|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Karen Fogg'un e-mail'lerinin kamuoyuna açıklanması bir "suç"tur kuşkusuz. Ama maalesef bu "suç" bir dizi argüman eşliğinde meşrulaştırılmaya çalışılıyor. E-mail'leri açıklayan odağın "sözcü"sü, Mustafa Kemal'in İngiliz istihbaratını ele geçirme biçiminden, ülkeye karşı faaliyette bulunanlara karşı "milli kuvvetler"in harekete geçmesine kadar bir sürü meşrulaştırma aracını gündeme sürüyor. Bu durumda "milli kuvvetler" meselesi başlı başına bir tartışma alanı olarak çıkıyor önümüze. Öncelikle "milli" olanın tanımlanma biçimi ve bu tanımı yapma yetkisini/tekelini kendinde görenlerin konumu irdelenmeli. Türkiye'de "milli" olan kendiliğinden bir tanımlama değil, tersinden bir tanımlama faaliyeti olarak çıkıyor önümüze. "Milli" olan, kimi istisnai hallerde pozitif bir işlev yüklenmekle beraber, çoğu kez negatif bir siyasi tutumu etiketlemek üzere kullanılan bir enstrüman. Çoğu kez, içe kapanmayı, ülkenin içinde bulunduğu yönetim krizini örtbas etmeyi ve "iyi yaşam nedir?" sorusunu gündemden çıkarmayı sağlamak üzere operasyonelleştiriliyor. Bu nedenle "milli" olanı tanımlamak üzere sürekli bir "öteki" inşa ediliyor. Bu "öteki"yi olabilecek en abartılı, içgüdüsel ve kışkırtıcı biçimde tanımlayabilen de, kendisini "milli kuvvetler" olarak takdim etme abra-kadabrasına soyunuyor. Toplumsal hafızanın sinir uçları ile oynanarak, toplumda beka kaygısı yaratılarak ve bir çatışma ekseni kurgulanarak, ülkenin "milli kuvvetler"e ihtiyacı olduğu izlenimi yaratılmaya çalışılıyor. Peki kim bu "milli kuvvetler" derseniz, cevap meçhul. Bunlar her yerde varmış, her kademede varmış, ülkede ciddi bir sıkıntı gördüklerinde kendiliklerinden hareket geçerlermiş, vs. Bir tür "gayri-nizami" durum yani… Bu mantığın son somutlaşma biçimi Avrupa Birliği Ankara Temsilciliği'ni hedefe koyma şeklinde görünürleşiyor. Büyükelçi Karen Fogg'un şahsı ile uzun zamandır yürütülen polemik, bir "milli" politika gibi sunulmaya çalışılıyor. Sonuçta, "millilik" adına "suç" işleniyor. Fogg'un e-mail'lerinin açıklanması yoluyla işlenen bu "suç"u örtbas etmek için de, mesajların içeriği üzerinden bir spekülasyon yaratılmaya çalışılıyor. Suçun ayan beyan ortada olması karşısında, Fogg'un şahsı ve üslubu üzerinden olan bitene bir mazeret bulmaya çalışmak ise işi daha da kötürüm hale sokuyor. Görüntü vahimdir. Olan biten, Türkiye'yi herkesle kavgalı bir duruma sokmuştur. Türkiye-AB ilişkilerinde olabilecek en "taşralı" ve zararlı polemik, bir suçun işlenmesi üzerinden ortaya çıkmış bulunmaktadır. Tüm bunların gerisindeki mantık ise Türkiye'nin geleceği üzerindeki "ipoteği"ni sürdürüyor. Bu mantık, AB'ye aday olunmasına açıktan karşı çıkmamayı, ama belli taktiklerle bu adaylığı imkansızlaştırmayı hedefliyor. Türkiye'nin ev ödevlerini yapmamasına karşı, AB çevrelerinin ne kadar önyargılı olduklarını ileri sürmek bu mantığın en nazik ifadesidir. Bunun ötesinde ise AB'nin Türkiye'de "milli" olan her şeyi zedelemeye çalıştığı yönünde bir sendrom üretilmeye çalışılıyor. Türkiye'nin geleceğine sözde "milli kuvvetler" adına bir "çengel" atılmış oluyor böylece. Oysa siyaset alanı daralmış, demokrasinin standartları gelişmemiş ve ekonomik kriz yüzünden dışa bağımlı hale gelmiş bir ülkede, yapılması gereken tek "milli" iş, ülkenin siyasi ve idari standartlarını yükseltmeye çalışmak olmalıdır. Bunun yolunun AB'ye tam üyelikten geçtiği biliniyorken, bu sürecin baltalanmasının adının "millilik" olarak koyulabilmesi, "milliliğin" ne kadar dar bir çıkar alanını ifade etmek üzere istismar edildiğini gösteriyor.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |