Yaşananla kaydedilen arasında çoğu kere dağlar kadar fark vardır. Kaydedilen, kaydedenin niyetinden azade değildir ve bu durum aktarılan gerçeği, gerçek olma halinden bile çıkarabilir. İşte bu yüzdendir ki; kayıtla ortaya çıkan artık 'gerçek' değil 'kurgusal gerçek'tir. Özellikle tarih yazımında kullanılan kurgusallık, dünü ve bugünü olduğu gibi yarını da etkileme gücüne sahip olduğu için 'tehlikeli' bir yalan halini alır.

Mustafa Müftüoğlu'nun ilk cildini 1975'de yayınladığı "Yalan Söyleyen Tarih Utansın" adlı 10 ciltlik çalışması Başak Yayınları tarafından yeniden basıldı. Aradan geçen uzun zaman içinde kendinden hayli bahsettirerek kaynak gösterilen çalışmanın her cildi yaklaşık olarak 350 sayfadan oluşuyor. Eser, tarihi olayları, failleriyle birlikte tek tek ele alıyor ve resmi tarihte aktarılış biçimiyle karşılaştırarak işliyor.

"Yalan söyleyen tarih utansın" sözünü sık kullanan ve bu sözün altını 10 ciltlik bir çalışmayla dolduran Müftüoğlu devasa çalışmasında, yüzlerce tarihi olayı farklı bir bakış açısıyla aktarıyor. Kuruluşundan yıkılışına Osmanlı Devleti ile Türkiye Cumhuriyeti'ni kapsayan çalışmasının önsözünde Müftüoğlu, "yalan söyleyen tarihi utandırmaya" çalıştıklarını belirtiyor. "Esefle kaydetmek mecburiyetindeyiz ki, bugün tarih adına yazılanların - pek azı hariç - cümlesinin gerçek tarihle alakası yoktur" diyen Müftüoğlu şu görüşü dile getiriyor: "Bu gerçek tarihle alakası olmayan yayın, tarihi, günlük politikanın oyuncağı haline getirip, ikbal sahiplerinin arzuları istikametinde yazıp söylemeyi adet edinen sözde tarihçilerle yapılmış ve ortaya atılan o yalan laflar yıllar boyu, mektep sıralarından gazete ve dergi sütunlarına kadar her yerde o kadar çok tekrarlanmıştır ki, yalan lafların gürültüsünden gerçek tarihin sesi duyulmaz olmuştur".
Başak Yayınları / Tel: 0 212 674 82 47 / 48