AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
YSK'dan çıkacak kararı beklerken...

Önceki gün yapılan açıklamalara göre, Yüksek Seçim Kurulu bugün Yargıtay'ın kararının ardından kendisine yapılan başvuruları incelemeye başlayacak. Bakalım nasıl bir sonuç çıkacak. Hürriyet'in dünkü sayısının manşetine bakacak olursak, "Eğilim: 5-2 Ret" şeklindeymiş. Gazete "Eğer bir sürpriz olmazsa YSK, kararını yarın verecek. Kulislere göre, YSK'da iptal başvurularının 5-2 veya 6-1 oyçokluğu ile reddi eğilimi ağır sasıyor" diyor. Hürriyet'in "Yargı kulislerine göre" diyerek ortaya attığı bu iddia, Yahya Kemal'in güzel bir yazısında altını çizdiği "haber hadiseden sonra gelir" kuralıyla uyuşmasa da dileriz doğru çıkar.

Hemen herkes bu son haftayı Yargıtay'dan çıkan kararın yol açması muhtemel gelişmeleri düşünürek ve tartışarak geçirdi. Gazeteler ve televizyon kanalları konuyu enine boyuna incelemeye çalıştı. Yargıtay kararından sonra YSK'dan çıkması muhtemel olan üç farklı kararın da lehinde ve aleyhinde görüş bildirenler oldu. Bu pekçok yazar ve konuşmacı arasında benim dikkatimi en çok, bir anayasa hukukçusu olan Galatasaray Üniversitesi Rektörü Prof. Erdoğan Teziç'in bir televizyon kanalında karşılaştığım açıklamaları çekti.

Teziç'in açıklamasında da altını özenle çizdiği husus "Seçmene rağmen yeni bir irade yaratmak mümkün müdür?" şeklinde özetleyebileceğim sorusu ve getirdiği cevaplardı. Tartışmaya taraf olanlar arasında meselenin bu en can alıcı noktasına Teziç kadar önem atfeden başka birisiyle de karşılaşmadım.

Teziç, sözünü ettiğim televizyon programına "stüdyo konuğu" olarak davetliydi. İsterseniz, Teziç'in meseleyi nasıl değerlendirdiği aktarmadan önce -tek başına bayağı düşündürücü olduğu için- stüdyoda "stüdyo konuğu"nun başına neler geldiğinden kısaca söz edeyim: Prof.Teziç, CNN Türk'ün "Soru Cevap" programının davetlisiydi. Söz konusu programı izleyenler biliyordur; "Soru Cevap", hızlı bir soru/cevap trafiğine sahne olan ve süresi epeyce sınırlı bir program. Dolayısıyle, "DEHAP'ın sahteciliğinin doğuracağı sorunlar" gibi bir konunun gözden geçirilebilmesi için programın her dakikası çok değerli. Ama ne oldu biliyor musunuz?

Teziç bir iki soruyu ancak cevaplamıştı ki, programın sahibi konuğuna Ankara'da TBMM'nin yeni çalışma dönemine girmesi dolayısıyla verilen davete canlı olarak bağlanacaklarını söyledi. Mecburen bağlantı kuruldu ve Teziç'in açıklamalarını dinlemek için ekranın karşısına geçen bizler de, davette bir "gazeteci ordusu" (bu tamlama bayağı iyi oldu, bundan sonra da kullanalım!) tarafından kuşatılmış olan Genelkurmay Başkanı'nın açıklamalarıyla başbaşa kaldık! Gazeteciler soruyor, kuşatma altındaki Genelkurmay Başkanı cevaplamaya çalışıyordu. Hem de ne sorular... Mesela Galatasaray sohbeti... Mesela "Bilgisayarla aranız nasıl?" sohbeti... Yeni teknolojilere ilgi sohbeti...

Unutmayın, bu arada Prof. Teziç stüdyoda söz sırasının kendisine gelmesini bekliyor... Neyse, nihayet stüdyoya dönüldü. Ama mümkün mü; Ankara'daki daveti "canlı canlı" izleyecilere aktarmaktan vazgeçmek mümkün mü? Tekrar bir iki soru ve tekrar davete canlı bağlantı... Prof. Teziç tabii ki stüdyoda yine söz sırasının kendisine gelmesini beklemekte.. Belli ki televizyon kanalının tercihi Genelkurmay Başkanı'nın davette yaptığı açıklamalarda...

Neyse, nihayet yine stödyoya dönüldü ve bizler de yine Teziç'i dinlemeye başladık. Ne kadar mı, kaç dakika daha mı? Hepsi hepsi herhalde birkaç dakika...

Prof. Teziç'e ve onu dinlemek üzere ekran karşısına geçenlere karşı çok saygısızlık yapıldığı kanaatine vardık. Hatta bir ara –özellikle ikinci "canlı yayın" sırasında- "Bakalım stüdyoya dönünce profesörü orada bulabilecek miyiz, Teziç belki de öfkeyle stüdyoyu terketti!" diye düşündüğümü de hatırlıyorum. Sonuç böyle değildi ama belli ki Teziç de çok sabırlı bir insanmış....

Şimdi de gelelim, Teziç'in bu programda yaptığı dakikalarla sınırlı açıklamalarına: Prof. Teziç, YSK'nın "vereceği kararların sonucusunu da düşünmek durumunda olan bir mahkeme" olduğunu söylüyordu. Yani, mahkemenin alacağı kararlar acaba "uygulanabilir" nitelikte mi, değil mi?

Teziç, 3 Kasım seçimlerinde "Seçmenin oyunda hile olmadığını" özellikle belirtiyordu. Yargıtay'ın onayladığı kararda DEHAP'ın bazı yöneticilerinin "sahtecilik" yaptıklarının sabit olması, seçmenin hilesiz oyunu ortadan kaldıramazdı. Teziç bu fikrini vatandaşların devletin bastığı "para"ya güvenerek onu kullanmaları örneğini vererek destekliyordu. Devlet "sandık başına" demiş, seçmenler de gidip oylarını "hilesiz" bir şekilde kullanmışlardı. Dolayısıyla, DEHAP'a verilen oyların geçersiz sayılıp, oyların tekrar dağılımı mümkün değildi.

Teziç'in "seçmene rağmen yeni bir irade yaratmanın" mümkün olmadığını ısrarla belirtmesi, önceden de söylediğim gibi, açıklamasının en önemli yanını teşkil ediyordu.

YSK'nın, alacağı kararın "sonuçlarını düşünmek" zorunda olduğunun vurgulanması da çok önemliydi tabii. Madem ki Anayasa'da temel ilke "parlamentonun devamlılığı"dır, YSK'nın buna aykırı davranması düşünülemez ve seçimlerinin "genel iptali"ne giderek ülkeyi 3 Kasım'a döndüremez. Döndüremez, çünkü o takdirde 3 Kasım'dan itibaren "devamlılık" ortadan kalkar.

Teziç'in seçim kanununda "genel iptal"in değil, "kısmi iptal"in yer aldığına dair yorumuna da ilgiyle dinledik.

Yazık oldu tabii... Eğer Ankara'daki davette gazetecilerin biraz Irak, biraz Galatasaray, biraz bilgisayar kullanımına ilişkin sorularını cevaplamaya çalışan Genelkurmay Başkanı "canlı yayın"la ekrana taşınmasaydı, Prof. Teziç belki kimbilir daha ne önemli açıklamalar yapacaktı...


4 Ekim 2003
Cumartesi
 
KÜRŞAT BUMİN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED