|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Anayasa Mahkemesi, Fazilet Partisi'nin kapatılmasına ilişkin gerekçeli kararı nihayet açıklayabildi. Hatırlayacaksınız, zamanında tartışmıştık; gerekçeli karar aslında, Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası gereğince ("Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.") ya partinin kapatıldığı gün açıklanmalı; ya da parti, gerekçeli kararın açıklandığı bugüne kadar faaliyetine devam etmeliydi... Neyse... Yine hatırlayacağınız gibi, Anayasa'nın 153. maddesinin birinci fıkrasına ("Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir. İptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamaz.") işaret edilerek –bize göre haksız bir şekilde– önce partinin kapatılmasına karar verildi, ardından "gerekçeli karar" kaleme alındı... Neyse... Buna da şükür... Söz konusu "gerekçeli karar"ı gözden geçirmeye geçmeden önce, "hukuk tarihimiz"in bu önemli kararına Türk medyasının gösterdiği "ilgiye" değinelim. 500 sayfaya yakın bu "gerekçeli karar"ın Türk medyasını hiç "ırgalamadığı" gözleniyor. Türk medyası, "Hür dünya"nın bütün yüksek mahkemelerini yerinden hoplatacak nitelikte bir "gerekçe"ye "Hürportreler"e gösterdiği ilginin zerresini bile göstermedi. "Gerekçe"de ülkedeki siyasi partilere yeni roller, ifade özgürlüğüne yeni sınırlar, kılık-kıyafete ilişkin görülmemiş "canon"lar getirilmesi, Türk medyasının umurunda değil. Onun işi gücü "şaka" oldu artık; "şaka"dan anlamayanları da, "ara rejim"di, "Demirel gelsin"di diyerek milletle alay ederken milleti üstüne güldürmeyi başaran şakacılarla yola getirmeye çalışıyor. Şakacının gazetesi gerekçeli kararı "FP'yi Merve kapattı" başlığıyla veriyor. Bu nasıl bir başlık böyle; yoksa bir "şaka" mı? Ülkenin imkanı en bol gazetesinin sadece kapatılan Fazilet Partisi'ni değil, varolan bütün partileri bundan sonrasının muhtemel bütün partilerini ve tabii onlarla birlikte bu ülkedeki rejime rengini ve kokusunu verecek olan "özgürlükler" meselesini yakından ilgilendiren bir kararı okurlarını bu ölçüde yüzeysel bir yaklaşımla duyurmaktan sakınmaması "kötü bir şaka"dan başka nedir? Tamam (yoktur ama) hadi diyelim ki gazetelerin de birer "hayat tarzı" vardır; ama insaf, bir "hayat tarzı" kendi tarzından bu derece de memnun olmaz ki... Gelelim "gerekçeli karar"a: Gazetelerde yer alan bilgilerden, kararda Merve Kavakçı'nın TBMM'e türbanla girdiği belirtilerek şöyle devam edilmiş: "Türbanın eylemli bir durum yaratılarak TBMM'ye taşınması girişimiyle, geçmişinde teokratik bir devlet deneyimi geçirmiş olan Türkiye Cumhuriyeti'nde özel bir yeri ve önemi bulunan laiklik ilkesi ağır bir biçimde ihlal edilmiştir." Kararın bu bölümünün çok problemli olduğu muhakkak. Herşeyden önce, hemen her safhasına milletin şahid olduğu bir olayı Mahkeme'nin "Türbanın eylemli bir durum yaratılarak TBMM'ye taşınması girişimi..." gibi ifadelerle esrarengiz bir havaya sokmasına hak vermek mümkün değil. Mahkeme üyelerinin de gayet iyi hatırlayacağı gibi, Kavakçı, seçim kampanyasını başörtülü olarak götürmüş ve ülkede hiçbir yasa başörtülü olarak milletvekili olmayı yasaklamadığı için de, zamanı geldiğinde Genel Kurula katılmıştı. Unutmayalım, herhangi bir yasada milletvekilinin kıyafetine ilişkin kural yok. Sonrasını biliyorsunuz... Önümdeki gazete "sonrası" hakkında okuyucularına şu bilgiyi veriyor: "FP'nin kapatılmasının en önemli nedenlerinden biri Merve Kavakçı'nın Meclis'e türbanla gelmesi ve FP'nin bunu bir şova dönüştürmesi. Bu olayı organize eden Nazlı Ilıcak da hem partisinin kapatılmasına neden oldu, hem de milletvekilliği düşürüldü. Kavakçı, 2 Mayıs 1999'da türbanla Meclis'e girdiğinde iktidar milletvekilleri büyük tepki göstermişti." Görüyorsunuz; Türk medyası okurlarına nasıl "çocuk muamelesi" yapıyor... Okuduğunuz bu yazımda "doğru" yok değil; Ilıcak'ın milletvekilliğinin düşürülmesi ve iktidar milletvekillerinin büyük tepki göstermesi ve nihayet Kavakçı'nın türbanının FP'nin kapatılmasına en önemli nedenlerinden birisi olması, yorumun doğru noktaları. Peki ya yorumun diğer noktaları? Geçerli bir seçimde milletvekili seçilen, il seçim kurulundan gerekli belgesini alıp Meclis'e gelen bir milletvekilinin Genel Kurul'a katılması niçin "şov" oluyor? FP ne yapacaktı, "İstanbul milletvekilimizin milletvekilliği Türk varlığına armağan olsun!" diyerek, Kavakçı'yı parti genel merkezinde "hizmetli" kadrosunda mı çalıştıracaktı? Olayı niçin Nazlı Ilıcak "organize etmiş" olsun? Milletvekilliğinin düşmemesi için, çaktırmadan Kavakçı'yı DSP'li kadın milletvekillerinin arasına mı itmesi gerekirdi? Bu ülkede herkes gibi Anayasa Mahkemesi üyeleri ve gazeteciler de pekâla biliyor ki, 2 Mayıs 1999 tarihinde Meclis'te "şov" yapan birileri aranıyorsa, bunlar başta Başbakan olmak üzere DSP'li milletvekilleriydi... Önceden de birkaç kez kullandım; bu "şov"un adı da bir "Meclis darbesi"ydi. "Gerekçeli karar"ı gözden geçirmeye devam edelim...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |