|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bir vapur yolculuğunda rastladığım yaşlı köylü kadın, oğlunu ziyarete gidiyordu. Halamın görümcesinin eltisine çok benzeyen yaşlı kadın, oğluyla iftihar ediyordu. İftiharın odağında, sağlam bir iş bulup çalışıyor olması vardı. Oğlunun nerede çalıştığını sormuştum... - Cam şişede çalışıyor, Beykoz'da. "Şişe Cam" demek ona saçma geliyordu anladığım kadarıyla. Mantığına tersti. Öyle ya... Şişe dediğin camdan olur, ona da cam şişe denir. Geçmişi Üçüncü Selim dönemine kadar uzanan 200 yıllık tesis, zarar ettiği gerekçesiyle kapandı. Ancak işçiler direniyor. Belki o teyzenin oğlu da onların arasında. Bize göre yapılması gereken fabrikanın kapanması değil, bir başka yere taşınması. Çünkü Boğaziçi'nde olduğu için yatırım yaparak geliştirme imkanı yok, verimlilik düşük. Bu yüzden zarar ediyor. Daha uygun bir araziye taşınabilirse, kâra geçebilir. 200 yıllık kaç tane tesisimiz var? Bir çözüm bulunmalı.
BAVULDAKİ CESET
Mütercim ve yazar Ronald Knoks bir keresinde bilim adamı John Haldene ile dini bir sohbet ediyordu. Haldene şu mantığı yürüttü: "Milyonlarca gezegenin bulunduğu bir evrende bunlardan en azından birinde hayatın tesadüfen ortaya çıkması kaçınılmaz değil midir?" Knoks şöyle cevap verdi: "Bayım, eğer Scotland Yard polisi, bavulunuzda bir ceset bulsaydı, onlara 'Dünyada milyonlarca bavul var, birinde ceset bulunması kaçınılmazdı,' mı derdiniz? Sanırım yine de onu oraya koyanın kim olduğunu bilmek isteyeceklerdir."
SUYUN ÖNEMİ
Amerikalıların yüzde 75'inde kronik dehidrasyon (vücutta su eksikliği) var. Yüzde 37'sinde susuzluk mekanizması o kadar zayıf ki, genellikle açlıkla karıştırılıyor. Hafif dehidrasyon bile metabolizmayı yüzde 3 oranında yavaşlatabiliyor. Washington Üniversitesi'nde yapılan bir araştırmada, diyet yapan deneklerden yüzde 100'ünde bir bardak suyun bile, gece geç saatlerde açlıktan dolayı duyulan "kazınmaları" tamamen giderdiği görülmüş. Su eksikliği gündüz duyulan yorgunluğun bir numaralı sebebini oluşturuyor. Yapılan ön araştırmalar günde 8-10 bardak içilen suyun, sırt ve eklem ağrısı çekenlerin yüzde 80'inde bu ağrıları ciddi oranda azalttığını ortaya koyuyor. Vücuttaki su miktarında yalnızca yüzde 2 düşüş bile, kısa süreli hafızada bulanıklık, temel matematik konusunda ve bilgisayar ekranına odaklanmakta zorluk çekmeye yol açabiliyor. Buna karşılık günde 5 bardak su içilmesi, bağırsak kanseri riskini yüzde 45 oranında azaltıyor ve ek olarak göğüs kanseri riskini yüzde 79, mesane kanseri riskini ise yüzde 50 oranında azaltabiliyor. Sağlık uzmanları, "Hergün içmeniz gerektiği kadar su içiyor musunuz?" diye soruyor. Yalnız, fazlası da zararlı olabiliyor. ABD'de geçen ay ölen iki askerin ölüm sebebi, aşırı miktarda su içmek olarak açıklanmıştı. Hülasa, ölçüyü kaçırmamak gerek.
OSMANLI'DAN ALMANLAR'A YARDIM
19. yüzyılda Almanya'nın Mülhaym şehrindeki Ren nehrinin bir yakasında Almanlar, öbür yakasında da Fransızlar bulunuyordu. Fransızlar, her sene nehrin karşı kıyısına geçerek, mahsulün tümünü toplayıp götürürler. O sıralar, birliğini temin edemeyen güçsüz Almanlar ise buna fazla ses çıkaramaz. Çareyi Osmanlı Sultanı'ndan imdat istemekte bulurlar. * Mektupta şöyle denmektedir: "Fransızlar her sene bize zulmediyor, mahsulümüzü elimizden alıyorlar. Siz ki, dünyaya adalet dağıtan bir imparatorluğun sultanı, İslamiyetin de halifesisiniz. Bizi bu zulümden kurtarın. Asker gönderin. Ürünlerimizi bu sene olsun toplama imkanı sağlayın." Çöküş dönemine denk gelen yardım isteğini inceleyen padişah, asker göndermeyi mümkün ve gerekli görmez; yalnızca asker elbisesi göndermeyi kafi bulur ve cevabi bir mektupla beraber içi askeri elbise dolu üç çuval yollanır. * Şaşkına dönen Almanlar, çuvalı alıp mektubu okurlar: "Fransızlar korkak ademlerdir. Onlara yeniçeri göndermemize gerek yoktur. Yeniçerimizin kıyafetini görmeleri kafidir. Çuval içindeki Osmanlı askerinin elbiselerini adamlarınıza giydirin. Mahsul zamanı, nehrin görülecek yerlerinde dolaştırın. Karşıdan gören Fransızlar için bu kafidir." Bağ bahçe sahipleri hemen Osmanlı askerinin kıyafetini kapışırlar. * Hasat vakti büyük bir heyecanla yeniçeri kıyafetinde, nehir kıyısında dolaşmaya başlarlar. Ertesi gün, karşıdan gelen haber, Almanların sevinç çığlıkları atmalarına sebep olur: "Osmanlılardan imdat geldiğini düşünen Fransızlar, korkudan köylerini de terkederek iç kısımlara doğru kaçmaktalar. Mahsulünüzü rahatça toplayabilirsiniz. Zulüm sona ermiştir." Bu olay, Mülhaymlıların gönüllerinde taht kurmuştur. Giydikleri yeniçeri kıyafetlerini, daha sonra Mülhaym'a bağlı Karlsruhe müzesine koyup ziyarete açarlar. Şehrin en yüksek binasına da Osmanlı bayrağı asarlar. Ayrıca, halen olayın yıldönümünde de şehirde bir karnaval düzenleyip hadiseyi temsilen kutlamalar yaparlar.
ÇAY VE HOŞAF
Gaziosmanpaşa'da mahalle esnafından birisi, yan taraftaki kahvehanenin garsonuna çay ısmarlar ve bir tembihte bulunur: Getireceğin çay yine hoşaf gibiyse, yanında bir de pilav getir! Tek başına gitmiyor!
17 KASIM BİTER, 18 KASIM BAŞLAR. DÜNYA TERÖR ÖRGÜTSÜZ KALMAZ.
GÜNÜN SÖZÜ
Karanlıkta yürüyenlerin sizden ışık almaları için, hep aydınlık olmanız gerekir. M. Nuayme FİLİSTİN AĞLIYOR
ŞARON, GAZZE'DE BEBEKLERİN KATLEDİLMESİNİ "BAŞARILI BİR OPERASYON" OLARAK DEĞERLENDİRDİ. LÂNET OLSUN!
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |