T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Bir zamanlar Babıâli

Önce, bazı yanlış anlamaları düzeltmek lâzım. Ecevit, hastalığı ile rayından çıkan ekonominin, başbakanlıktan ayrıldığı takdirde, daha kötü bir hal alacağını sanıyor.

Bahçeli (Star'a yansıyan zabıtlara göre) "Biz erken seçimden yana değiliz. Aksi takdirde istikrar sarsılır" diyor.

Ecevit giderse

Oysa istikrarsızlığı hasta Ecevit'in halâ başbakanlık koltuğunda oturması doğuruyor. Halkın desteğini kaybeden hükûmetin, bütün uyumsuzluğuna rağmen varlığını halâ sürdürmek istemesi, belirsizlik yaratıyor.

Herkesin zihninde çengel gibi aynı soru takılı: "Nereye kadar?"

Ecevit'in gitmesi taze bir başlangıç olacaktır.

*   *   *

Bir seçim hükûmeti kurulur ve erken seçim düzenlenir.

Veyahut, seçim tarihi belirlenir; Avrupa Birliği ile müzakere sürecini başlatacak reformlara endekslenen uyumlu bir iktidara geçit verilir. Seçim 1 yıl sonra yapılır. Ama her halükârda, Türkiye dar bir geçitteyken, siyasette, bu tür dalgalanmalara izin verilmemelidir.

Erken seçim, yeni bir iktidar ortaya çıkaracaktır. Bir bakarsınız, Kemal Derviş CHP'ye katılır ve seçimlerden sonra, mevcut program, CHP-DYP koalisyonu ile sürer. Veyahut AK Parti, milletvekillerinin çoğunluğunu kazanır; hükûmeti kurar.

*   *   *

Tayyip Erdoğan'dan çekinenler için kısa bir not: Onu, Frankfurt'ta, Hürriyet tesislerinin açılışında Aydın Doğan'ın yanı başında görünce halâ rahatlamadınız mı? Devlet Bahçeli veyahut Recai Kutan, bir temsilci göndermekle yetinirken, Tayyip Erdoğan, kalkıp şahsen Almanya'ya tesis açılışına gittiğine göre, (halbuki Başkanvekili Murat Mercan'ı gönderebilirdi) tercihini, duruşunu ve uyumunu da belli etmiştir. Yakında, "pijama" ile yolcu edilirse hiç şaşmayın.

Bedii Faik'in anıları

Babıâli büyük bir irtifa kaybında. Halkın gözünde gazetelerin itibarı kalmadı. Siyaset-medya-ticaret üçgeninin ülkeye, çalışma hayatına ve siyasete yaptığı kötülükler meydanda.

Peki ya eskiden nasıldı? Bedii Faik, eski nesilden bir gazeteci, yazar. Meslek hayatıyla ilgili 3 ciltlik anılar kitabını yayınladı. Kitapta, ders alabileceğimiz nice güzel anekdot var. Bazılarını sizinle paylaşmak isterim.

*   *   *

Kazım Taşkent, Yapı ve Kredi Bankası'nın kurucusudur. Aynı zamanda Doğan Kardeş dergisini ve Hayat mecmuasını da yayın hayatına kazandırmıştır. Bedii Faik diyor ki: "Taşkent, yayın hayatındaydı ama, dergilerine en ufak bir müdahalesi olmadan... Yayın hayatındaydı ama yayın imkânlarını, şahsının ve bankasının çıkarları doğrultusuna sokmadan... Ve yayın hayatındaydı ama, şahsına yapılan hücumların, yazılı saldırıların ve hatta tehditlerin karşısına bile yayın kudretini dikmeyi asla düşünmeden. Sermayenin ve maddi gücün gazeteciliğe böyle gelmesi ve orada böyle durabilmesi. İşte zor ama doğru olan budur."

1950 seçim kampanyasında DP'den aday olan Taşkent'e çeşitli hücumlar, tehditler yapılıyor. Ama onun aklına, birgün dahi, "Şevket Rado'yu çağırarak, şahsına yönelen tehditlere, yayın imkânlarının topunu tüfeğini çevirtmek gelmiyor. Öbür taraftan, Rado'nun da aklına, 'yahu bizim patrona hücum ediyorlar, hemen savaşalım' fikri gelmiyor."

Dünya hisseleri

Bedii Faik, Falih Rıfkı Atay ile Dünya gazetesinde ortaklığını anlatırken, o günlerin medya anlayışını ve ahlâkî duruşunu da ortaya koyuyor:

Falih Rıfkı Atay ile bir anlaşma imzalıyorlar. Bedii Faik, Dünya gazetesinin % 25 ortağı oluyor. % 50 Falih Rıfkı Atay'a, geri kalan % 25 de Atay'ın eşine veriliyor.

"Bir sabah ailece kahvaltı ederken, Dünya'nın ilk sayfasında, Sinan Korle'nin Birleşmiş Milletler Teşkilâtı'nda terfi ettiğine dair tek sütunluk bir haber okuyan Falih Rıfkı'nın üvey kızı Hale Hanım, küplere binmiştir. Zira Sinan, onun eşi İhsan Türemen ile kavgalıdır ve birbirlerini hiç mi hiç sevmezler. Hale Türeman Hanım bağırırken 'Bu, bizim gazetede nasıl olur? Bu gazete bizim mi, değil mi?' demek yanlışlığında bulunmuş. O anda Falih Rıfkı Atay'ın beyninde şimşekler çakmıştır..."

İşte bu olaydan hemen sonra Falih Rıfkı Atay, eşinin üzerindeki % 25'lik hisseyi Bedii Faik'e geçiriyor. Bu işlemi gerçekleştirirken, şu izahatı veriyor: "Bu anlayışla bunlar sana, benden sonra Dünya'yı zindan ederler. Dörtte bir payına dayanarak 'Bizim gazete' diye haykırabilen kafaların, yarın benimkiler de paylarına eklenince, sana nefes dahi aldırmayacaklarını anlamak için zekâya ihtiyaç yoktur."

Falih Rıfkı Atay, "Sinan Korle" haberini Bedii Faik'in koyduğunu biliyor ve onun elini güçlendirmek istiyor.

Demirkırat gazetesi

Bedii Faik'in, Demirkırat gazetesini çıkarttığı günlere ait de hatıraları var.

Demirkırat, Demokrat Parti'nin henüz muhalefette bulunduğu yıllarda, CHP iktidarına karşı yayın yapan bir gazete. Milli Şef İnönü döneminde, milliyetçilere uygulanan işkenceyi "Tabutluk gerçeği" başlığı ile kamuoyuna duyuruyorlar. Bunun üzerine İstanbul Emniyet Müdürü Ahmet Demir, "Şu herifi (Bedii Faik'i) bulup getirin" diye emir veriyor.

Polisler, Bedii Faik'i emniyete götürmek üzere geliyorlar. O sırada, Demokrat Parti İstanbul İl Başkanı Kenan Öner telefon ediyor: "Tebrikler kardeşim, harika bir hareket yaptınız..."

Polislerin Bedii Faik'i emniyete götürmek üzere geldiğini öğrenince ona şunları söylüyor: "O polislerle emniyete git. Ben, hemen parti teşkilâtındaki bütün avukatları toplayacak ve il yönetimindeki arkadaşları da katarak, emniyetin önüne geleceğim. Emniyet Müdürü Ahmet Demir'e 'Yarım saat içinde, beni almaya yüzlerce avukat, başlarında Kenan Öner olduğu halde gelecekler, haberiniz olsun' de yeter."

Bedii Faik, Ahmet Demir'le sert bir biçimde tartışırken, Demir'in "Bana bak, dilersem seni şu pencereden atar, sonra intihar etti diye zabıt tuttururum" diye bağırdığını anlatıyor.

İşte tam o sırada Bedii Faik "Kenan Öner" silâhını kullanıyor: "Eğer ben buradan beş dakika içinde çıkmazsam, Kenan Öner başlarında olduğu halde, en az 50 avukat ve bir o kadar gazeteci emniyetin kapısında olacaklar. Lütfedip beni pencereden atarsanız, ihtimal, tutabilirler de."

Bu sözler üzerine, Ahmet Demir, hafifçe sönmeye başlayan bir balon gibi gevşiyor ve Bedii Faik'i serbest bırakıyor.

Bu hikâye de muhalefetin siyasetteki gücünü, etkisini ve itibarını gösteriyor. Kenan Öner tanınmış, muteber bir avukat; tuttuğunu koparan bir şahsiyet. Demokrasiye sahip çıkıyor. Ve "halkın patronu" olduğunu sanan malûm zihniyet, bu itibarlı isim karşısında şapa oturuyor.

Dik duruş

Bedii Faik'in kitabını okurken her satırından, hüzünlü bir tad aldım.

İlerleyeceğimize ne kadar da geriye gitmişiz! İkitelli'ye dikilen kuleler, modern matbaa tesisleri, iletişimdeki sürat, baskıdaki parlaklık, Meclis'teki ceylan derisi koltuklar bütün bunlar terakki için kâfi gelmiyor. Ahlâktaki çöküşü, küçük menfaat hesaplarını, yozlaşmayı, siyasetteki yaltaklanmayı, ne teknoloji, ne de estetik... hiçbir şey telâfi edemiyor.

Bedii Faik'in söylediği gibi, İkitelli'deki kulelere o dönemin Babıâli'sini sokabilirsiniz. Ama birbirinden değerli o günün gazetecilerini sığdıramazsınız.

Bir politikacı çıkıp "Ben çıkarcılığa, güç istismarcılığına, devlet imkânlarının siyasi hesaplarla peşkeş çekilmesine karşıyım" diyor ve "düzenin egemenleri" yerine halkın yanında yer alıyorsa, duruşunu da buna göre ayarlamalı.

Unutmayın tesisi açılan Şevket Rado, Falih Rıfkı Atay veya Bedii Faik değil...


5 Temmuz 2002
Cuma
 
NAZLI ILICAK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED