T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Kimse sormuyor, ben sorayım bari...

Amerika'da hergün bir Harvard profesörü sırra kadem basıyor olsa, Prof. Don Wiley'in kayboluşunun ardından ortalığı saran sessizliği anlardım; oysa, savunma bakanlığı destekli biyolojik araştırmalarda çalışan ünlü profesör 20 gündür kayıp, "Ne oldu?" diye soran yok...

15 Kasım gecesi saat 22.30'dan sonra dostlarıyla vedalaştı Don Wiley; ertesi gün, anahtarı üzerinde duran deposu dolu aracı, Memphis'te bir köprü üzerinde bulundu. Bilinen bir sorunu yoktu; havaalanında ailesiyle buluşacak, tatillerini geçirmek üzere beraberce İzlanda'ya gideceklerdi. O gün bugündür kendisinden haber alınamıyor. Oysa, biyolojik savaş projelerinde çalıştığı için merakı hak ediyor Prof. Wiley. Bir yan ilgi alanı da 'şarbon' çünkü...

11 Eylül'den hemen sonra ortalığı saran 'şarbon paniği' de birdenbire buharlaştı. Televizyonculara, senatörlere gönderilen mektuplara şarbon bulaştırılmasıydı paniğin kökeninde yatan; bugüne kadar beş kişi şarbonlu mektup yüzünden hayatını kaybetti. Amerikan yönetiminin önemli isimleri 'şarbonlu mektuplar' ile Irak arasında doğrudan bağ kuruyor ve "11 Eylül ile irtibatı olmasa bile şarbon Saddam'ın eseri" diyorlardı. Bush'un, parmağını kaldırarak yönelttiği o ünlü tehdidi de, Irak ile şarbonlu mektup ilişkisi sebebiyleydi...

Sırra kadem basan Prof. Wiley'in âkıbetini soran olmadığı gibi, 'şarbon' ile Irak arasında bağ kurma gayretleri de sanki bıçakla kesildi. Gönderilen şarbonlu mektuplardan çıkan acemi bir elle yazılmış mesajlar, Bush yönetiminin Irak macerasını haklı gösterecek birer delil kabul ediliyordu oysa.

Şarbonda fiyakayı bozan, çevreci Greenpeace örgütünün Almanya'da çıkardığı dergide yer alan bir iddia. Cenevre'de başlayan biyolojik silâhlar BM konferansına katılan ABD heyetinden bir bilimadamına dayandırarak kaleme alındığını söylediği makalesinde, "Şarbonlu mektuplar, muhtemelen, ABD yönetiminin biyolojik savaş programı ile ilişkili birinin işi" diye yazdı dergi. Şarbonlu mektuplar ile ABD'de resmen sürdürülen biyolojik silâh araştırmaları arasındaki bağı ilk kez bu makale kurdu.

Biyolojik silâh araştırmalarına BM aracılığıyla sınır getirme girişimini ABD başlatmıştı, Nixon zamanında. Girişim sonunda antlaşma biçimini aldı; ama hayrettir, şimdilerde suçlanan pek çok ülkenin altına imza koyduğu o anlaşmayı görmezden gelen nâdir ülkelerden biri oldu ABD. Bu alandaki çalışmalara 2. Dünya Savaşı yıllarında başlamış olan ABD'nin elinde, çeşitli hastalıkları yayarak ölüm saçan biyolojik ve kimyasal silahlar stoku bulunduğu biliniyor.

Greenpeace tarafından duyurulan raporun yazarı, New York Eyalet Üniversitesi (SUNY) moleküler biyoloji profesörü Barbara Hatch Rosenberg. Bill Clinton'un danıştığı, uluslararası toplantılara Amerika adına katılan Prof. Rosenberg, hazırladığı raporunun sonunda, "Şarbonlu mektuplar olayının ardında ya yönetimden biri, ya da onlarla temas halinde biri var" hükmüne varıyor... 29 Kasım 2001 tarihli raporun en kritik cümlesi şu: "Katili dışarıda aramak yanlış; o, muhtemelen, ABD laboratuvarlarında silaha dönüştürülmüş şarbonu elde edebilecek kadar yönetime yakın biri..."

Sovyetler döneminde Rusya'nın biyolojik silâh araştırmalarını yöneten, şimdilerde ABD'de Advanced Biosystems firmasının başında bulunan Kazak asıllı Ken Alibek de, "Bu yoğunlukta bir kuru şarbonun mağaralarda üretildiğini sanmıyorum; kaynağı daha yakınımızda aramak lâzım" görüşünde.

Benim bu noktada ilgimi çeken, güvenlik güçlerinin de paylaştığı anlaşılan bu tespitin etkisini zayıflatmak için özel çaba gösterilmesi. Greenpeace devreye girdikten sonra gerçeğin daha fazla saklanamayacağını fark eden medya raporun bulgularına yer vermek zorunda kaldı; ancak, Dr. Rosenberg'in tezini çürütme amaçlı kıytırık görüşlere de yer vererek...

İki Demokrat senatöre gönderilen mektuplardaki ölümcül hale getirilmek için özel bir işleme tâbi tutulmuş şarbonun piyasadan temin edilemeyeceğini, hatta bunun teknolojisi zayıf bir ülkenin de marifeti olamayacağını Amerikalı uzmanlar bildiriyor. FBI'ın da geldiği nokta, paniğe yol açan mektuplardaki şarbonun, Amerika'nın biyolojik silah yapma programının ürünü olabileceği...

İşin bir diğer ilginç yönü, bu alanda ülkenin en önemli uzmanı olarak bilinen William C. Patrick III'in, üç yıl önce kaleme aldığı bir raporda, "Teröristler posta yoluyla şarbon mikrobu gönderebilir" öngörüsünde bulunmuş olması. Ancak, o, postadan gönderilecek şarbon mikrobunun, gazeteci ve politikacılara gönderilenlerin yirmide biri yoğunlukta olacağı görüşündeymiş. Gerçek terörde kullanılan şarbonun kalitesi, o yoğunluk sebebiyle, konuyu sıradan bir terör olayı olmaktan çıkartıp Amerikan yönetimiyle irtibatlıyor...

Bu durumda, uğraş alanı biyolojik silahlar olan Harvard profesörü Don Wiley'in birdenbire sırra kadem basması ve Amerikalı yetkililerin konuyu fazla sorgulamaması sizde de merak uyandırmıyor mu? Bu Kulis için yararlandığım bir kaynak, "Onu kaybeden yönetim olmasın sakın?" kuşkusunu belirtmekten kendini alamamış...

Prof. Wiley İzlanda'ya tatile gidiyormuş; 'Illimunati' adlı bir gizli örgütün dünyayı ele geçirme planlarını anlatan "Lara Croft: Tomb Raider" adlı filmin Rusya'da geçen bölümü de orada çekilmemiş miydi?


5 Aralık 2001
Çarşamba
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED