T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Ellerim bağlı gelemem ki sevgilim

Ben Kudüs'e böyle uzaktan yanmayacaktım, ama ellerim bağlı gelemem ki... Belki çok uzaklardayım gelemem, ama seni vuran kurşunlara ve ihanete ortak olmamı nasıl açıklarım. Biliyorum, şimdi seni benim kurşunlarımla vuruyorlar sevgilim, kalbimin sevgililer şehri Kudüs!..

Çiçeklerimiz aynı medeniyetin bahçesinde açtı, güllerimiz "sevgililer sevgilisi"nden aldı kokusunu yıllarca... Şimdi üzgünsün, kasap Şaron'un "katil ayak izleri" dolaşıyor üzerinde...

Ben senin için böyle uzaktan yanmayacaktım, ama ellerim Şaron'un "M 60" tanklarına bağlı gelemem ki...

Çünkü Atlantik'in öte yakasına bağlı ellerim. O kadar bağlı ki, 11 Eylül sonrasında özgürlüklerin, insan haklarının üzerine "ipotek" koyan Amerika'nın "zalim kaderi"ne bağlandı kaderim...

Bu yüzden sana gelemem sevgili Kudüs, bu yüzden Şaron'un kurşuna dizdiği Filistinli çocuklara uzaktan yanmaktan başka bir şey gelmez elimden...

Bu yüzden, "IMF bought Turkey for us. We can do anything from there" yani, "IMF Türkiye'yi bizim için satın almıştır. Orada istediğimiz her şeyi yaparız" cümleleriyle utancımı dünyaya duyuran Sam Amca'nın çocuklarıyla aynı saftayım...

Şimdi karanlığın hükümranlığını ilan ettiği Kudüs'te, lanetli bir öfkeyle kırıldı Filistin'in en güzel karanfilleri. Ay tutuldu, Filistinli çocukların kanından utanarak...

Nisan sabahlarında yürekleri Mescid-i Aksa şarkılarıyla kanarken vuruyorlar Durralar'ı, Ammarları...

Oysa gökyüzü ve barış bu kadar uzak, ölümse bu kadar yakın değildi... Ama "Nazi torunu" Şaron'un askerleri, barışı yazan Filistinli çocukların ellerini kırıp, barışı özleyen şarkılarını susturuyorlar dünyanın gözleri önünde.

Onların kimseleri kalmamış bu dünyada... Onlar, bütün insanlığın kapıları yeniden çalıp "kimsesizlerin kimsesi"ni arıyorlar, onlar Kudüs'ün "gül bahçesi"nden geliyorlar...

Onlar, topraklarından koparılıp zalim rüzgarlara terkedilen Filistin'in genç karanfilleri.

Belli ki savunmasız gülüşlerini incitmişler, umutlarına sıkılan kurşunların dehşetinden başka martılar uçuşuyor gözlerinde...

Kimbilir Filistin'de, kaç güvercin vuruluyor, kaç karanfil soluyor şimdi...

Kimbilir, annelerine kapanmış kaç Filistinli çocuğun gözlerine korkunun zalim gölgesi düşmüştür şimdi...

Kimbilir, "karanlık bakışlı" Şaron sürülerinin yüreklere saldığı korku nasıl yeniden ateşliyordur, küçük yüreklerdeki isyanları...

Bilmem bir gün çağırmasını bilirsek gelir misin Kudüs'ün barış çocuğu... Şimdi seni Gazze'de, Ramallah'ta, Cenin'de yanan yüreklerimizin içinden çağırıyoruz. Ve öldürmenin zalimliği ile kirlenen bir yüzyılın en zor şartları içinden Sezai Karakoç'un dizeleriyle sesleniyoruz:

Çağırmasını bilirsen gelecektir;
Doğuyu Batıyı bilen gelecektir.

Sezai Karakoç'un cümleleriyle, "Bu son ikindilerde, İslam'ın bir bad-ı sabası gibi gelmezsen, insanlığın akşamı çökse gerektir. İnsanlık, yavaş yavaş, İonesco'nun eserinde olduğu gibi gergedanlaşsa gerektir. Eğer sen ve senin neslin gelmezse, senin ve senin neslinin yerine gergedanlar nesli gelse gerektir:"


14 Nisan 2002
Pazar
 
MEHMET OCAKTAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED