T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Senaryonun platosu: Yeni Şafak!

Biz, "Yüzüklerin Efendisi"ni seyr ederken, meğerse "Karanlıklar Prensi"nin yeni bir versiyonu için "Yeni Şafak" seçilmişti. İki minibüs, bir kaç Renault araba, en az otuz kadar polis, "Emniyet Amiri" rütbesini kazanmış bir yetkilinin yönetiminde, Yeni Şafak'ın kapıları tutuluyor, gelip geçen, giren çıkan kimlik kontrolünden geçip "kaçak" arayışına muhatap oluyordu.

Beyoğlu'nda "Yüz1üklerin Efendisi"nin Türkçe dublajlısını seyr edip İstiklal Caddesi'ne çıktığımızda da "operasyon" sürüyordu.

Bunun böyle olacağı ta geçen yılın Perşembe akşamından belli idi. Hani derler ya; Perşembe'nin gelişi Çarşamba'dan belli olur diye...

Geçen yılın son Perşembesinde, akşam vakti Yeni Şafak'tan ayrılmış herkes evine, Ahmet ve Nuriler (Beyler) de Çarşamba'daki baba ocaklarına doğru yol almışlardı. Gece Nuri Bey, telefonla arayıp, bizim de yolumuzun kesilip kesilmediğini sormuştu. Meğerse, onların yolunu "sivil polis"ler kesmiş, Atikali'den gelip, Fatih Nişanca'ya giden yolda "yeşil ışık" beklerken kuşatılıp Karagümrük Stadı'na doğru bir sorgulama işlemine tabi tutulmuşlardı.

İşler karışıktı. Polis ise, toplumun hayat damarlarını dinliyor, biliyordu.

Fakat bu olayların bir daha tekrar edilmemesini diliyoruz. Çünkü bizler genç iken 60 ihtilâlini, yetişkin iken 12 Martları, yetişkin iken 12 Eylülleri ve nihayet kemale erdiğimizde de 28 Şubatları yaşamış bir nesiliz!..

Amma böylesini ilk defa görüyorduk!

Zira 12 Eylül'de askerî darbeyi yapanlar, bunlardan daha "çağdaş" idiler. Çünkü o zamanlar basına haber verilir, veya insanlar ismen evlerinden alınıp, "askerin koruması"na tevdi edilirlerdi. Ne kadar "örgütsel olay" varsa hepsine "sıkıyönetim yasaları" doğrultusunda yaklaşılırdı.

Şimdi ise, bir kişi ihbarda bulunuyor, polis de olay mahalline altı saatte ulaşabiliyor. Bu nasıl izah edilebilir ki?

Birkaç polis timine, ellerinde "savcılık arama yetkisi" olmadan bir basın kuruluşuna baskın düzenleme emrini kim verebilir ki?

Öyle ise, hükümet, ve özellikle de ANAP kanadının İçişleri Bakanı'na ise İstanbul Valisi'nin bu işte bir dahli veya ihmali olabilir mi, diye sormak istiyoruz!

Yoksa polisin kendine buyruk, hareket etmesi mümkün değildir. Hele, sarı basın kartı "hamili" yazar ve gazetecileri sorgulamak, Kübalı Castro'yu güldürür; hem de "bu açmaz durum", Uyum Yasaları ile AB'ni uyuttuğunu sananların halini de düşündürür!

"Yeni Şafak" gazetemize uygulanan bu eylem, özgürlük yetkisini Anayasa'dan alan basınımıza bir "baskı" olduğu kadar, üçlü iktidar için de bu yüz karası senaryo, göğüslerine asılı bir yafta olarak kalacaktır!..


7 Ocak 2002
Pazartesi
 
SADIK ALBAYRAK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED