T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Avrupa yolunun neresindeyiz?

AB'nin Genişlemeden sorumlu 'Bakan'ı, Guenther Verheugen'i dün ODTÜ'de dinlemek, Türkiye-AB ilişkilerinin nerede, hangi istasyonda bulunduğunu, Türkiye'nin 'Avrupa perspektifleri'nin ne ve nasıl olduğunu 'gerçekçi' biçimde kavramak bakımından gerçekten önemliydi. Bu çerçevede, Kıbrıs sorununa, AB'nin 'nasıl' ve 'niçin' öyle baktığını anlayabilmek için de bir fırsattı.

ODTÜ Avrupa Çalışmaları Merkezi'nin konuğu olarak 'Avrupa Yolu: Helsinki'den İki Yıl Sonra Türkiye ile AB Arasındaki İlişkiler' başlığı altında konuşan Verheugen'ı dinledikten sonra, ister istemez, Türkiye'nin geleceğine bir yandan 'umutla' bakarken, diğer yandan 2002'nin Türkiye açısından ne denli zorlu geçeceğini hissettik.

Bu arada, Türk diplomasisinin 'parlak başarı hanesi'ne geçen İstanbul'daki 'AB-İKÖ Ortak Forumu'nun, Türkiye'ye nasıl 'kazanç' sağladığını Verheugen'in değerlendirmesiyle, bir kez daha, anlayabildik.

Verheugen, 'AB-İKÖ'ye değinirken, bunu, 'Türkiye'nin Avrupa'nın dünyadaki rolüne KDV'si' olarak yorumladı. Bu değerlendirmeyi 'tersten okur' isek, yavaş yavaş bir 'dünya gücü' olmayı tasavvur eden, 'dünya çapında bir rol oynamak' isteyen AB'nin, bu 'tasavvur'u ve bu 'isteği' açısından; Türkiye'nin 'çok önemli' olduğu sonucuna da varabiliriz.

Biraz kahvehane laubaliliğini andıran bir tavırla öne sürülen 'AB, Türkiye'yi asla almaz' postülasının geçersizliği ortada. AB, 'dünya çapında rol sahibi' olacaksa -ki, olmak amacında- Türkiye'ye muhtaç.

Türkiye, İstanbul'da aday üyeleri dahil tüm AB'yi ve İKÖ'yü buluşturarak ve bu yeteneğe sahip belki de tek ülke olduğunu ortaya koyarak, AB'nin 'stratejik gözleri'ni kamaştırmış olmalı.

Nitekim, Bülent Ecevit ve İsmail Cem, İstanbul buluşmasından aldıkları güçle, Verheugen'den 'Türkiye'ye daha net Avrupa perspektifi verilmesini' ve buna dayalı olarak 'tam üyelik müzakerelerine başlamak için tarih belirlenmesini' istemişler.

Verheugen, bu 'isteğin gerekçeleri'ni anladığı bildiriyor ama bunun için Türkiye'nin 'Kopenhag siyasi kriterlerini karşılamakta daha yapıcı olması gerektiğini' vurguluyor. Anayasa değişiklikleri ve bununla irtibatlı uyum yasalarının çıkartılması tamam; Türkiye, Avrupa doğrultusunda yol alıyor. Fakat, Verheugen'in diliyle 'henüz AB standartlarının gerisinde'.

'Katılım Ortaklığı Belgesi'nde yer alan 'Anadili Türkçe olmayan Türk vatandaşlarının anadillerinde yayın yasağının kaldırılması', bu konuda Anayasa değişikliğine uygun mevzuat değişikliği, 'anadilde eğitim hakkı' ve 'ölüm cezasının belli şartlara bağlanmadan, tümden kaldırılması' gibi bir dizi ve kendisi için 'sancılı' adımı atmadan; Türkiye, 'Kopenhag siyasi kriterleri'ni 'tam üyelik müzakerelerinin başlaması'na yol açacak şekilde yerine getirmiş sayılmayacak.

Verheugen, bu beklentilere bir sloganla karşılık verdi: 'Ev ödevinizi yapın; tarihi alın'.

Zor bir ev ödevi ama başka çaresi de yok. Bu, tümüyle, 'iş'in Türkiye'ye düşen bölümü. Zira, Verheugen, AB'nin 'Helsinki (1999) ve Laeken (2001) ile Türkiye'ye üyelik perspektifini açıkça verdiğini, AB'nin bu konuda yükümlülük aldığına girmiş bulunduğunu' vurguluyor ve 'Bundan sonrası Türkiye'nin gayretlerine bağlı' diyor.

Kıbrıs?

Bülent Ecevit, dün, AB'nin Kıbrıs'ta 'zorluk çıkarttığını' söyledi. Neden öyle söyledi, anlamak mümkün değil. Verheugen'e ben bir soru yönelttim ve mealen dedim ki, 'Kıbrıs'ta taraflar görüşme masasına oturduktan ve Laeken Zirvesi'nin yarattığı iyimser havanın ardından, bizzat siz kalkıp 'Kıbrıs'ın AB üyeliği için çözüm önşartının bulunmadığını' söylediniz. Bunu yaparak, taraflardan birinin tutumunu katılaştırması ve masayı terketmesi için bahane sağlamış, diğerinin ise 'nasılsa gireceğiz' duygusuna kapılarak, görüşmelerde gevşek davranmasına çanak tutmuş olmuyor musunuz? Bu demeci hangi akla hizmeten verdiniz?"

Verheugen, "AB genişlemesinde bekleyen sadece Kıbrıs değil. Nüfuslarının toplamı 110 milyonu bulan 10 Orta ve Doğu Avrupa ülkesi var. Üstelik bunlar, tüm ev ödevlerini tamamladılar. Bunlara dönüp, 'Sayın Denktaş'ın aklı yatana kadar bekleyiniz' diyemeyiz. Vurgulamak istediğim, takvimi değiştiremeyeceğimiz idi' karşılığını verdi. Arkamda oturan bir ODTÜ profesörü, 'Sorunuza cevap vermedi' dedi. 'Hayır' dedim, 'verdi. Ben anladım. Kendi üslubuyla verdi…'

Verheugen'in kastettiği, 2002 sonuna dek 'AB genişlemesine dahil olacak aday ülkelerin belli olacağı', bunların arasında Kıbrıs olmazsa, Yunanistan'ın bütün genişlemeyi 'veto edebileceği' ve böylece AB'nin temel stratejisinin Kıbrıs'ta çözümsüzlük nedeniyle iflas edebileceği ve bunaysa izin verilemeyeceği için, taraflara ve özellikle Rauf Denktaş'a 'takvim değişemeyeceğinden çözüme bir an önce ulaşın' mesajının iletildiği idi.

Kıbrıs'ta bir çözüm halinde, Kıbrıs Türk tarafının, Ada'daki gelir dengesizliğini giderecek AB mali desteği ve yardımlarından yararlanacağını da kaydetti.

Türkiye'nin 'AB yolu', sadece 'siyasi kriterler'in karşılanmasından ibaret de kalmıyor. Kopenhag 'ekonomik' kriterlerinin karşılanması için, Verheugen, Türkiye'nin 'ekonomik programı' uygulamasının, bu çerçevede 'bankacılık sisteminde şeffaflık ve hesap verme sorumluluğunun yerleştirilmesi'nin Türkiye'yi 'AB'ye yaklaştıracağı'nın altını özenle ve önemle çizdi.

Tam 'AB-İKÖ' başarısı yaşandığı bir sırada, 'Ankara'da', Karen Fogg ismi üzerinden yürütülen kampanyayla Türkiye'nin Avrupa yoluna döşenen 'mayınlar'a ve Türk dış politikasının 'arkadan hançerleme' gayretlerine rağmen, Verheugen'i Ankara'da dinlediğinizde, Türkiye'nin 'Avrupa ufukları'nın açık kalmaya devam ettiğini anlayabiliyorsunuz.

O ufuklara doğru yol almak, hızı ayarlamak, yolu kısaltmak; bizim elimizde. Öncelikle 'biz'e bağlı…


16 Şubat 2002
Cumartesi
 
CENGİZ ÇANDAR


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED