|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bir "Saçları lüle lüle" demedikleri kaldı. Afganistan geçici hükümetinin başı Hamid Karzai, başını yastığa koyduğunda, kendisiyle ilgili haber ve yorumları hatırlayıp, "Bunlar benimle dalga geçiyor" diyor mudur acaba? Ben onun yerine olsam tedirginlikten gözüme uyku girmezdi. Amerika'da 'dalga' boyutunda gezen Karzai değerlendirmeleri bizim basına da yansıdı. İsterseniz, önce, 'bizde' çıkan bir yazının girişini okuyalım: "Afganistan hükümetinin başkanı Hamid Karzai'nin, Tom Ford tarafından 'yılın en seksi erkeği' olarak gösterildiğini Nur Çintay A.'nın Radikal'deki yazısından öğrendim. ABD Başkanı George Bush'un dâvetlisi olarak Washington'a giden Karzai, görüşme sonrası düzenlenen basın toplantısında 'chapan' olarak adlandırılan milli kıyafetiyle, devlet başkanından çok sinema aktörünü andırıyordu. Yerlere kadar uzun kolları olan ancak kullanılmayan zümrüt yeşili giysisinin içine kavuşturduğu kolları, kır sakalları ve gri astragan kalpağıyla tüm meslektaşlarımın ilgisini çeken Hamid Karzai, Kâbil doğumlu yazar Artiq Rahimi'nin papucunu dama atacağa benziyor." (Alex Akimoğlu, Radikal, 3 Şubat 2002). Nasıl beğendiniz mi? Bıraksanız, tarama özürlü, dünyaya hafif şehla bakan Karzai'yi "Lepiska saçlıydı, badem gözlüydü" diye güzellik yarışmasına sokacaklar. Şimdi aktaracağım satırları, Amerikan başkentinde çıkan, bayağı itibarlı Washington Post gazetesinden aldım: "Dünyayı dolaşıp Çin'den ABD'ye devlet başkanlarıyla görüşen Afganistan'ın geçici lideri Hamid Karzai dikkat çekici bir şahsiyet. Duruşu sultani, giysileri muhteşem, ifadesi sanki mermerden yontulmuş bir heykel gibi. Karzai'nin hemen dikkat çekmesi, bir yönüyle, fiziki görüntüsüyle ilgili. Geniş omuzlu uzun boylu bir erkek o; hatasız taranmış kızıla çalan sakalı var ve yüzü de aktör Ben Kingsley'in buğulu entellektüelliğini andırıyor." (Robin Givhan, WP, 1 Şubat 2002). Oysa, hep biliyoruz, Hamid Karzai, yakın zamanlara kadar sürgünde yaşayan bir avukattı. Dört kardeşinden ikisi mühendislik, ikisi lokantacılık yapıyor. Hepsi de ABD'de. Kendisi de, vaktinin büyük bölümünü ailece sahibi oldukları lokantalarda geçirir, bu arada Afganistan'la ilgilenen Amerikan şirketlerine danışmanlık yapardı. Bizim coğrafya insanlarının müthiş gaza gelen bir yanları var. Afganistan'da dönüşümü gerçekleştirecek liderlik kadrosunu da, kaşını gözünü överek, giyimine-kuşamına övgüler düzerek yola getireceklerine kalıbımı basarım. O yola şimdiden girildi bile. Afganistan'ın dışişleri bakanlığı koltuğunda oturan Dr. Abdullah'ın durumunu herhalde izliyorsunuzdur. 11 Eylül'den sonra Kuzey İttifakı sözcüsü olarak kameralar karşısına çıktığı andan beri yakın tâkibe aldığım bir siyasetçi o. İlk başlarda basit kıyafetler giyer, savaş içindeki bir ülkenin ferdi gibi konuşurdu. Şimdi, Ayhan Işık-vâri briyantinli saçlar, kendini emekliye ayırmış Yves Saint Laurent fularları ve cep mendilleri takıyor, Errol Flynn gibi pozlar veriyor. Konuşması bile değişti Dr. Abdullah'ın... Washington Post Dr. Abdullah'ı da unutmamış; ondan "Gözalıcı bir duruşu var" diye söz ediyor: "Uzun boy, sıkı taralı saçlar ve aktör Joe Mantegna'yı çağrıştıran derin kahverengi gözler... Abdullah'ı bir David Mamet filminde, birbirine benzeyen görüntülerle ve müthiş tehlikeli daleverelerle başetmeye çalışan bir adamın diyaloglarını sarf ederken kolayca zihninizde canlandırabilirsiniz." Bu satırları, yazıldığı dilden buraya aktarırken benim yüzüm kızarıyor. Binlerce insanını kendilerine ait olmayan bir ihtilâfta kaybetmiş bir ulusun geleceği ellerine teslim edilmiş iki 'devlet adamı' değil de, sanki iki 'jigolo'dan söz ediliyor. Gözümüzün önüne getirmemiz istenen tipler, şimdi Afganistan'da yaşananı andıran bir varlık-yokluk mücadelesinden uluslarını ayakta çıkaran mâhir devlet adamları değil; benzerlikler hep filmlerin en vıcık-vıcık tipleriyle kuruluyor. Yazıyı yazan hanım, niyetinin bundan başka bir şey olduğunu saklamıyor zaten; bir yerde, "Bu iki centilmende daha çok Hollywood bulunuyor" gibi bir cümle de yer alıyor... "Fotograflar ve video klipleri ile tanımlanan bir dünyada görüntünün gücünü keşfetmiş" olduklarını da söylüyor yazar... Tom Ford, daha ileri gidip, Karzai'yi 'en seksi erkek' ilân etmiş zaten... Bu tür övgüleri sıralayanların niyetini az-çok tahmin etmek mümkün. Şark insanının egosunun her zaman şaha kalkmak üzere hazır beklediğini biliyorlar ve Karzai ile Abdullah'ı en hoşlarına gideceğini düşündükleri yönden işliyorlar. Görebildiğim kadarıyla, Karzai, ilk gün giydiği elbisesini değiştirmedi, kalpağı ve pelerini aynı; ancak cep mendilinin üçgenine özen gösterdiği hemen anlaşılan, her duruma göre farklı bir takım elbiseyle kameralar karşısına çıkan Dr. Abdullah'a bir haller olduğu kesin... Geçen yüzyılın sonuna doğru, Osmanlı paşaları da, çeşitli sefaretlerin buna benzer dolduruşlarıyla hareket eder olmuşlardı. O dönemin yabancı raporlarında, paşaların övgüleri nasıl ciddiye aldıklarına ve kendilerinden beklendiği biçimde davranmaya başladıklarına dair satırlar olduğunu hatırlıyorum. O zaman çalışan yöntem, şimdi neden çalışmasın? "Lepiska saçlı, badem gözlü" diye tanımlananların yerinde ben olsam sevinmezdim...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |