T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Geriye doğru sayış hızlandı!..

İzleyebileceğiniz iki yol var siyasette..

Türkiye'nin değişmesini, yeniden-yapılanmasını, gelişmiş dünyanın üyesi olmasını "istemek"ten öteye "zorlayan" dış dinamiklere, rest çekeceksiniz..

-Biz koloni değiliz.. Bunlar kapitülasyonları canlandırıyor.. Biz yeni bir bağımsızlık savaşı başlatalım, diyeceksiniz..

Ya da, yüz yıldır yapmak isteyip de tam yapamadığımız reformlar için, bize hem baskı yapan, hem de yardım eden dış dinamiklere teşekkür edeceksiniz.

-Evet, değişmeliyiz.. Bizim tarihi hedefimiz, bir Avrupa ülkesi olmak.. Bunu Fatih de, Kanuni de istedi.. O zaman Batı'ya, askerlikle, fetihlerle gittiler.. Şimdi biz, hukukla, ticaretle, düşünce ile, sanatla, demokrasi ile gideceğiz, diyeceksiniz..

Birinci grupta olanlar, Türkiye'nin şu andaki durumundan ve kendi konumlarından memnun..

Her yıl bir krize, çözümsüz kronik problemlere, vatandaşın yoksul ve mutsuz olmasına, uygarlık yarışında 2'nci mevkide yolculuk etmeye alışmışlar..

Asker darbe yapınca, demokrasinin kurtulduğunu düşünüyorlar.. Bütün dost ve müttefikleri, bizim can düşmanımız olarak görüyorlar..

Anayasa Mahkemesi'nin ana görevi, hukukun üstünlüğünü, her alanda haklı rekabeti ve çok sesliliği korumak değil, "hoşa gitmeyen partileri kapatmak" onlara göre..

Büyük "uygarlık projesi" olan "Avrupa Birliği", onlara göre, Türkiye'yi bölmek için kurulmuş bir komplo tezgahı..

Dış dinamiklere rest çeken grup arasında, "Derin Devlet"e mensup olan dar bir kesim de var.. Aynı şekilde, varlık sebeplerini "uygarlığa reaksiyon" şeklinde belirlemiş bir kesim siyaset erbabı da var rest çekenler arasında..

Bunlar, yoksulluğun, iflasın, krizlerin ve statükonun rantını yedikleri için, "aman düzen değişmesin" diyorlar..

Militarizmi, nepotizmi, kleptokrasiyi, faşizmi, şovenliği, ırkçılığı falan, "düşünce" veya "ideoloji" olarak sunuyorlar topluma..

Ama bir gerçek var..

Geriye doğru sayış hızlandı..

Mart'ın sonuna kadar, gerekli hukuk ve insan hakları reformları yapılmazsa, Avrupa Birliği treni kaçıyor..

Bu yılın (2002) sonunda Kıbrıs konusunda uzlaşma sağlanmazsa, "Kıbrıs Rumları" Avrupa Birliği'ne giriyor..

Temizlik, şeffaflık, serbest rekabet ortamı sağlanmazsa, Dünya Bankası bir daha Türkiye'ye kredi vermiyor..

Devlet küçültülmezse, merkeziyetçilikten vazgeçilmezse, hortumculuk bitirilmezse ihale mafyaları çökertilmezse, İMF'nin bile kurtaramayacağı bir döneme giriliyor..

Bütün bunları, iki gündür Ankara'da, İstanbul'da konuşan sözcülerin ağzından da dinledik.

Avrupa Birliği'nin Dış İlişkiler Sorumlusu Verheugen ve Dünya Bankası Başkan Yardımcısı Linn, daha önce ABD başkanlarının ve Avrupa liderlerinin söylediklerini, yine tekrarladılar..

Yani, geriye doğru sayış hızlandı..

İşte TESEV'in "Yolsuzluk Raporu" da, bu sırada açıklandı..

Türk toplumunun büyük çoğunluğunun ne istediği belli..

Dahası var mı?

İstediğiniz kadar "gümüş ırmaklar"dan, "dumanlı dağlar"dan, "pembe yanaklı bebeler"den söz eden şarkılar, şiirler okuyun..

450 bin Türk, Alman vatandaşı olmuş..

2 milyon Türk, "yeşil kart" almak için Amerikan Göçmen Bürosu'na başvurmuş..

Batı'ya kapağı atmak isteyen vatandaşlarımız, teknelerle, TIR'larla yollara düşmüş..

Bu duruma kim razı olabilir?

Bir silkinip, kaderimizi değiştirebiliriz.

"Onlar", tarihin çöplüğünde yok olmaya mahkûm, "ebedî marjinaller"dir..

YARI-ŞAKA

Arif olan anlar!..

SONAR'ın Şubat-2001 araştırma sonuçlarını gördünüz herhalde..

Mesela "Yarın seçim olsa", AK Parti yüzde 16.9, Saadet Partisi yüzde 7.3, HADEP de yüzde 6.3 oy alacakmış..

"Derin Devlet"in sakıncalı gördüğü partilerin seçmeni, demek ki Türkiye'nin yüzde 30.5'unu oluşturuyor..

Bir başka SONAR bulgusu da şu..

"Liberal Demokrat Parti"nin oy oranı yüzde 5.1, "Demokrat Sol Parti"nin oy oranı ise yüzde 3.8..

Demek Besim Tibuk, Başbakan Ecevit'ten daha güçlü halk katında..

GÜNDEMİ DEĞİŞTİRDİLER

İsmail Cem'den, Can Paker'e..

Bu haftanın ilk yarısında gündemi İsmail Cem değiştirmişti.. Başında bulunduğu "Dışişleri Bakanlığı"nı, "yarın"a dönük bir projeye yönlendirdi..

Ve ekonomik kriz içindeki Türkiye, bütün bunalımlarını unutup "Uygarlıkların Dayanışması" ve birbirini anlaması kavramına kilitlendi..

Haftanın son günlerini de, Can Paker, "TESEV Yolsuzluk Raporu" ile aydınlattı.. Gündemi belirledi..

Demek ki kamu kurumları da (Dışişleri Bakanlığı) sivil toplum örgütleri de (TESEV), doğru yönlendirildikleri zaman, ülkeye nefes aldırıyor, vizyon getiriyor ve çözüm üretebiliyorlar..

Geride bıraktığımız bu haftanın, iki genç isim tarafından değiştirilen gündemine, özellikle politikacılar dikkatle bakmalıdır..

Özellikle Ankara'nın çıkmaz sokaklarında ve siyaset labirentlerinde, dünyayı da, ülke gerçeklerini de görmezden gelen politik kadrolar, İsmail Cem'den ve Can Paker'den birşeyler öğrenmeye çalışmalıdır..

Türkiye gerçekten, nefes almak, temizlenmek, uzlaşmak, sivilleşmek ve gelişmek istiyor.


16 Şubat 2002
Cumartesi
 
MEHMET BARLAS


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED