|
AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
| |
|
|
|
|
Anka bildiğiniz gibi efsanevî bir kuştur. (Batıda phoenix denilir.) Çok yüksekten uçar, ömrünün sonuna gelince bahar dallarından yaptığı yuvasını ateşe verir; kendini yakar. Ancak küllerinden yeni bir anka doğar. Şimdi "ne alâka" diyeceksiniz, ankanın ne işi var bu spor yazısının içinde. Şöyle efendim: Anka ile ifade edeceğimiz futbolcu Hakan Şükür'dür. Hani "gitti-bitti" denilen, kendisinden umut kesilen, dönse bile kadroya giremez denilen Hakan Şükür, sokaktaki adamın ifadesi ile "arslanlar gibi" döndü, oynadı, hem Galatasaray'ı hem Milli Takım'ı ayağa kaldırdı. Bir nevi küllerinden doğdu yani. Ancak efsanenin ve menkibenin büyüsüne fazla kapılmadan gerçeğe dönmek ve ünlü Juventus galibiyetine bir kez daha bakmak lazımdır. Ne olmuştur. Doğrusu şudur: Önce Mondragon gerek ustalığı, gerek konsantrasyonu-motivasyonu, gerek hırsı ve elbette "şansı" ile ilk devre inanılmaz kurtarışlar yaparak en az üç-dört gole izin vermemiştir. İşte bu işaret fişekleri hem takımı hem tribünleri dolduran seyirciyi ateşlemiş; bu ateş öteki futbolculara yansıyarak müthiş bir atak başlamıştır. Hakan tam yerinde sahneye çıkarak indirici darbeyi vurmuş, Juventus cim-bom önünde eğilmek zorunda kalmıştır. Bu galibiyetle Galatasaray camiası yeniden canlanıverdi. Lakin bünyenin zaaflarını böylesi anlık parıltılar hiçbir zaman örtemez. Örtemeyeceğini İstanbulspor maçı ayan-beyan gösterdi. Hakan bu maçta da görevini bi hakkın yerine getirdi. Direkten dönen top gol olsa idi belki de maçı çevirecekti. Şu anlaşılıyor: Galatasaray'a bir anka yetmiyor. Hakan misali (İstanbulspor maçında tel tel dökülen) Ergün, Küçük Hakan, De Boer, Bülent, Tamas, Ayhan, Abdullah, Arif, Ümit Karan ve diğerleri de silkinip yeniden doğmalıdır. Bu olabilir mi? Zor... Çok zor. Fatih Hoca bu zorluğu bildiği için türlü kombinezonlar denedi, transferler yaptı, ama nafile. Sonunda "Evet ligden giderek uzaklaşıyoruz" demek zorunda kaldı. Şimdi önünde Real Sociedad maçı var. Umarız bu maçta (Hani ne derler Avrupa maçları apayrıdır) sarı-kırmızılı takım bir kez daha şahlanır ve yoluna devam eder. İstanbulspor'un mütevazı kadrosu ile oynadığı müthiş uyumlu futbolu zikretmeden geçmek insafsızlık olur. Gariptir geride Uche ile Saffet gibi iki asırlık çınar var. Tecrübeleri ile genç Oğuz'un önünde kale gibi duruyorlar. Faruk, Musa, Saidou orta sahayı dolduruyor. Ama takımın en önemli meziyeti Aytekin, Yordanov, Balili, Mehmet Yozgatlı ve Bushi ile topluca hücuma çıkmaları ve kontratak futbolunu olanca güzelliği ile sergilemeleridir. Galatasaray maçında bu futbolcular az daha becerikli olsalardı beş altı fark olabilirdi. Fenerbahçe'nin Ankaragücü karşısında aldığı farklı galibiyet ilaç gibi geldi. Ama bunu abartmamalı. Galibiyetin asli unsuru Pierre Van Hooijdonk olarak gösteriliyor, ki doğrudur. Ama onun kadar kalede "gelene geç" diyen genç kaleci Oğuzhan'ın hatalarını da görmeliyiz. Fenerbahçe çalışıyor, çırpınıyor; lakin organize bir futbol ortaya koyamıyor. Son sözümüz Beşiktaş için olsun. Ligin bu en güçlü, en iyi, en oturmuş takımı düşme hattındaki Adana önünde resmen bocaladı. Sergen'in yatar vaziyette attığı gol Lucescu'nun artık kanıksamış olduğumuz "şans" hanesine yazılmalıdır. Umarız bu şans Chelsea önünde de onu yalnız bırakmaz.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |