T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Buz üstünde Nazi dansı

Türkiye son yılların en zor kışını yaşıyor. Büyük kentlerden, kasabalara ve köylere kadar insanlar, evler ve yollar kar altında. İnsanlar bu "beyaz çaresizliğe" rağmen hayatlarını sürdürmeye çalışıyor, devletse tam bir beceriksizlik içinde.

Bütün zamanlarda insandan çok "kutsal devlet"i korumayı önplana alan devlet refleksi, ne yazık ki böylesine zor bir dönemde bile Türkiye'nin çaresizliğini dindirmeyi değil, buz üstünde "Nazi dansı" yapmayı seçmiş bulunuyor.

Karın beyaz bir kabus gibi yolları kapadığı büyük kentlerde, insanlar işlerine, evlerine giderken ihtiyaç duydukları devleti bulmakta güçlük çekiyorlar, hatta çoğu zaman devlet sırra kadem basıyor ve ortalarda gözükmüyor. Kısa bir süre için bile olsa toplumsal muhalefetin çığlığı biraz fazla çıkınca, siyasal iktidar hemen savunmaya geçiyor ve "ne yapalım devletin imkanları bu kadar" diyerek millete karşı acındırma seansları düzenliyor.

Ama aynı siyasal iktidar, hukuku, insan haklarını ve özgürlükleri çiğneyip Yeni Şafak gazetesine baskın düzenlerken, İstanbul halkından esirgediği "devlet imkanları"nı hovardaca israf etmekten çekinmiyor.

Demokrasinin en vazgeçilmez kurumlarından birisi olan gazetelere baskın düzenleyip çalışanları taciz ederken, çalışma haklarını gaspederken devlet imkanları sınırsız, ama aynı imkanlar kar altında kalan bir vatandaş için buharlaşıp yok oluveriyor... Çünkü, sokaktaki vatandaşların haklarını koruyacak "örümcek adamları", ya da devlet katında "büyük biraderleri" yok...

Galiba, Susurluk'ta ortaya çıkan ve Türkiye'nin başına musallat olan "şeytan üçgeni", yani "Mafya-siyaset-bürokrat" ittifakı hiç değişmeyecek. Eğer, Avrupa Birliği hayalleri ve "demokrasi masalları"na rağmen, Yeni Şafak gazetesinin merkez binasına savcılık izni bile alma gereği duymadan baskın yapılabiliyorsa, bu işin arkasında "Mafya-siyaset-bürokrat" üçgeninin kirli ittifakını aramak gerekiyor.

Öyle ya, ortada sıkıyönetim yok, ihtilal olduğuna dair radyolardan, televizyonlardan duyurular da yapılmadı. Darbeler için ağzının suyu akan, Hasan Mutlucan'ın türküleri eşliğinde darbelere alkışlar tutup yalakalık yapan "medya zerzavatları" da ortalarda gözükmüyor.

Peki o zaman polisler Yeni Şafak'ı neden bastı?

Çünkü Yeni Şafak "şeytan üçgeni"ne çomak soktu. Baskının yapıldığı 5 Ocak tarihinden bir gün önce gazetenin manşetine taşınan "Örümcek adam" haberi, "Örümcek ağı operasyonu"ndaki derin ortaklıkları, "torpilli biraderler"i günyüzüne çıkarıyordu.

İşte, "Yeni Şafak'a neden baskın yapıldı?" sorusunun cevabını bu "örümcekli" ilişkilerde aramak gerekiyor. "Örümcekli biraderler"i kim koruyorsa, hukuku hiçe sayan gazete baskınları için emri de o "güçlü birader" veriyordur.

Siz onu tanıyorsunuz, çünkü o bütün zamanların halktan en çok nefret eden adamı... O, Türk halkını "yarasa" gibi gören, gözleri ve yüreği örümcekli bir adam...

Ama bilin ki, "şeytan üçgeni"nde yol keserek Türkiye'nin gelecek umutlarını karartmaya çalışan "haramiler"in de bir gün sonu gelecek.

Hukuk tanımazlığın böylesine ayyuka çıktığı, Nazi Almanyasında bile görülmeyen bir pervasızlıkla gazetelere baskınların düzenlendiği, çalışanlara psikolojik tacizlerin yapıldığı bir ülkede yaşamanın "dayanılmaz utancı", bu ülkede bir gün birilerini mutlaka utandıracak...


7 Ocak 2002
Pazartesi
 
MEHMET OCAKTAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED