|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
İçki tartışması, Tayyip Erdoğan'a hücum etmek, hatta ona hakaret etmek için bir fırsat sayıldı. Hasan Pulur: "Elhamdüllillah şeriatçıyız" diyen kafa değişmez. "İstanbul'u Medine yapacağız" diyen kafa değişmez. "Ben İstanbul imamıyım" diyen kafa değişmez. "Değiştim dolmasını yutanlara afiyet olsun" demiştik. "İçki için referandum yapalım" diyen Tayyip Erdoğan bizi haklı çıkardı. Melih Aşık: "Alkol temizler. Alkole karşı olmak da temizler. Kuşkulu serveti, ABD ile kapalı kapılar arkasında yapılan pazarlıkları vs. vs. temizler." Güngör Mengi: "Vaktiyle demokrasiyi, kendilerini hedefe götürecek trene benzeten Erdoğan'ın yaşından başka nesi değişmiş? Tayyip Erdoğan'ın aklollü içki yasağı konusunda referanduma gitme fikri bir cinlikti. Ama cin onu çarptı." Bekir Coşkun: "Böyle demokrasi olur mu? Halkın % 50'den fazlası okumuyor, görmüyor, izlemiyor, algılamıyor, düşünmüyorsa, neyin demokrasisi? ... Türkiye'nin, tam AB'ye girme sürecinde, gerisin geriye ters yüz olup, içki yasağı ile uğraşan 'kravatlı mollalar' yönetimine yakasını kaptırması kaçınılmazdır." Tufan Türenç: "Adalet ve Kalkınma Partisi'nin hedefi, sosyal yaşamı Araplaştırmaktan başka bir şey olamaz. Tersini söyleseler bile, bunlar samimi söylemler değil, baştan aşağı takiyyedir. Tayyip Bey ve onun kafa yapısındaki insanlarla Türkiye, Batı uygarlığı ile bütünleşemez. Tayyip Bey konuştukça eriyor, eriyecek de. Türkiye için umut verici olan budur." İddia ve cevaplar
Erdoğan'ı, daha ılımlı ve soğukkanlı eleştirenlerin yanı sıra, yukarıdaki örneklerde gördüğümüz gibi, çok sert bir üslupla ona saldıranlar da var. AK Parti liderinin, ABD seyahatinin -kendi tabanında yarattığı- olumsuz havayı dağıtmak maksadıyla, böyle konuştuğunu söyleyenlerden tutun da, "kravatlı mollanın" gerçek yüzünün ortaya çıktığını, Erdoğan'ın sosyal yaşamı Araplaştırdığını ileri sürenlere kadar bir dizi iddiaya rastlamak mümkün. Tayyip Erdoğan ile iddiaları konuşma fırsatını bulduk: 1) "Referandum" sözünün maksadını aşan bir ifade olduğunu beyan ediyor. "Gerginlik yaratmadan sosyal bir uzlaşma, ortak bir nokta aramalıyız" demek istemiş. Bir dayatmada bulunmayı arzu etmediklerini söylerken, referandum kelimesi ağzından çıkmış. 2) Erdoğan, "Biz, tek bir kişinin dahi hakkını ve hukukunu koruruz. Demokrasinin çoğunluk diktası olmadığını söyleyegeldik" diyor. 3) Amerika seyahatinin tabanda bir tepki doğurmadığını, dolayısıyla içki meselesiyle özel bir mesaj verme niyeti olmadığını da sözlerine ekliyor. Erdoğan, "Hakan Aygün bu soruyu sormasaydı, ben gündeme getirmeyecektim. Kaldı ki, lâfın dönüp dolaşıp hep bu gibi hususlara sirayet etmesini doğru da bulmuyorum" görüşünü dile getiriyor. Kavram kargaşası
Demek referandum yapmak ve "kamusal alanda içkiyi yasaklamak" söz konusu değil. Bir kavram kargaşasını dağıtmak için soruyoruz: Erdoğan'ın kastettiği, kamusal alan mıdır? Kamuya ait alan mıdır? Kamuya ait lokantalar mıdır? "Kamusal alan" deyince, kamuya açık bütün alanlar, bu işin içine giriyor. "Kamuya ait alan" tanımı da çok geniş. Çünkü orduevlerinden, çeşitli bakanlıklara ait turistik tesislere kadar hepsi kamuya ait alanlar. Erdoğan, sadece kamuya ait (Belediyeye ait) 6 tesisi kastetti. Ve eski uygulamasını savunmak refleksiyle böyle konuştu. Erdoğan, Belediye Başkanlığı dönemindeki o uygulamasıyla, düşük gelirli vatandaşlara, İstanbul'daki bazı köşkleri açtığına inanıyor. Yılda 150 bin kişi İstanbul Belediyesine ait tesislerden istifade ederken, bu rakam 600-700 bin kişiye çıkmış. Çünkü hem fiyatlar inmiş, hem de, içkili yerlere gitmek istemeyen çok sayıda aile, buraların müdavimi haline gelmiş. Erdoğan "Bizim yaptığımız, çevre insanını merkeze taşımak" diyor. "Oraların kapısından bile geçemeyenlere, lüks mekânlarda yeme içme fırsatını sunduk" diye sürdürüyor sözlerini. Ben şahsen, bütün belediye tesislerinde içki yasağı uygulanmasına karşıyım. Ama Erdoğan'ın, şimdi takiyye yaptığı, işbaşına gelince, içki yasağını tüm yurda yayacağı iddiasını ortaya atanları da, gayrisamimi buluyorum. Takiyye yapsaydı, Hakan Aygün'e farklı bir cevap verirdi. Herhalde içki yasağını savunmazdı. Takiyye, olduğundan farklı görünmek değil mi? Erdoğan'ın temel haklar konusunda referandum yapabileceği, bu şekilde dinî kuralları geçerli kılabileceği izlenimi yaratılmak isteniyor. "AK Parti ve lideri tehlikeli. Dikkat!" mesajıdır bu. Bu mesaj, zaten Erdoğan'a karşı olanların eline iyi bir koz tutuşturmuştur. "Demokrasi bir araçtır" cümlesi gibi, gerçek anlamından saptırılarak çeşitli vesilelerle tekrarlanacaktır. Oysa Erdoğan, referandum kelimesini, "Ben gerginlik yaratmak istemem, sosyal uzlaşma peşindeyim. Israrcı değilim" anlamında kullandığını ifade ediyor. SONAR'ın anketi
SONAR'ın seçim anketi sonuçları CHP ve DYP'nin oy oranlarının (AK Parti % 16.9; CHP % 15.6; DYP % 14.3; MHP % 9.8; ANAP % 8.4; SP % 7.3; HADEP % 6.3; LDP % 5.1; BBP % 4.0; DSP % 3.8; ÖDP % 2.9; İP % 2.0; Diğer % 3.8) AK Parti'ye yaklaştığını gösteriyor. Tayyip Erdoğan, SONAR'ın anketinden memnun. Zira, korkular dinecek, böylece seçime gitmek kolaylaşacak. Barajı geçen tek parti AK Parti ise, 550 milletvekilinin tümü bu partiden mi olacak? Erdoğan, "Böyle antidemokratik bir yapıyı zaten biz kabul etmeyiz. Bütün partilerin aldıkları oy nisbetinde Meclis'te temsiline izin verecek şekilde seçimleri yenileriz" diyor. Erdoğan sıkı bir teşkilatlanma gayreti içinde. İktidara aday olması örgütlenmeyi kolaşlaştırıyor. Çünkü, görevin çok sayıda taliplisi var. Türkiye'de 210 bin sandık mevcut. Her sandıkta, ortalama 150 kişi oy kullanıyor. Doğrudan seçmenle ilişki kuran bir teşkilâtlanma ile, "seçimden önce seçimi kazanmak" mümkün. 1994 mahalli seçimlerinde, Erdoğan, seçim sonuçlarını önceden çok yakın bir rakamla tahmin edebilmiş. AK Parti lideri, bugün, eski tecrübelerinden yararlanarak yapıyı oluşturuyor. Sandık görevlilerinin hedefi, o sandıktan oy kullanacak 150 kişiden 75'inin oyunu almak. 51 bin mahalle görevlisi, sandık görevlilerini denetleyerek, raporları daha üst birimlere iletiyor. Yaklaşık 3 milyon kişilik bir örgüt devreye sokuluyor. AK Parti seçmeninin önemli bir bölümü, aynı zamanda, sandık, mahalle, köy, ilçe ve il temsilcisi olarak aktif politikanın içinde de görevli. Erdoğan, "Biz seçimi teşkilâtımızla kazanacağız" diyor. Ama bakalım seçimlere kadar neler olacak? Muhtemel gelişmeler
Saadet Partisi, seçimlere Genel Başkan Erbakan ile katılacak. İsmail Cem, Kemal Derviş belki Saadettin Tantan, İlhan Kesici, Murat Başesgioğlu, Hüsnü Doğan gibi isimleri biraraya getiren yeni bir oluşum ortaya çıkabilecek. Bir ihtimal Mesut Yılmaz'ın devre dışı bırakılmasıyla Anap güçlenecek. Basın bu kadar muhalif olduğuna göre, Erdoğan'ın zaten teşkilâtına dayanmaktan başka çaresi yok. Özellikle, Derviş ve İsmail Cem'in arkasında medya saf tutuyor. Bakalım, adam adama markaj, Kartel'in güdümündeki basını yenebilecek mi?
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |