T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Aşkın dışavurumu bir burjuva davranışı mıdır Doğu yoldaş?

Kimi, kendisinden sonra geleceklerin (oğulların, torunların) bir gün bir yerlerden bulup yayımlayacağı ümidiyle kaleme sarılmış, kimi bizzat kendisi kalkışmış ve arkasından "Hatıralarım", "Yaşadıklarım", "Bu Dünyadan Falanca Geçti" türünden bozuk hurufatlı, kötü kapaklı da olsa, hoş ve lâtif kitaplar bırakmış.

İyi ki öyle olmuş.

Feridun Kandemir de yazmasaydı, "tarih"i bir başka veçhesiyle nasıl okur, nasıl öğrenirdik!

Kâzım Karabekir Paşa, "millî şef"in tarassutundan kurtulamadığı için, gizlice yazıp, yıllarca mahzenlerde, döşeme altlarında saklı tuttu. Şimdi damatları, torunları "düzenleyip" tek tek piyasaya çıkarıyor onları.

İstibdat koşulları vakitlice defolsaydı, Karabekir gibi, Ali İhsan Sabis'i de bu kadar gecikmeli okumayacaktık.

Mehmet Çınarlı, "Altmış Yılın Hikayesi."

Taha Toros, "Mazi Cenneti."

Niyazi Berkes, "Unutulan Yıllar."

Berkes'in destansı hüznü, Toros'un inceliklerle örülmüş "geçmiş zaman tanıklığı", Noyan Bey'in ifadesiyle "yeni köprüler kuracak, yeni kapılar açacaktır..."

Ayşe Kulin hakeza.

Eleştirmenler beğenmiyor, hatta "romancı" bile saymıyor, ama ben, hatıra özelliği taşıdıkları için Ayşe Kulin'in yazdıklarını pek bir ciddiye alıyorum. Kılıç Ali'yi bir de "Füreya"nın gözüyle tanımış olmak benim için kazançtı.

Neden hatıra?

Neden, dönüp dolaşıp geçmiş zaman bilgisinin serinletici, dingin, hulyalı dünyasına mecbur oluyoruz? Yaşadığımız bu yoz cangıldan başımızı almamıza yardımcı oluyor da, ondan mı?

Rahmetli Cahit Zarifoğlu, "Arada sırada elle tutulur bir şeye mecbur olmadığımız için mi böylesine perişanız?" diye soruyordu hatıratında.

Bakmayın "günlük" dendiğine, "Yaşamak" bana göre yazılmış, yazılabilecek en önemli hatıra kitaplarından biridir.

Ve Gün Zileli'nin anıları:

"Havariler."

Zileli'yi nedense önemsemez, yazdıklarını kayda değer bulmazdım. "Yarılma"yı bu nedenle okumadım.

Ama, "Havariler" kanaatimi değiştirdi.

Zileli, kişisel (politik) serüveni çerçevesinde, TİİKP'nin bir dönemini (1972-1983) anlatıyor.

Neler anlatmıyor ki...

Vaktiyle "Kemalist burjuvazi işçiyi ezmiştir" diyen ve Türkiye'nin Kıbrıs'a müdahalesini "işgal" olarak değerlendiren Doğu yoldaşı, polise çalıştığından kuşkulandığı arkadaşlarını "iğrenç Çeka yöntemleriyle", emrindeki silahlı-külahlı militanlarla evlerinden alıp "aynı bir polis ekibi gibi tutuklayan, gözlerini bağlayan ve 'bilinmeyen' bir eve götürüp 'hücrelere' hapseden, gerektiğinde şiddet uygulayan" Hasan yoldaşı, bütün sol kliklere mesafeli Yılmaz Güney'i, Nuri Çolakoğlu'nu, Atıl Ant'ı, Şule ve Feyza Perinçek'i, davayı satan adam (!) Cengiz Çandar'ı, 12 Mart travmasını, partiyi yeniden diriltme çabalarını, 12 Eylül'ü, cunta yönetimini, sistematik işkenceyi...

Hoş ayrıntılar var kitapta.

"Karımızla, sevgilimizle elele tutuşamazdık" diyor Zileli, "Arkadaşlara rastladığımızda elele tutuşmayı bırakıyorduk. Çünkü Aydınlık hareketinde 'aşkın dışavurumu' halkımızın ahlakına ve devrimci ciddiyete ters düşen bir 'küçük burjuva davranışı' olarak kabul ediliyordu."

Başka?

Partinin önemli isimlerinden Ferit İlsever'in, Merkez Komitesi üyelerini polise bildirdiği için utancından nezarethanedeki hücresinde intihara kalkıştığını, partinin tepesindeki adamın (Doğu yoldaşın) işkencede çözülüp polise 60 sayfa tutarında ifade verdiğini yine Zileli'den öğreniyoruz.


23 Mayıs 2002
Perşembe
 
MEHMET E. YAVUZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED