|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
NEW YORK- On gün arayla Türkiye'den iki konuk ağırladı Amerika. Önce, Başbakan Bülent Ecevit, Bush yönetiminin dâvetiyle geldi ve Washington ağırlıklı bir program gerçekleştirdi. Kısa süre sonra da AK Parti lideri Tayyip Erdoğan Amerika yollarına düştü. Geliş sebebi Davos Zirvesi olsa da, üç günü Washington'da geri kalanı New York'ta geçen bir hafta boyunca sürekli temaslarda bulundu, konuşmalar yaptı. Tâkip eden biliyor: Her iki geziyi de başından sonuna izledim, heyetlerle görüştüğüm gibi, onların temas kurduğu kurumların temsilcileriyle de konuştum. Washington ve New York'taki kaynakları kullanarak iki geziyi de burada değerlendirdim. İki gezinin ardından yapılacak ilk tespit, her ikisinin de, Türkiye siyasetinde kalıcı etkiler bırakacağı beklentisidir. Bülent Ecevit buraya 'kariyerinin sonunda' bir politikacı olarak geldi ve o kariyerin artık sona ermesi gerektiği izlenimi verilerek uğurlandı. 11 Eylül sonrasında dünyanın aldığı 'tehlikeli' yeni biçimde, karar alma mekanizması içerisindeki liderler arasında Ecevit'in bulunması zor. Bu ziyaret, DSP-merkezli siyaset zeminindeki gelişmeleri hızlandırabilir... Tayyip Erdoğan, ABD'ye, Türkiye'de kimselerin varlığından bile haberdar olmadığı, dünyayı bilen genç bir kadroyla geldi. Temas kurduğu kurum ve kişiler üzerinde etki yapan da onun bu tercihiydi. Herbiri en az bir yabancı dil bilen, görüşlerini açıklama konusunda tereddütsüz, kişilik sahibi, Türkiye'nin alanı daraltılmış siyasi hayatına ilgi duymaları imkânsız sanılan profesyonel insanlar... Önemli bir diplomat, "Burada kullandığı söylem kadar, hatta daha etkili olan kadrosuydu" değerlendirmesini yaptı; aynı diplomata göre, bu yüzden, AK Parti'nin önünün kesilmesi çok zor. Tayyip Erdoğan'ın bu gezisi, AK Parti'nin Türkiye'deki görünümünü de etkileyebilir. Her iki gezide en çok konuşulan 'Türk modeli' kavramı oldu. Ecevit, 28 Şubat sonrasının sinirli Türkiye'sini kafası karışık İslâm Dünyası'na 'model' olarak pazarladı. Tayyip Erdoğan ise farklı bir 'model' anlayışını sundu: Hak ve özgürlükleri öne çıkartan Avrupalı demokratik geleneklere, 'din özgürlüğü vurgulu' Amerikan lâiklik anlayışını giydirmiş, İslâm ile barışık bir siyasi model... Aranan, Afganistan'dan Malezya'ya yadırganmayacak bir 'model' ise, böyle bir arayış varsa, işlerlik kazanacak 'model' bu ikisinden biri olabilir. Ecevit'in ziyaretinin hemen ertesinde yapılan Erdoğan gezisi Amerika'da zihinleri karıştırmaya yaradı. Ecevit'in bilinen kişiliği yanında başında bulunduğu hükümetin halk desteği sorunu ciddi sıkıntı kaynağı. Erdoğan, her çıktığı kitle önünde, fazla zorlanmadan, "Ülkenin geleceği benim partim" mesajını verebildi. Türkiye ile yakından ilgili ABD çevreleri de 'halksız iktidar' ve 'halk destekli siyasi yasaklı' ikileminin çoktandır farkındalar. Geziler, bu noktada da, Ecevit ve hükümetin fazla lehine olmadı. Türkiye, biraz da ekonomik alanda IMF desteğine mazhar olunması sebebiyle, yeni gelişmelere bakıp sistem içindeki kendi değerini fazlaca büyütüyor. Ecevit ziyareti sırasında, evsahipleri, elbette kör parmağım gözüne yöntemine başvurmadan, Türkiye'nin denklemdeki yerinin sınırlı olabileceği mesajını verdiler. Afganistan'daki yeniden yapılanmada, ABD'lilerin de beğenmedikleri ittifakların göbeğindeki Türkiye'yi, Karzai yönetimi, mümkün olduğunca uzakta tutmaya çalışıyor. Ankara AB ile rahatsızlığını sergiledikçe, çeşitli Avrupa ülkeleri de, Türkiye ile araya mesafe koymaya başladı. Bu durum da, 'Kopenhag kriterleri' ile barışık Erdoğan'ın "Biz AB'ye taraftarız" mesajlarının daha ciddiye alınmasını kolaylaştırıyor. Türkiye, her gelişmenin bir öncekini unutturduğu anlık yaşanılan bir ülke; bu yüzden, Ecevit'in ve Erdoğan'ın gezileri daha biter bitmez önemlerini yitirdiler. Ancak, dünyaya nizâmat verme iddiasındaki ülkeler, başta ABD, fil gibiler, kolay unutmuyorlar. Yakından izlediğim bu iki ziyaretin, heyetlerin buradan aldıkları izlenim açısından Türkiye içinde kalıcı etkileri olacağı gibi, Türkiye'den gelenlerin verdiği mesajlar açısından da Washington'un görüşlerini belirlemede katkıları görülecek... On gün arayla yaşanan anlamlı iki geziye tanıklık ettim; yorucu bir üç haftaydı...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |