T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Çıkar amaçlı kullanım

RTÜK Kanunu'ndaki asıl kavga "medyanın çıkar amaçlı kullanımı" noktasında odaklaşıyor. Bunun için "medyanın tekelleşmesi"ne karşı çıkılıyor, bunun için "medya patronlarının devlet ihalelerine girmesi" doğru bulunmuyor. Çünkü tekelleşirseniz, karşınızda sizi dengeleyecek güç kalmaz ve bu biçimde ihalelere girme hakkınız olursa, devlet görevlilerini bir biçimde pusturup "malı götürme" imkanınız doğar.

Bu gerekçeler bugüne kadar binlerce kere tekrarlandı. Ama RTÜK tasarısını sahiplenen hükümete ve hükümet ortağı partilerin Meclis gruplarına anlatılamadı. Anlatılamadı, bile demek doğru olmayabilir, çünkü RTÜK tasarısının Meclis'ten geçiş seyrine ve verilen desteğin düşüklüğüne bakıldığında parlamenter düzende benzerine zor rastlanılacak ve ancak medyanın anormal konumu ile izah edilebilecek olaylara tanık olundu.

Onun için Cumhurbaşkanı'nın Anayasa Mahkemesi'ne başvuru gerekçesindeki ifadeler, "medya etkisinden korunmuş" bir zihnin duru yaklaşımları olarak çok anlamlı.

Diyor ki Sayın Cumhurbaşkanı:

"-Bu yasayla tekelleşme kaçınılmaz. Yasa ile sahip oldukları tv kanalları ya da radyoların yıllık ortalama izlenme ve dinlenme oranı yüzde 20'yi geçmemek koşuluyla bir gerçek ya da tüzel kişi ya da sermaye grubuna, bir ya da birden fazla televizyon ya da radyo kuruluşunun tümüne ya da bir kısmına sahip olabilme; televizyon ya da radyo kuruluşu sahiplerine kamu ihalelerine girebilme ve menkul kıymetler borsalarında işlem yapabilme olanağı sağlanmaktadır. Yasa, özellikle büyük sermaye gruplarının radyo ve televizyon alanında tekelleşmelerine yol açacak içeriktedir. Sermayenin belli kişi ya da grubun, çok sayıda televizyon ve radyo kuruluşunu sahiplenebilme olanağı ve ölçüsüz para cezaları uygulaması ile görsel ve işitsel medya alanında tekellerin oluşması kaçınılmaz olacaktır."

Cumhurbaşkanı "Devlet tekelleşmeyi önlemeli, bu anayasal bir zorunluluktur, oysa düzenlemeler tekelleşme ve kartelleşmeyi önlemek bir yana, dolaylı olarak olanaklı kılacak niteliktedir" diyor.

Cumhurbaşkanı, "Türkiye'de en yüksek izlenme oranı yıllık yüzde 14-16'yı geçmiyor, dolayısıyla yıllık yüzde 20 sınırı uygulanabilir bir sınır değildir, dolayısılyla bu sınırlama tekelleşme ve kartelleşmeyi engelleyemez" diyor.

Sayın Cumhurbaşkanı "Tekelleşen ve kartelleşen görsel ve işitsel medya, bir yandan ekonomik alanda haksızlık yaratabilecek bir güce ulaşırken öte yandan da haber alma özgürlüğünü kısıtlayabilecektir. Basın özgürlüğü kamu güçleri karşısında olduğu kadar özel güçlere karşı da korunmalıdır." diyor.

Ve sayın Cumhurbaşkanı "Düzenleme, medya gücü kullanılarak ihalelerde haksız rekabete, borsada çeşitli işlem oyunları yapılmasına neden olabilecektir.......Devletle ticari ilişkilere giren medya sahiplerinin, siyasal iktidar lehine yayın yaparak, ya da tam tersine baskı oluşturarak kamu ihalelerini alma avantajını sağlayabileceği kuşkusu, yukardaki ilkenin korunmasının ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır" diyor.

Bir Cumhurbaşkanı böyle kaygılara sahip ve bu kaygılarla bir kanunu Anayasa Mahkemesi'ne götürüyor. Hem de "tedbir isteği" ile... Yani yürütmenin durdurulması talebi ile... Demek işin içinde bir de kaygı var: Kanunun iptal görüşmeleri sürerken (hem de uzun sürerse) birileri, dar zamanda iş bitirmesin...

Ülkenin Cumhurbaşkanı bundan endişe ediyor.

Peki bu haber ve bunca alarm niteliğindeki gerekçe nasıl yansıyor bir kısım medyaya?

İşte işin püf noktası burada...

Medyanın çıkar hesapları içinde nasıl "kötüye kullanılacağı"nın örneğini görmek için sadece bu olaya bakmak bile yeterli. İşte size aynı patrona ait üç gazetenin yaklaşımı:

Radikal gazetesi birinci sayfadan görmemiş haberi. İlginç değil mi? Haber, taa 7'nci sayfada, o da "tekelleşme"ye ilişkin gerekçeler balta ile budanmışcasına kırpılarak verilmiş. Eminim Radikal'in "gazeteci" editörlerinin içi sızlamıştır bu haber değerlendirmesini yaparken...

Milliyet birinci sayfadan görmemiş haberi. O da, taa 16'ncı sayfada ve kelimenin tam anlamıyla "kuşa çevirerek" haberi... Haberin hemen hiçbir unsuru yok ama, özellikle de "tekelleşme" ile ilgili tek kelime yok. Bu "ombudsman"lı gazetemiz, RTÜK haberleri söz konusu olduğunda ombudsman falan dinlemiyor.

Peki Hürriyet'te nasıl dersiniz haber?

O çok daha ilginç. Haber birinci sayfada küçücük yer alıyor ancak "tekelleşme"den bihaber bir başlıkla: "Köşk'ten şeffaf TV'ye itiraz yok" Sonra haber gitmiş, 21'inci sayfaya yerleşmiş. Haberin muhtevasında da "tekelleşme" boyutu, ancak suyunun suyu ölçüsünde yer alabilmiş. Üstelik Cumhurbaşkanı'nın medya patronlarının devlet ihalelerine girmesine getirdiği itirazla ilgili tek satır yok.

İşte size gene ilginç bir durum:

RTÜK tasarısına en çok sahip çıkan medya grubundan birisi içinde yer alan Sabah gazetesi, haberi, birinci sayfadan Hürriyet'e hayret verici ölçüde benzeyen bir hacimle ve başlıkla sunmuş: "Şeffaf patrona evet, haksız cezaya hayır" Ondan sonra haber uçmuş 24'üncü sayfaya... Burada da "tekelleşme" konusu suyunun suyu ölçüsünde ve burada da "devlet ihalelerine girmek"le ilgili tek satır yok.

Bu iki medya grubu, Türkiye'de medyanın aşağı yukarı yüzde 80'lerini kontrol ediyor. Ve kendi "çıkar"larına aykırı olduğu gerekçesiyle muhalif oldukları bir haberi kendi okuyucularından gizliyor. Demek ki Türkiye'de radyo dinleyen, tv izleyen ve gazete okuyan insanların yüzde 80'leri, sırf bu grupların patronlarının işine gelmediği için, bir haberi tüm boyutlarıyla öğrenememiş oluyorlar. Ve eğer medyanın kamuoyu oluşmasında, demokratik bilinç gelişmesinde, doğru kararlara ulaşmakta bir etkisi varsa, bu toplum kesimi tüm bunlardan mahrum kalmış oluyor.

Neden?

Sebep çok açık!

Patronların çıkar hesabı ile medya kötüye kullanıldığı için...

İşte belki de sadece bir haberin kullanılış biçimi, RTÜK Kanunu'ndaki düzenlemelerin ne kadar hayati sonuçlar doğuracağının göstergesi oluyor. Tekelleşen ve "devlet ihalelerine girme hakkı" bulunan, dolayısıyla milyarlarca dolarlık çıkar hesabı içinde kıran kıran bir mücadeleyi göze alacak olan bir medya patronluğunun gözü, halkın gerçeği bilme hakkını görebilir mi?

Bir haberin başına gelen olay, aslında çok şeyi anlatıyor anlayana...

Bunu en iyi anlayacak olan da gene o medya gruplarında çalışanlar ve haberlerin canına okuyanlar olmalıdır.


23 Mayıs 2002
Perşembe
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED