AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
"Siyasal"

"Siyasal" kelimesi, "siyaset"in bir toplum için olmazsa olmazlığı gözardı edilerek, bütünleştiği her kelimeyi sorunlu hale getiren bir özellik kazanmaya başladı.

Bunun en bariz örneğini "Siyasal" kelimesi ile "İslam"ın buluştuğu noktada görüyoruz. "Siyasal İslam", İslam'ın sadece "Din" boyutunu veya sadece "Din"le "siyaset"in mesela kurulu bir düzen içinde buluştuğu nisbeten dingin bir bileşimi ifade etmiyor. Siyasal İslam, İslam'a dinden öte bir mücadele misyonu yükleme iradesi gibi anlaşılıyor. Bu yönüyle de kimlik olarak kendini İslam'la tanımlayan insanlar arasında bile farklılaşmaların sebebi oluyor. Çünkü "siyasal İslam"ın temsil ettiği mücadele, kendi kendini ne kadar ciddi bir zaruretin sonucu olarak görürse görsün, "Din" kadar kapsayıcı olmayabiliyor.

Ancak Türkiye gibi sistem açısından sancılı ülkelerde sadece İslam, böyle bir "siyasal" nitelik kazanmıyor. En temel kurumlardan en uç oluşumlara kadar her alanda "siyasal"lık yüklenme ihtimali ortaya çıkıyor ve her alan tartışmalı hale geliyor.

Mesela "Siyasal İslam" kadar tartışmalı bir "Siyasal laiklik"ten söz etmek mümkün değil mi? "Devletin farklı inanç grupları karşısında tarafsız olması" demek olan laikliğe, "din yerine ikame etme" gibi bir misyon yüklediğinizde, ondan beklenen nötr duruş yaralanmış ve laiklik bir mücadele silahı haline dönmüş olmuyor mu? Türkiye'de sistemin çatı değerlerinden olan laiklik yorumu neden bu kadar tartışmalıdır? Çünkü ona, "siyasal" bir misyon yüklenmek istenmiştir. Siyasal misyon, yani, din alanına onu doyuracak bir özgürlük duygusu yaşatmak yerine, din alanını daraltan bir yeni değerler çerçevesi hüviyeti verilmesi... Laikliğe "siyasal" bir nitelik yükleyen kesimler tarafından adeta "daha çok laiklik için daha az din" formülüne yönelinmesi... Siyasal laikliğin, laikliğe özel bir yükleme yapılması demek olduğu ve bunun sorun kaynağı haline geldiğinin en çarpıcı örneği, bizim ülkemizde, bazı İslam ülkelerinde ve belki bir ölçüde son zamanlarda Fransa'da gözleniyor.

Türkiye'de hukuka, yargıya bakınız.
Türkiye'de eğitime bakınız.
Türkiye'de başbakanlığa, cumhurbaşkanlığına bakınız.
Türkiye'de devlete bakınız.
Türkiye'de siyaset bile kendi asli temsil alanından çıkmış, özel bir siyasal anlam kazanmıştır.
Türkiye insanların kılık kıyafetinin bile "siyasal" tanzimi ile yüzyüzedir.

"Böşürtüsü" olayını "siyasal simge mi değil mi?" diye tartışıyoruz. Neden? Çünkü bir yasak alanına sokulmuş. Acaba başörtüsü olayını "siyasal" alana taşımanın altında önce "yasaklar" mı vardır, yoksa "özgürlük talebi" mi? Hiç kuşkusuz birincisi, çünkü "yasak" iradesi "özgürlük talebi"ni ortaya çıkarıyor. Özgürlük esastır çünkü, yasak sonradandır. Yasak, kılık – kıyafet gibi bir insanın en tabii özgürlük alanına müdahaledir ve onun, tepki üretmemesi, yani özgürlük talebi ile insanları motive etmemesi mümkün olmazdı. "Başörtüsü" olayını "siyasal" alandan çıkarmanın en kestirme yolu nedir? Hiç şüphesiz yasağı kaldırmaktır. Yasak kalkınca ne özgürlük mücadelesi kalır, ne de siyasal bir eylem...

Yukarda hukuku, eğitimi, başbakanlığı, cumhurbaşkanlığını, hatta siyasetin kendisini "siyasallaşma riski" içinde saydım.

Eğitim alanı ne kadar tartışmalı Türkiye'de... Çünkü eğitim, bir insanın zihni melekelerini en geniş çerçevede geliştirme eylemi olmaktan çıkarılmış, bir "toplum dönüştürme mekanizması" haline getirilmek istenmiş. Yani kendi asli işlevi dışında özel bir misyonla donatılmış. Alın size siyasal bir yükleme... Ve alın size, toplumsal muhalefet... Ve yıllarca kıran kırana bir mücadele... Çocukların beyni üzerinde süren bir savaş... Sonra yol kesmeler, biçmeler, eğitim kadrolarına yönelik kırımlar... Sormak gerekir: Avusturya - Viyana Üniversitesinde sorunsuz okuyabilen başörtülü öğrenciler neden Türkiye'de okuyamaz? Falanca Batı ülkesinin üniversitesinde puanları yokedici bir mantıkla tırpanlanmayan meslek liseli çocuklar, neden Türkiye'de tırpanlanır? Bu "Siyasal eğitim!" değil de nedir? Bilim kuruluşları olan üniversiteleri koordine etmekle yükümlü bir YÖK Başkanının bu kadar tartışıldığı bir başka ülke var mıdır? Demek YÖK Başkanı, temsil ettiği kuruma özel misyonlar yükleyerek, onu "siyasal" bir mekanizmaya dönüştürebiliyor.

Biz en olmaması gereken alanın, yani hukukun - yargının siyasallaşmasını tartışmadık mı bir kısım süreçlerde... 27 Mayıs bir hukuk skandalı yaşatmadı mı? 28 Şubat'ta yaşanan neydi? Başbakan asan hukuk, siyasal hukuktan başka bir şey miydi? Türkiye'de yargı kararları neden insanların içini durultmaz ve yeni yeni tartışmaların kapısı aralar?

Ülkenin her insanına eşit mesafede durup hizmet etmesi gereken "siyaset kurumu" bile, hükümeti, muhalefeti, cumhurbaşkanlığı, parlamenterleri ile ayrımcılık yaparsa özel bir "siyasal" hüviyet kazanmış olur, Türkiye'de gariptir ki bu alan da yoğun tartışmalara sahnedir.

Sonuç olarak Türkiye sancılı bir ülkedir. Belki tüm insanlarımız, hangi inanç grubu, siyaset taraftarı, hatta spor klübü mensubu olursa olsun, birbirimize karşı gerilimliyiz, hesaplıyız, savunma duygusu taşıyoruz. Güven aşınması içindeyiz. Sevgilerimiz azaltılmış durumda... "Ben yapmazsam o yapar" beklentisi içinde ilk adımı atma telaşında... Bundan diriltme değil, yok etme eğilimi çıkıyor.

Önce devlet adına, topluma güven duyan bir damarın açılması gerekiyor. Topluma yönelik tepeden inme "siyasal" projelerin terkedilmesi, eğer adı demokrasi ise, toplumsal mutabakattan yola çıkan bir devlet anlayışı anlamına demokratik bir ilişkinin oluşması gerekiyor.

ANAR'ın Kasım ayı anketine göre halkın yüzde 48.3'ünün desteğini alıyor gözüken AKP'nin, önce siyaseti "siyasal"lıktan arındırarak, devleti tüm toplumun yüreğine taşıyan bir siyaset çizgisi oluşturma noktasında çok önemli bir misyon edinmesi gerekir diye düşünüyorum. Bir fırsatı vardır. O bunu görmeli, bunu devletin başka alanlarına taşıma gayretinde olmalı, toplumla bu eksende bir iletişim sağlamaya itina etmeli. Türkiye, bu sancılı yapıyı daha bir yüz yıl sürdürmemeli...


6 Aralık 2003
Cumartesi
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED