T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

K Ü L T Ü R

Taze heyecanlarla döndü

Ünlü senarist Bülent Oran, sanatseverlerin karşısına bu defa kalemiyle kurguladığı senaryoları yerine fırçasıyla vücud verdiği camaltı resimleriyle çıkıyor.

Roman yazarlığından mizah hikayeleri yazarlığına, oyunculuktan senaristliğe kadar sanatın bütün dallarına odaklanan ve ismi Yeşilçam'la özdeşleşenlerden biri olan Bülent Oran, sanatseverlerin karşısına bu kez de resimleriyle çıktı. Geçen yıl Antalya Film Festivali'nde "Yaşam Boyu Onur Ödülü'ne layık görülen Oran, ardında bıraktığı bin kadar senaryosuyla Türk Sinema Tarihi'nde unutulmayacaklar arasında yer alıyor.

70'li yaşlarında resimle ilgilenen ABD'li ressam Grandma Moses'ten aldığı ilhamla sanatın bir başka alanına, resme kayan sanatçı ay sonuna dek Nişantaşı Galeri Oda'da eserleriyle sanatseverlerin karşısına çıkıyor. Sergi, pazar-pazartesi günleri hariç her gün 12.00-19.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir.

Yenileri beğeniyle izliyorum

"Sinemamız bence olumlu bir gelişme içinde. Topluma yönelik güzel filmler çekiliyor. Bugünün gençleri daha donanımlılar, daha iyi işler yapıyorlar. İlerde sinemamızın daha da güçleneceğini düşünüyorum." diyen Bülent Oran, günümüz Türk sinemasına ilişkin düşüncelerini aktararak son dönem filmlerinin yüzde 90'ını beğeniyle izlediğini söyledi.

Yeşilçam'ın sinemada yenilik arayışı içerisinde olduğu dönemlerde sanat filmi yapmak isterken bir bocalama dönemi geçirdiğini, bunun nedeninin de halka sırtı dönük fimler yapılmasından kaynaklandığını ve bu tür filmlerin tutmadığını belirten Oran, son dönem Türk sinemasının özellikle Yavuz Turgul'un Eşkıya adlı filmiyle iyi bir çıkış yaptığını belirtiyor. Genç ve yetenekli yönetmenlerin Turgul'un Eşkıya'sının devamını getirdiğini söyleyen Oran, bir senarist olarak son yıllarda Türkiye'de çok iyi senaryolar yazılmaya başlandığını ifade ediyor.

"Bazı dizilerin senaryoları gayet iyi. Senaryo tekniği açısından gelişme var. Seyircinin filmi algılama estetiği geliştikçe sinema da gelişiyor. Türkiye'de genç kuşağın geneli kültürlü ve üniversite mezunu gençlerden oluşuyor. Filmler arz-talep meselesine göre şekilleniyor ve artık yeni neslin beklentilerine göre fimler çekiliyor. 30 yıl önce seyircinin kabullenemeyeceği filmler bugün izlenebiliyor. Tabii bir de sinema okulları açıldı. Alaylı olmak karanlıkta göz kırpmak gibi bir şeydi, şimdiki sinemacı adayları doğal olarak daha donanımlı ve bilgililer."

Gençler bu işi biliyor

Sinemada iyi işler yapabilmek için pratik yapılmasının şart olduğunu söylüyen Oran, Türk sinemasının bugünlere gelmesinde Yeşilçam sinemasının büyük katkısının olduğunu not düşüyor:

"Yeşilçam döneminde çok film çekildi. Kameremanıyla, asistanıyla, montajcısıyla sette bir sürü insan için ekmek kapısı oldu. Bu da pek çok yetenekli insanın yetişmesine yol açtı. Yeşilçam sineması halka dönüktü. Bir ara yılda en az 150-200 film çekiliyordu, bugünse bu sayı 10-15'e indi. Çok film çekmeyince pratik yapma imkanı az oluyor."

Yakın zamanlarda 'Mualla' adlı bir dizinin senaryosunu yazan Oran, yaşının ilerlemesi nedeniyle ancak sipariş geldiğinde senaryo yazdığını söylüyor. Dizi film senaryolarının sinema filmi senaryolarından daha zahmetli olduğunu kaydeden Oran, Yaprak Dökümü, Üç İstanbul gibi bir zamanlar izlenme rekorları kıran dizilerin senaryolarına imzasını atmış. İyi bir sinemacının sanatın bütün dallarıyla haşır neşir olması gerektiğini ve esasında sinemanın bütün sanatlarla içiçe olduğunu belirten Oran'ın icraatları, bu savını doğrular nitelikte.

 
İki arada bir derede; Muson Düğünü
DELİLER KUŞLARDAN HABER ALIRSA...
Bulgar yazar Hristo Boytçef'in kaleminden, evrensel bir takım sosyal bozukluklarla mücadele eden altı deli insan eski bir Rus Albayı komutasında İstanbul Şehir Tiyatroları sahnesinden AB'nin merkezine Strausbourg'a doğru "Kuş Operasyonu"na çıktı. Macit Koper tarafından sahneye taşınan, Kerem Yılmazer, Metin Çekmez, Arif Akkaya ve Aziz Sarvan'ın rol aldığı oyun, Balkanlar'da Deliler Evi olarak kullanılan eski bir manastırda, sosyal bozukluklarla cebelleşen bir avuç insanın öyküsünü anlatmakta. Bir avuç deli insan, savaşın ortasında doktorsuz, hemşiresiz ve ilaçsız yaşayıp giderken, önce bir doktor, ardından da bir Rus albayı konuk olur onlara. Ancak doktor gerçekte bir eroinman, Rus albayı da kendileri gibi deli çıkınca, üstelik içide BM üniformaların bulunduğu yardım paketlerinden biri de manastıra düşünce, trajikomik gelişmeler yaşanmaya başlıyor.
16 Şubat 2002
Cumartesi
 
Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED