T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Önü açılanlar; önü kapananlar...

Koalisyon ortaklarının 'Hastane Zirvesi'nden çıkan 'erken seçim yok; seçim Nisan 2004'te kararıyla, ülke spekülasyonlardan kurtuldu; piyasalar rahata huzura kavuştu mu?

Galiba sonuç tam tersine oldu. En azından, koalisyon ortaklarından birinin, Mesut Yılmaz'ın 'erken seçim tarihi' telaffuz ettiği ortaya çıktı. ANAP Genel Başkanı, 19 Ekim 2003'ü önermiş. Devlet Bahçeli'nin 'ekonomik programın uygulanmasının tehlikeye düşeceği' gibisinden bir gerekçeyle karşı çıkmasına, Başbakan Bülent Ecevit de katılınca, 'hükümetin uyum içinde çalıştığı' sonucuna varılmış.

Ankara'dan siyaset olarak üreyen, tam bir 'ironi'. Ülkenin geri kalanıyla acımasız bir alay halinde. 'Uyum içinde çalışan' hükümetin seçime ve AB şartlarının yerine getirilmesine direnen MHP'li Başbakan Yardımcısı Bahçeli, 'uyum deklarasyonu'nun üzerinden 24 saat geçmeden, Devlet Bakanı Kemal Derviş'e, 'ekonomik istikrarı bozucu davranışları'ndan ötürü yüklendi. Üçlü koalisyonun batırdığı ekonomiyi, bir yıldır iyi kötü ayağa kaldıran, bunu yaparken en ziyadesiyle hükümetin MHP kanadıyla boğuşmuş olan ve 'ekonomik istikrarın simgesi' konumuna gelen Kemal Derviş'in suçlandığı noktaya ve suçlayan adrese bakın. Bundan daha çarpıcı bir 'ironi' ne olabilir?

Bahçeli'nin bir başka 'ironik' açıklaması, 'Başbakan'ın sağlık durumunun hükümetin devamına engel teşkil etmediği'ne ilişkin. Türkiye'nin onmilyonlarca vatandaşı, ekranlarından hastanedeki odasından, toplantı salonuna ayaklarını ızdırap içinde sürüyerek zor bela ulaşabilen, hastane deyimiyle 'mobilize' bir Başbakan'ı kaygıyla izledi. 2004 yılının belirlenmiş seçim tarihine iki yıl var. Herkes elini vicdanına koyup bir düşünsün ve iki yıl geri gidip, son iki yıla sığan bugüne kadarki gelişmeleri hatırlamaya çalışsın...

İki yıl önceki Bülent Ecevit, böyle miydi? İki yıl içine, iki kriz ve uluslararası sahneyi tepeden tırnağa etkileyen bir 11 Eylül sığdı. Kortizon yüklemesiyle tüm metabolizmik dengelerinin bozulduğunu ve kolay toparlanamayacağını bilmek için hekim olmak gerekmeyen bir Başbakan'ın, önümüzdeki iki yıl içinde turp gibi olabileceğini söylemek mümkün mü? Başbakan'ın motor sistemlerinde, kas yapısında ve hekimlerin çok önemli saydığı bacağındaki sorunları bir tasavvur edin ve Ecevit'in haftaya 78 yaşına gireceğini hesaplayın. Ardından, 2004'e dek işlerin 'uyum içinde' halledilebileceğinden emin olun.

Söz konusu değil.

Seçim tarihi konuşmaları başladıktan sonra, Ecevit'in hastalığının seyri de gözönüne alınırsa; 2004 seçimine kadar bu hükümetle gidebilmek imkansızdır. Şimdiden, 'post-Ecevit' hazırlıklar tam istim gidiyor. Her parti, her oluşum kendisini hızla 'muhtemel yeni durum'a göre ayarlama çabasında. Her partiden, her oluşumdan gayrı, Türkiye'nin geleceğinde rol sahibi olma ihtimali yüksek olan her şahsiyet de, benzer hazırlıklar içinde.

Kemal Derviş'in son çıkışlarını bu çerçevede görmek gerekiyor. Kemal Derviş, şu an herhangi bir partinin mensubu olmamasına ve Türkiye'de alışıldığı haliyle bir 'siyasi profil' çizmemesine rağmen, 'siyasetin yükselen yıldızları' arasında.

Şu ya da bu partiden önüne gelen, Kemal Derviş'in 'Türkiye'yi tanımadığı'ndan ve 'siyaset bilmediği'nden dem vuruyor. Bu da bir başka 'ironi'. Bu açıklamaları yapanlar; yani Türkiye'yi 'çok iyi tanıyanlar' ve 'siyaseti çok iyi bilenler'in, bu tanımaları ve bilgileri ile Türkiye'yi getirdikleri 'tanınmaz' nokta ve 'siyasetsizleştirilmiş' alan ortada. 'Sivil siyaset' bunlarla itibar kaybetti. Ankara, yani 'siyasi başkent', Türkiye'den koptu. Türkiye, merkezinden uzaklaştı. Bu 'taşralı siyaset esnafı', cafcaflı sloganların arkasına gizlenerek, Türkiye'nin AB yoluna mayın döşemek ve barikat dikmek ve 'dünyanın taşrası'na mahkum etmekle meşguller.

Kemal Derviş, bir yılı aşkın süredir Türkiye'de. Ülkenin birçok yerini dolaştı. Birçok çevreyi, kurumu, şahsiyeti tanıdı. Devleti içinden seyretti. Türkiye'yi yeterince tanıdı. Bu arada, kamuoyu da onu izledi. Kamuoyunda, toplumun gayet geniş kesimlerinden, elinin altında parti teşkilatı olmamasına rağmen, elde ettiği itibar ve hatta sempati, 'siyasetçiler' için öğretici olmalı.

Türkiye'nin insanlarının önemli bir bölümü, Kemal Derviş'i bu hükümetin bakanı olmasına karşılık, diğer koalisyon ortaklarından ayrı tutuyorlar. Hükümetin 'günahları'na onu ortak saymıyorlar. Derviş'te, bilgili, ciddi ve disiplinli; işini feragatla iyi yapmaya çalışan ve yalanla iştigal etmeyen saygın bir profil buluyorlar.

Birileri 'yükselirken', başka birileri de sönmeye başlarlar. Kemal Derviş ile ona karşı sesini yükseltenler arasındaki fark da budur ve ikinci grup açısından bir 'varoluş' sorunun ortaya çıkmış olmasından ötürü, direnişlerinin anlamı da buradadır.

Türkiye, herşeye rağmen, bir 'yenilenme yolu'na sancılı da olsa giriyor. Bugünkü görüntüleri, son on yıl içinde Yunanistan yaşamıştı. Atina'dan dün telefonla konuştuğum bir dostum, önceki günün tuhaf Ankara görüntülerinden hiç etkilenmemişti. 'Burada aynı şeyi yaşadık. Televizyonlar, aylarca hastane önünden yayın yaptılar' diye Andreas Papandreu dönemini hatırlattı.

O günlerin anıları, Yunanistan'da geçen yüzyılda kaldı. Yepyeni bir siyaset anlayışı ve siyasetçi kuşağı, bugün, komşumuzu bir 'Avrupalı kimlik ve istikrar'a kavuşturdu.

Türkiye'de aynı şey, biraz gecikmeli olarak 21.Yüzyıl'ın başlarında gerçekleşecek...


23 Mayıs 2002
Perşembe
 
CENGİZ ÇANDAR


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED