AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Bıyıklı iktidar, etekli iktidar

İnsanlık tarihinin en eski ama asla eskimeyen tartışma konularının başında gelen kadın-erkek ilişkileri, son haftalarda, hiç kimsenin kayıtsız kalmayı başaramadığı bir konu olarak yeniden gündemde. Şair-yazar İsmet Özel'in Zaman gazetesinde Nuriye Akman'a verdiği röportajda, sevdiği kızla evlenemediği için 'kendisini seçmeyen tüm kadınlara karşı hınç beslediğini', kadının kendi isteğiyle erkeğe köle olması gerektiğini söylemesiyle birden bire ateşlenen tartışma, gazeteci Sinan Akyüz'ün kitabı "Etekli İktidar"la iyiden iyiye hararetlendi. İsmet Özel kadın-erkek arasındaki gerilimin, kadının 'gönüllü köle' olması durumunda ortadan kalkacağını savlarken, Sinan Akyüz erkekleri, kentli kadınların özgürlük talepleri yüzünden altına girdikleri baskı ve boyunduruktan çıkarak haklarını geri almaya çağırıyor.

Çıkış noktaları, referansları, söylemleri ve yöntemleri farklı olsa da İsmet Özel de, Sinan Akyüz de aslında benzer bir şeyden bahsediyor. Her ikisi de, iki cins arasındaki ilişkinin (hiyerarşinin), yaşanagelen toplumsal ve siyasal dönüşümün bir sonucu olarak bugün eskisinden tamamen farklı, karmaşık ve sorunlu bir yapı arzediyor olmasına, erkeklerin sahip oldukları ama artık kaybetmeye başladıkları meşrulaşmış iktidarı yeniden kazanmalarının gereğine vurgu yapıyor.

Kadın-erkek ilişkilerinin tarih içinde aldığı yol, iki cins arasındaki farklılığı belirginleştiren ancak bu farklılıktan bir birliktelik üreten geleneksel toplumların yavaş yavaş tedavülden kaldırılarak yerine, farklılığı zıtlık olarak algılayıp uyum yerine çatışmanın konulduğu modern toplumlarda yeni arayışlara yol açtı. Siyasi ve toplumsal eşitlik, ekonomik ve cinsel özgürlük gibi hakların kazanılmasına dayalı olarak başlayan kadın hakları hareketi (buna, bir ideoloji olarak sunulan feminizm de diyebiliriz) başka bir çok etkenin de varlığıyla bugün öyle bir noktaya geldi ki, kadınlar kadın olmaktan, erkekler erkek olmaktan epeyce uzaklaştı. Cinsiyet ayrımını tamamen yok ederek yeni bir örgütlenme biçimi üretmek isteyen feminizmin içinde, tavır ve taktikler konusunda ayrışmalar yaşansa da, cinsel rollerin sorgulanmasıyla başlayan bu süreç beraberinde, Nilüfer Göle'nin de dediği gibi cinsler arası istikrarsızlığı getirdi.

Genellemeler elbette hata doğurur ama artık kadınların kendilerine biçilen aile içi rolleri (anne-eş) reddettiğinin ve doğurgan yapılarından neredeyse nefret ettiklerinin de bir vakıa olarak görülmesi gerekiyor. İnsanları içe kapanık ve yalnız kılan evsiz modernizm, "bu beden bizimdir" bayrağıyla, atomize olmuş bireylerden kurulu yeni bir toplumsal yapının temellerini atıyor. Cinsel cazibenin altı koyuca çizilirken bedenler sonuna kadar hazza açılıyor. Eşcinsel ilişkiler normal olarak algılanmaya başlayıp meşrulaşırken, teknolojinin hizmetine giren bilim, genetik çalışmalar, klonlama gibi yöntemlerle insan neslini, cinsler arasında herhangi bir birliktelik olmadan da devam ettirmenin yollarını arıyor.

Kadın mı, erkek mi olduğu konusunda bile şüpheye düştüğümüz insanlarla sokaklarda daha sık karşılaşıyor olduğumuz günümüzde, cinsel rollerdeki hızlı ve görünür değişim gündelik hayatımıza da bir şekilde yansıyor. Erkeklere özgü tavırları benimseyen kadınlara 'Şoför Nebahat', 'Erkek Fatma' gibi yakıştırmalar yapılmasına zaten alışkındık. Son dönemde erkeklerin kadınsı hallere bürünmesi, popüler kültürün üreticisi ve yaygınlaştırıcısı olan televizyon aracılığıyla 'light erkek-taşfırın erkeği' zıtlaşmasıyla, erkeğin iktidarını kadına 'kaptırması', 'ne oldi sana ne oldi boyle' gibi pop şarkılarıyla gündelik hayatımıza bir kez daha sokuluyor. İki cins arasındaki gerilimin ve karmaşanın farkında olan kitap söktörü de boş durmuyor tabii ve Erkekleri Kullanma Kılavuzu, Kadınları Kullanma Kılavuzu gibi kadın ve erkeği mülkleştiren, mekanikleştiren bir algıdan hareket eden kitaplar yayınlayarak, sorunu derinleştirme pahasına satış rekorları kırıyor.

Modernizmle feminizmin kesiştiği günümüz dünyasında ortaya, hiç de iç açıcı olmayan; kadının kadınlık, erkeğin erkeklik bilgisini yitirdiği ve yaradılışını reddettiği bir cinsel tablo çıkıyor. Bu tablodan sağlıklı bir ilişkiler düzeğeneği çıkarabilmek elbette hiç kolay değil. Ancak, hastalığın adının konulması bile tedavinin yarısı sayıldığına göre, mevcut resme çok iyi bakılması, nedenlerin gerekçeleriyle tahlil edilmesi ve çözüm için samimiyetle hareket edilmesi gerekiyor. Konu tartışılırken yaradılış gerçeğinin öncelenmesi, farklılıkların zıtlaşma değil uyum sebebi olarak yeniden değerlendirilmesi, tarihi, zihni ve duygusal yapılanmanın ise mutlaka hesaba katılması gerekiyor. Kadınla erkeğin birlikteliğinin alabildiğine karmaşıklaştığı, iplerin iyiden iyiye gerildiği mevcut durumda, sorunu göze göz, dişe diş bir mücadele yahut yarış gibi algılamamak, iktidarın ne bıyığın ne eteğin altında olmadığını bilmek, kışkırtma ve ajitasyondan ise özellikle kaçınmak icap ediyor.


4 Ekim 2003
Cumartesi
 
FADİME ÖZKAN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED