|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Sovyetler dağıldıktan sonra "Yeşil tehdit"ten ve NATO'nun yeni misyonunun bu tehdide karşı savaşmak olduğundan ilk söz eden kişi, dönemin İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher idi. Dönemin NATO Genel Sekreteri Willy Claes bile ondan sonra "köktendinci İslâm'a karşı misyon üstlenmek"ten söz etmişti. Batı tarafından "köktendincilik" diye nitelenen olgu, uzun vadede Batı çıkarlarını tehdit etmekte idi ve yeni NATO misyonundan amaç, çok açık biçimde gündeme getirmeden "Batı çıkarları"nı korumaktı. Çünkü "Batı çıkarları" adına "köktendincilik" diye de nitelense islâmî bir oluşumla savaşmak, İslâm dünyasındaki Batı karşıtlığını güçlendirirdi. Onun için Willy Claes, "NATO'nun misyonu İslâm köktendinciliği ile mücadele etmektir" dediğinde, uyarılmıştı bile. 11 Eylül sonrasındaki en ilginç gelişme, "köktendincilikle mücadele"nin "terörle mücadele" biçimine dönüştürülmesi ve savaşın artık açıktan yürütülmeye başlanması oldu. İşte savaş anonsunu ilk seslendiren kişi olarak "Demir Lady" lâkaplı Thatcher, 11 Eylül sonrası özellikle başyazarı William Safire'ın makaleleriyle özel çizgi üreten New York Times'a yazdığı makale ile bugün yeniden gündeme giriyor ve dünden çok daha net sözlerle, "Batı çıkarları" için verilen mücadelenin adını koyuyor. Ondan biraz alıntı yapalım: "11 Eylül felaketinin ardından, dünya Amerika'nın gücünü toplamasına, müttefiklerini bir araya getirmesine, dünyanın yarısını aşarak düşmanına ve düşmanımıza karşı bir savaş başlatmasına tanık oldu. "Amerika bir daha asla aynı Amerika olmayacak. "Amerika ve müttefikleri, hatta Batı dünyası ve değerleri hâlâ ölümcül bir tehlikeyle karşı karşıya. Bu tehdit ortadan kaldırılmalı. Şimdi de kararlı biçimde harekete geçme zamanı. "İslâmcı terörle mücadelenin birçok bakımdan benzeri yok. Düşman elbette din değil, Müslümanların çoğu olanlardan üzüntü duymakta. "Herhalde komünizmin erken evreleriyle paralellik kurmak çok mümkün. Bugünkü İslâmcı köktendincilik tıpkı geçmişteki Bolşevik hareket gibi silâhlı bir doktrin. Bağnaz, kendini bu uğurda adamış silâhlı insanlarca sürdürülen saldırgan bir ideoloji. Ve komünizm gibi onu da yenilgiye uğratmak için geniş kapsamlı uzun vadeli bir stratejiye ihtiyaç var. Bu stratejinin ilk aşamasında Afganistan'daki düşmana askeri bir saldırı düzenlemek gerekiyordu. Oradaki yeni geçiş yönetiminin desteğe ihtiyacı olsa da, ABD'nin bu zalim topraklarda kendini ulus inşa etme işine kaptırmamakla doğru yaptığına inanıyorum. "Bazıları bugünkü krizden alınacak dersin, başarısız ülkelerin ihmal edilmesinin terörizme neden olduğunu söyleyerek buna karşı çıkacak. Fakat bu basmakalıp bir sav. Hemen herkesin uygulanamaz gördügü küresel bir müdahaleciliğe kadar uzanır ucu. "En önemli ders, Batı'nın Kaide'ye ve yatakçısı rejimlere saldırmakta geç kalmış olması. ABD'nin tek küresel süper askeri güç olarak enerjisini sosyal projelerden ziyade askeri alana yoğunlaştırması daha doğru. "Terörizme karşı savaşın ikinci aşaması, Afrika, Güneydoğu Asya ve başka yerlerde kök salmış İslâmcı terör merkezlerini kapsamalı. Bu, birinci elden istihbarat, mekik diplomasisi ve sürekli bir askeri yoğunlaşma gerektirir. Üçüncü aşamada terörizme destek veren, kitle imha silâhı satın alma ya da ticareti yapma peşindeki düşman devletler hedef alınmalı. "Iran ve Suriye, Usame bin Ladin'e, Taliban'a ve 11 Eylül saldırılarına keskin eleştiriler yöneltti. Yine de her iki ülke de Batılı değerlere ve Batı'nın çıkarlarına düşman. Her ikisi de etkin biçimde terörizmi destekledi. Daha kısa bir süre önce İran'ın İsrail'e yönelik şiddete silâh temin ettiği ortaya çıktı. İran ayrıca nükleer savaş başlıkları ile donanabilecek uzun menzilli füzeler geliştiriyor. "Libya hâlâ Batı'dan nefret etmekte ve bizden intikam almayı istemekte. Sudan ise İslâm adına kendi vatandaşlarina yönelik bir soykırımı sürdürmekte. "Hiç kuşkusuz en önemli haydut, dün yarım bırakılmış işin yarın baş ağrıtacağının bir delili olan Saddam Hüseyin. Asıl önemli soru Saddam Hüseyin'i iktidardan edip etmemek değil, bu işin ne zaman ve nasıl yapılacağı. Yineliyorum, bu sorunu çözmek başarılı bir istihbarat çalışmasını gerektiriyor. Afganistan'da olduğu gibi iç muhalefetin seferber edilmesini gerektiriyor. "Ayrıca yoğun bir kuvvet kullanımı da söz konusu olacak. ABD'nin müttefikleri, hepsinin de ötesinde Britanya, Bush'tan Irak'la ilgili kararlarında desteğini esirgememeli. "Batı bir bütün olarak haydut devletler karşısındaki konumunu ve savunmasını güçlendirmeli. Ne mutlu ki ABD'nin bunu başarabilecek bir liderliği var." (12 Subat 2002 tarihli New York Times'ten, 14 Şubat 2002 tarihli Radikal'in tercümesi ile...) Thatcher'in yazısında altını çizdiğim ifadeler, daha önce Berlusconi örneğinde de vurguladığım gibi bir Batılı liderin şuur altını çıplak biçimde yansıtıyor. Thatcher bu konuda o kadar radikal ki, öyle "fakir ülkeleri ihmal ettik böyle oldu" gibisinden izahlara bile karnı tok. "Batı dünyası olarak ve ittifak halinde vurmalıyız" ve "gücümüzü göstermeliyiz" diyor. Bunları niye aldım buraya?.. İçinde yer aldığımız veya almaya zorlandığımız koalisyonun stratejik ve fikri zeminini daha iyi görmemiz için... "Kimin yanında neden yer alıyoruz?"u daha iyi kavramamız için... Kullanılacaksak neden kullanılacağımızı idrak etmemiz için... Gerisi herkesin tercihine kalmış zaten... KUTAN'DAN AÇIKLAMA: SP lideri Recai Kutan, dün arayarak, Tayyip Erdoğan'a yönelik, benim yazımda da işaret ettiğim, "o bizim en radikalimizdi" gibi sözleri kendisinin söylemediğini, o ifadeleri yayınlayan gazetelerin merkezi yönetimlerinin üretimi olduğunu bildirdi. Recai Bey ayrıca, durumu Tayyip Bey'e de ilettiğini ifade etti. Durumu açıklarken, Recai Bey'e de bu hassasiyetinden ve inceliğinden dolayı teşekkür ediyorum.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |