T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Zamanlama harika, adres doğru...

Evet, adres doğru... Zamanlama ise daha doğru... Adres medyadaki tek aykırı, muhalif sesin adresi...

Zamanlama da öyle. Yeni Şafak sayesinde ortaya çıkarılan 'Örümcek Ağı' operasyonu ile ilgili gerçeklerin tartışılmaya başlandığı zaman...

Üstelik, İMF kanalıyla henüz gelmemiş milyar dolarların da paylaşım zamanı...

Banka batırmış, sahip oldukları bankaların içini boşaltmış patronları mal varlıklarına zırnık dokunmaksızın devletin yeniden ödüllendirme zamanı.

Ülkede siyasal ve sosyal muhalefet olsa milletin sokağa çıkması, bu rezilliği protesto etmesi lazımdı.

Oysa muhalif denilen güçler ya baskıyla ya da rehin alınarak susturulmuş durumda.

Geriye kalanlar da, "Aman sakın haa. Türkiye Arjantin olmasın" diye korkutuluyor.

Devletin tepesinde bir sayın başsavcı kendi yüksek mahkemesini, Anayasa Mahkemesi'ni 'fırça'lıyor.

"Şu partileri neden biran önce kapatmıyorsunuz ya da cezalandırmıyorsunuz?" diye sorgu sual ediyor.

Bir başka yüksek anayasal kurumun başındaki saygın hukukçu ise yıllar sonra, son seçimlere hile karıştığını söylüyor. Kimsenin kılı kıpırdamıyor.

Bir suç örgütünü bile basmaya cesaret edemeyecekleri şekilde bir muhalif gazeteyi basıyorlar. (Kaldı ki, o durumda bile yasalara uygun davranmak zorundalar.)

Ellerinde bir arama izni bile yok.

Olsa ne yazar. Bu memlekette herkes bilmiyor mu polislerin şimdiye kadar arama izni isteyip de alamadıkları herhangi bir olay olmadığını.

Kolluk güçleri savcının emrinde değil de savcılık makamı sanki kolluk güçlerinin hizmetinde.

Arama iznini arkadaşlarımızın israrları ve direnmeleri üzerine sonradan nöbetçi savcıdan alıyorlar.

Bu durum da yasa dışı ama, olağanüstü değil.

Polisin herzaman yaptığı ihlallerden biri...

Asıl ilginç olanı baskının gerekçesi.

Baskını isimsiz bir ihbar üzerine yaptıklarını baskından sonra düzenledikleri tutanakta açıkça belirtiyorlar.

Ya çok fütursuzlar ya da çok cahiller.

Nasılsa birşey olmayacağını, kimsenin bu işin peşinden gidemeyeceğini düşünüyorlar.

Gazetemizde okumuşsunuzdur, ama ben yine de belge olsun diye bu ibretlik açıklamayı tutanaktan aktarıyorum.

Şöyle diyor gazetemizi basan polisler baskının gerekçesi olarak:

"05. 01. 2002 günü saat: 11.45'te şubemiz hizmetlerinde kullanılan 636 17 34 numaralı telefonu arayan ismini vermeyen erkek bir şahsın 'Kazım Albayrak ve Muzaffer Albayrak isimli şahıslar şu anda Bayrampaşa'da bulunan Yeni Şafak Gazetesi'nde bulunuyorlar' diyerek telefonu kapatması üzerine ismi geçen şahısların bulunması için belirtilen adrese gelindi. Yapılan kontrol ve aramalardan sonra adı geçen şahıslar bulunamadı..."

Eğer Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne gidilirse, – ki mutlaka gidilmeli– bu tutanak esaslı bir belge olacaktır.

Madem öyle, sayın okurlar, ben ihbarcılığın her çeşidine karşı bir insan olduğum halde size önerim şu:

Alın telefonu önünüze, Hürriyet Gazetesi ile ilgili çeşitli ihbarlar yapın polise.

Bunların dayanakları da olsun. Aranan bazı isimlerin Hürriyet Gazetesi'nde göründüğünü ihbar edin.

Bekleyin. Aylarca da bekleseniz, herhangi bir şey olmayacağını göreceksiniz.

Artık Türkiye'de sokaktaki insan bile kanunların eşit uygulanmadığını ve ülkede hukukun genel ilkelerine falan boşverildiğini gayet iyi biliyor.

Herkes işin bilincinde... "Olur" diyorlar. "Devlet bu, herşeyi istediği gibi ayarlar"

Polisler, uyduruk bir ihbar üzerine gazeteyi basıp arama yapıyorlar... Gazetecilerin, gazeteye gelenlerin özgürlüklerini kısıtlayıp kanunsuz bir şekilde üstlerini arıyorlar, İçişleri Bakanı'nın bundan haberi yok.

Buna inanır mısınız?

Eğer bu doğru değilse ve bakan gerçekleri gizlemeye çalışıyorsa o da bu işin içinde demektir ve bu bir rezalettir...

Yok eğer dedikleri doğruysa ve bakanın haberi olmadan böyle bir uygulama yapılmışsa bunun adı siyasi skandaldır.

Her iki durumda da böyle bir bakan işbaşında kalamaz.

Hani derler ya, Afrika kabilelerinde bile artık olmayan bu tür bir kaba insan hakları ihlali yurt dışında da gerekli yankıyı elbette bulacaktır.

Şimdi ben, Türkiye'de kendisine muhalefet diyen güçlerin tepkilerini göstermelerini bekliyorum.

Üzerlerindeki baskılara, şantajlara, rehin alınma girişimlerine rağmen ne yapacaklarını da bayağı merak ediyorum.

Kanunsuzluğu kendine şiar edinmiş ve yaptığı her hareket bir falso, bir skandal olan bu içişleri bakanı ve ona bağlı çalışan İstanbul Emniyet Müdürlüğü hakkında neler yapacaklar?

Bu kanunsuz eylemin hesabının sorulmadığı bir Türkiye, inanın çok daha aşağılık tertiplere açık bir hale gelebilir.

Bu kadar, Yeni Şafak'ın yaptığı muhalefet kadar bile muhalefet yapma olanağı kalmayabilir.

Kendilerine muhalif diyenlere sesleniyorum:

Üzerinizde nasıl bir baskı ya da rehin tutulma durumu olursa olsun, Meclis'te ve Meclis dışında demokratik tepkinizi ortaya koyup bu tertibin hesabını sormadıkça, kimse sizin gerçek bir muhalefet olduğunuza inanmayacaktır.


7 Ocak 2002
Pazartesi
 
KORAY DÜZGÖREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED