşadıktan kısa süre sonra, bu defa biyolojik silâhların tehdidi altına düştüğünü hissettiler. Bizim 'inek hastalığı' olarak bildiğimiz şarbon, medyanın öndegelenlerine, bazı senatörlere gönderilen mektupların içinden çıktı. Amerikalılar ile birlikte bizler de, şarbonun 'ölümcül' olduğunu öğrendik. Şarbonlu mektupların hedef aldığı ünlüler hayatlarını kaybetmediler de, postacılardan, postanelerde mektup ayıranlardan, hastanelerde çalışanlardan hastalananlar çıktı; dört kişi kısa süre içerisinde 'şarbon' ile irtibatlı hastalıklardan hayatını kaybetti. Mektup gibi herkese her gün gelen bir maddenin taşıdığı 'ölüm' Amerikalıları paniğe sürükledi. Amerikan Kongresi bir hafta tatile girdi bu yüzden, postaneler kapalı kaldı. Bugün en iyi para kazananlar virüs ve mikrop alanında çalışanlar. Bir bilimsel dergi, geçen gün, "En çok para kazandıran korku sektörü" diye bir yazı bile yayınladı. İşin ilginç yönü, senatörleri ve televizyon sunucularını hedef alan 'şarbon saldırısı' yüzünden tedirgin olan kişilerin, yani siyasilerle medya mensuplarının bile, "Yahu, bir ara şarbon paniği yaşamıştık; ne oldu şarbonlu mektuplara?" diye sormamaları... En garibi ise, başlangıçta şarbon tehdidini çok ciddiye alan FBI'nın sonunda bütünüyle ilgisini keser görünmesi. FBI sözcüsü, durduk yerde şarbon konusunu gündeme getirdi diye, bir gazetecinin yüzüne telefon kapatmış. Konuyu şu sırada dikkatime getiren de, yüzüne telefon kapatılan İngiliz gazeteci George Monbiot'un yazısı oldu. Şarbonlu mektupları sağa sağa gönderen, zarfın üzerine adres yazarken lâtin alfabesinin acemisi olduğu izlenimini verecek biçimde davranmıştı. Zarfın içine konulan mektupta İngilizce hataları yapıldığı gibi, "Allah is great" cümlesinde "Allah" sözcüğü kullanılıyordu. Dönemin 11 Eylül sonrası olduğunu düşünürseniz, bu tür ipuçları yüzünden kimlerin suçlandığını daha iyi anlayabilirsiniz. Önce "el-Kaide" denildi, sonra da kimaysal ve biyolojik silâhlarla ilgilendiği iddia edilen bir başkası akla geldi: Saddam Hüseyin... Bir ara, 11 Eylül eylemleriyle şarbonlu mektuplar arasında doğrudan ilişki kurmaya kalkışan haberler bile okuduk. Amerika'da yaşayan Müslümanlar, bir de şarbonlu mektuplar yüzünden, tedirgin edildiler... Konuya ilk değinişim 5 Aralık 2001 tarihli Kulis'le oldu; sonra birkaç kez daha konuyu buraya taşıdım. Sergiledikleri ilgisizlik manzarasına bakarak şunu iddia edebilirim: FBI'nın konuyu izlemesi gereken biriminde çalışanlardan bile ileride bir merakla suçlunun peşindeyim... Amerikalı güvenlik ve istihbarat birimlerinin ilgisizliği, kendilerine şarbonlu mektup gönderilen ünlülerin sessizliği, kaçınılmaz olarak, bir kuşkuyu zihne üşüştürüyor: "Aslında mektupları kimin gönderdiğini yetkililer biliyorlar ve bu bilgiyi hedef seçilmiş kişilerle de paylaşmış bulunuyorlar..." Aksi halde, FBI sesini çıkarmasa, Tom Daschle gibi etkili bir politikacı ve Tom Brokow gibi karizmatik bir televizyoncu yeri göğü inletirdi... Bunu benim tahminim olarak kabul ederseniz üzülürüm. Konunun dünya çapında uzmanı Dr. Barbara Hatch Rosenberg, konudan haberdar olduğu andan beri, "Suçlu yanlış adreste aranıyor" deyip duruyor. Amerikan kimyasal ve biyolojik silâhlar programı üzerinde çalışan bilimadamları federasyonu başkanı da olan Dr. Rosenberg, kullanılan maddenin kalitesinden hareketle, "Bu, ancak çok ileri teknolojiye sahip bir laboratuvarda üretilmiştir" tespitinde bulundu. Ona göre, mektuplarda kullanılan madde, hepsi de Washington çevresinden, üçü askeri biri de askerlere çalışan dört laboratuvardan birine ait olmak zorunda. Siz de benim gibi, "Rosenberg suçlunun adını da biliyor" diye düşünüyorsunuz, değil mi? Nitekim, Dr. Rosenberg, bir dergiye, "Bu alanda çalışan üç değişik bilimadamı zanlının aynı kişi olduğu kanaatinde" demiş... Bilimadamlarının "Suçlu o" dedikleri kişi, bir askeri araştırmalar merkezinde çalışıyor... Sağlıklı bilgi vermesiyle tanınan 'New Scientist' dergisi, son sayısında, "Laboratuvarlardaki maddeler ile saldırılarda kullanılan arasında yapılan hassas mukayeseler sonucu, orduya ait Fort Detrick'te üretildiğini söyleyebiliyoruz" diye yazdı. Hani, bazı ülkelerde, hassas çevreleri ilgilendiriyorsa, konu ya unutulmaya ya da demlenmeye terk edilir ya, acaba, ABD de 11 Eylül sonrasında aynı duruma mı geldi? FBI, uğursuz eylemlerden sonra ülkede meydana gelen paniği büyüten şarbonlu mektupların fâilini bildiği halde, sırf laboratuvarın askeri olması yüzünden gerçeği açıklamamayı mı tercih ediyor? Şu soru bana ait değil: "Elde bunca kanıt varken suçluyu yakalamada hevesli görünmemenizin ardında, suçlayacağınız yerin devletle ilgili bir birim olması mı yatıyor?" Görevi en münasebetsiz soruları bile cevaplamak olan FBI sözcüsü, herhalde ne diyeceğini bilmediği için, telefonu bu soru üzerine kapatmış işte... Dünya Bankası paniği yüzünden dosya yeniden açılır mı dersiniz?
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |