Milli Güvenlik Kurulu genel sekreterliği ve Genelkurmay Başkanlığı da, "Biz izlemedik" açıklamasını yaptıklarına göre, Avrupa Birliği Türkiye temsilcisi büyükelçi Karen Fogg'un e-posta yazışmalarını izleyip bir dergiye veren 'milli kuvvetler' listesinden iki eksilme daha oldu demektir. Daha önce, MİT ve Emniyet de, "Biz yapmadık" demişlerdi. Skandal odağı olarak geriye başka neresi kaldı?

Aslına bakılırsa, e-postaların izlenmesi -hiç değilse teorik olarak- zor değil. E-postalar 'sanal âlem' diyebileceğimiz internet üzerinden gönderilip alınıyor. Gönderenin bilgisayarından çıkan mesaj, gönderilene ulaşana dek, bir kaç merkezden geçiyor; geçtiği her yerde gönderilerin kopyalanması ve okunması mümkün.

İnternete girdiğinizde, bilgisayarınızı, sanal âlemin göremediğiniz noktalarına da açık hale getiriyorsunuz. Girdiğiniz her web-adresinde iziniz kalıyor; adresinizi bilenler isterlerse sizin hareketlerinizi ânında da izleyebiliyorlar. İnternet üzerinden haberleşme sağlayan 'icq' türü programlar ise, internete o anda bağlı kullanıcıları birbirinden haberdar edip karşı karşıya getiriyor. Bir de 'Truva atı' uygulaması var; bir biçimde bilgisayarınıza yüklenen bir 'arka kapı' programıyla, istenilen her bilgi, sizin ruhunuz duymadan, bir başka bilgisayara aktarılıyor...

Teoride kolay görünse bile, internet üzerinden haberleşmeleri meraklı gözlerden korumak için alınan tedbirler var. 'İnternet güvenliği' milyonlarca dolarlık bir sektör. Gizlilik dereceli yazışmalar birkaç kademe şifreli yazılıyor. Koruyucu programlar da yazıldı ve yaygın biçimde kullanılıyor. Buna karşılık, başkalarının e-posta haberleşmelerine burnunu sokmak isteyenlerin kullanımı için geliştirilmiş 'Truva atı' türü programlar ve gelişmiş cihazlar da bulunuyor. Şimdiye kadar basına yansıyanlara bakarak söylenebilecek olan şu: Karen Fogg'un yazışmaları cihazlarla izlenerek elde edilmişe benziyor...

İnternet üzerinden bile olsa haberleşme anayasal koruma altında. Bu sebeple, büyükelçi Fogg'un e-posta mesajlarını kopyalamak ve açıklamak yargının yetki alanına giren birer eylem... AB temsilciliğinin şikâyetini bile beklemeden kendiliğinden harekete geçen savcılık konuyu suç yönünden soruşturmaya başladı zaten.

Yazışmaları açıklayanların 'milli kuvvetler' sıfatıyla andığı MİT, Emniyet ve MGK genel sekreterliği dışındaki birimin neresi olduğu da meraka değer bir ayrıntı elbette; ancak esas üzerinde durulması gereken neden AB büyükelçisinin tâciz edildiği konusu olmalı. Ülkesini Türkiye'de temsil eden her büyükelçi internet kullanırken sanal saldırıya açık olduğu ve eğer ifşası 'milli kuvvetler' için yararlı olacaksa yazışmalarının bir gün açıklanabileceği endişesini bundan böyle hep duyacaktır. 'Milli kuvvetler', sebep olduğu bu skandalla, Türkiye'yi, uluslararası anlaşmaların yabancı misyonlara tanıdığı 'dokunulmazlık' kurumuna saygısız bir ülke derekesine düşürmüş oldu.

Acaba neden?

Bu soruya, büyükelçi Fogg'un e-postalarını kamuoyuna açıklayanların kimliğine bakarak cevap verilebilir: Türkiye'yi AB yolundan geri çevirmek... Türkiye'nin adaylığıyla ilgili kararı verecek bütün AB üyesi ülkelerin başkentlerinde "Fogg'un işportaya düşen e-posta yazışmaları skandalı" beklenen etkiyi yapmış bulunuyor. Türkiye, bu skandalla, AB'den biraz daha uzaklaştı bile.

Bu tür skandalların arkasındaki güç, kim veya nasıl bir 'milli kuvvet' ise, Türkiye'nin yeri konusundaki görüşünü, aracı kullanmaksızın, kamuoyuyla paylaşmayı tercih etmelidir. Aracılı açıklamalar, bu son e-posta olayında yaşandığı gibi, skandallara sebep oluyor ve Türkiye'nin itibarını ayaklar altına alıyor. 'Milli kuvvetler', bu yanlış yöntemi sürdürdükçe, onun kuvveti yerli yerinde kalsa bile, ortada korunacak bir 'milli değer' kalmayacak...

Bir şeyi unutmayalım: Bugünün teknolojisi izleyenleri de izlemeye elverişli...

FEHMİ KORU

Künye

Temsilcilikler

ReklamTarifesi

AboneFormu

MesajFormu