|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Batık bankalara akan kaynakların 20 milyar dolar civarında olduğu biliniyor. Bir süre önce Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Başkanlığı'ndan istifa eden Tevfik Altınok durumu açıklamıştı: "Fon'daki bankalara Kasım 2001 sonu itibariyle 20 milyar 154 milyon 949 bin dolar kaynak aktarıldı. Fon bankalarına bu kaynak, 15 milyar 428 milyon 88 bin doları yedek akçe (devlet içi borçlanma senetleri), 2 milyar 910 milyon 481 bin doları mevduat, 1 milyar 816 milyon 380 bin doları da sermaye olarak sağlandı. Aktarılan kaynak TL cinsinden ise toplam 18 katrilyon 92 trilyon 473 milyar lira oldu. Fon'daki bankaların Kasım 2001 sonu itibariyle zararı da 5 milyar 759 milyon dolara ulaştı." (1 Ocak 2002 - Hürriyet)
Azmi Ateş'in sorusu
Bağımsız milletvekili Azmi Ateş, Kemal Derviş'e, Fon'a devredilen bankaların devlete maliyetini, takipteki alacaklarının miktarını, bugüne kadar ne kadarının tahsil edildiğini sordu. İşte aldığı cevaplar: "Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na devredilen 19 bankaya, sermaye, mevduat ve ihtiyaçlar olarak toplam 13 katrilyon 477 trilyon 923 milyar lira ve 7 milyar 368 milyon dolar aktarıldı. Şube sayısı devir tarihinde toplam 1619 idi, 673'e düşürüldü. Personel sayısı da 32 bin 569'dan 11 bin 264'e indirildi. Takipteki alacak miktarı -devir tarihinde- toplam 5 milyar 400 milyon dolardı. Buna mukabil ancak 900 milyon dolar tahsilat gerçekleşti. Fon'a devredilen Sitebank ve Yaşarbank AŞ'nin eski sahipleri ile protokol imzalandı; ödemeler başladı. Bank Kapital'in eski sahipleri 1 trilyon 109 milyar, Sümerbank'ınkiler 2 trilyon 480 milyar ile 94 bin dolar, Etibankçılar ise 3 trilyon 625 milyar lira rızaen ve cebri icra yoluyla para ödediler." 20 milyar dolar bir külfet Hazine'nin sırtına binerken, bankaların eski sahiplerinin ödedikleri para, toplam 10 milyon doları bile bulmuyor. Vatandaş fakirleşti ama, banka sahiplerinin ve yönetim kurulu üyelerinin lüksleri halâ sürüyor.
Fon'a devredilen 19 bankanın haricinde bir de devlet bankaları var. Onlara da 20 milyar dolar civarında imkân aktarıldı. Önümüzdeki aylarda ayakta kalabilen bankalara, sermaye yeterlilik rasyosunu yükseltmek için 5 milyar dolar yeni kaynak verilecek. Fon'daki bankaların 5 milyar dolar tutarındaki zararını hesaba katınca, Kasım krizinden bu yana, son bir, bir buçuk yılda, bankacılık sektöründeki kara deliği kapatmak üzere toplam 50 milyar dolar harcandığı veya harcanmak üzere olduğu anlaşılıyor. Radikal'e bir mülâkat veren Dışbank Yönetim Kurulu murahhas azası Tayfun Bayazıt, banka sektörünün 50 milyar dolarlık yüküne işaret ettiktan sonra, bu rakamı 150 milyar dolarlık milli gelirimizle mukayese ediyor.
Halâ ayaktayız
150 milyar dolar milli geliri olan bir ülke, bankacılık sektörü için 50 milyar dolar sarfediyor. Halâ ayakta kalabildiysek ne mutlu bize. 10 binlerce işsiz, tavana vuran enflasyon rakamları, küçülen bir ekonomi. Ocak 2001'de Türkiye'de enflasyon (toptan eşya) % 28.3 idi. Bir yıl sonra % 92 oldu. Tüketici ise % 35'den % 73'e fırladı. Milli gelirde, 3-4 yıl öncesine gittik; fakirleştik. Böyle bir hükûmet halâ "alternatifsiz" olmanın keyfini sürüyor. İktidar, seçim olmadığı için alternatifsiz görünüyor. Seçim olsa, Meclis'in yapısı tamamen değişecek. Mevcut hükûmetin arkasında % 10-15 civarında bir oy kaldı. CHP muhtemelen Parlamento'ya girecek. DYP barajı geçecek. Yeni oluşumlar ortaya çıkmazsa, DYP - CHP ve AK Parti gruplarından oluşan bir Meclis göreceğiz. Türkiye'yi içine düşürdükleri bu ekonomik felâketin faturasını mutlaka iktidar partileri ödeyecektir. Kötü miras ve enkaz edebiyatına artık kimse inanmıyor. Kötü miras olsaydı, hiç 2000 yılının rakamları düzgün çıkar mıydı? 2000 yılında enflasyon düştü, kamu kesimi borçlanma gereği azaldı, faizler indi; ekonomi yeniden büyümeye başladı. O iyimserlik içinde 2001 yılı için enflasyon hedefi % 10 olarak tesbit edildi. 2001'de her şeyin tepetaklak olmasını eskiye fatura etmek mümkün mü?
28 Şubat hükûmeti
1997'nin ikinci yarısından itibaren, bu heyet iktidarda. Aslında 28 Şubat'ın hükûmeti bunlar. Sıcak darbe tehdidiyle, Refahyol'un ayağı kaydırıldı. Peki acaba Türkiye'de o günden bugüne ne iyiye gitti? Demokrasi mi? Ekonomi mi? "Silâhsız kuvvetlerin" başarısı dediler. Ne başarı ama... Adeta ikinci bir Balkan faciası yaşandı. Osmanlı'nın Balkanlar'daki topraklarını kaybetmesine sebeb olarak askerin siyasete karışması gösterilir. Zaten o faciayı çok iyi bildiği için Mustafa Kemal, siyasete atılmak isteyen ordu mensubu arkadaşlarından üniformalarını çıkarmalarını istemiştir: "Ya politika, ya ordu. İkisinden birini seçeceksiniz" demiştir.
Eski Meclis Başkanı Kalemli anılarında Refah Partisi ile Anavatan arasındaki koalisyonu, dönemin Genelkurmay Başkanı Karadayı'nın engellediğini yazıyor: "...Ertesi sabah, Gülhane Askeri Tıp Akademisi'ne terörle mücadelede yaralanmış er ve subayları ziyarete gittim. Ziyaretin tam ortasında bir subay gelerek, Hakkı Karadayı'nın benimle görüşmek istediğini söyledi... komutanın odasından Karadayı Paşa'yı bağladılar. Karadayı bana: 'RP-Anap koalisyonu kurulursa, hiç hoşa gitmeyen hadiseler olur' dedi. Karadayı Paşa beni evden gene aradı: 'Ben üstüme düşeni bizzat yerine getirdim. Şu anda ayrılıp tatil için Bursa'ya gidiyorum. Gerisi size kaldı' şeklinde konuştu. Mesut Yılmaz'a aktardım. Yılmaz, beni aradı bir süre sonra ve Tansu Hanım'ın görüşmek istediğini söyledi. Tansu Çiller görüşmemiz sırasında, 'Biraz önce Org. İsmail Hakkı Karadayı geldi' dedi."
Böylece Anap-Refah koalisyonu yerine Anayol kuruldu. Anayol birkaç ay dayanabildi ve Refahyol iktidarı 1996 Haziran'ında göreve başladı. 1997 yılının 28 Şubat'ı ile de Türkiye'de bugüne kadar halâ kapanmayan bir süreç başladı.
Savaş yılları
"Tayyip Erdoğan'a izin verirler, vermezler" tartışmasını yapmadan önce, siyaset dışı güçlerin müdahalesinin, ülkede yol açtığı tahribatı inceleyelim. İç borç stoku 1997'de 30.6 milyar dolardı. 70 milyar dolara yükseledi. Dış borç stoku 87.8 milyar dolardan 119 milyar dolara tırmandı. 1997'de % 8 büyüyen ekonomi, 1998'de sadece % 3.8 oranında büyüdü. 1999'da % 6.4 geriledi. 2001'de de % 8'lik bir küçülme meydana geldi. Savaş yılları haricinde Türk ekonomisi bu ölçüde daralmamıştı. 1990'da Türkiye'nin Gayri Safi Milli Hasılası 150 milyar dolardı. 1998'de 205 milyar dolara tırmandı. 2001 yılında gene 150 milyar dolara kadar indi. Türk Lirası büyük bir değer kaybına uğradı. Adeta bir Balkan faciası yaşıyoruz. Savaşa girmeden savaş yıllarına geri döndük. Artık, bırakın şu işi halka, o seçsin başındakileri. 28 Şubat Türkiye'yi işte bu noktaya kadar getirdi. Bunalımdan nasıl çıkarız diye reçete aramaya gerek yok. Krizden ancak milletin desteklediklerinin yolunu açmakla kurtulabiliriz.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |