AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
İnşaallah biz yanılırız...

"Bu defa kesin çıkar, AK Parti grubu fire vermez" tahminlerine rağmen, tezkerenin "bir şekilde" takılacağını, tıpkı ikinci tezkere oylamasında olduğu gibi genel kuruldan sürpriz bir netice çıkacağını düşünüyordum.

Aslında umuyordum.

Çünkü Irak'taki partnerimiz, hiçbir Birleşmiş Milletler kararını takmayan, hiçbir uluslararası anlaşmaya imza atmayan, "silahsızlanma" yolundaki bütün girişimleri baltalayan büyük bir "terörist güç"tü ve bizi de (yardakçı partneri İsrail'in denetiminde) kendi bataklığına çekmek istiyordu.

Ayrıca, Türkiye'yi "içeri"de siyaset kurumuna olan ihtiyacın ortadan kaldırıldığı stablize bir ülke haline getirmeyi, "dışarı"da ise Amerikan-İsrail eksenine oturtmayı amaçlayan projenin (ki, bir "mühendislik projesi"ydi), ikinci tezkerenin reddiyle birlikte öldüğünü sanıyordum.

Yanılmışım.

Gerçi tezkereyi savunanlar, "Biz asker göndersek de göndermesek de ABD bildiğini okuyacak ve kafasındaki plana göre hareket edecek. Topraklarımızı kullandırtmadığımız halde Amerika Irak'ı işgal etti, hiç olmazsa bu defaki fırsatı kullanalım ve PKK/KADEK'i yoketmek için Amerika'yla işbirliği yapalım, böylece stratejik ortaklığımıza da halel gelmemiş olur" argümanına sığınıyorlar ama, bunun "boş hayal"den ibaret olduğu hem Amerikan yöneticilerinin, hem de PKK/KADEK yöneticilerinin demeçlerinden biliyoruz.

(Kuzey Irak'ta başına çuval geçirilen Türk askeri Amerika'nın yüksek çıkarları öyle gerektirdiği için Güney Irak'ta ölecek, böylece stratejik ortaklığımız "kaldığı yerden" devam edecek, öyle mi?)

Tezkere öncesi, Türkiye iki konuda Amerika'dan taahhüt istiyordu:

Kuzey Irak'ın PKK'dan temizlenmesi...

Türk askerini istemeyen Irak geçici yönetimi ve Kürt siyasetçilerin dirençlerinin kırılması...

ABD tarafından tayin edilen bir yönetimin, bizzat ABD tasarrufu olarak devreye sokulan "Irak'ta Türk askeri" uygulamasına karşı çıkması yeterince garipti; fakat asıl garip olan, bu garabetin giderilmesinin Türkiye tarafından bir "şart" olarak ortaya konulmasıydı.

Evet, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün de belirttiği gibi, Irak'taki yonetim ABD tarafından tayin edilmiştir; biz şu askeri isteriz, bu askeri istemeyiz deme hakları olamazdı, ayrıca Irak'a hangi askerin gireceğine Kürt siyasetçiler karar veremezdi, ama gariplikler silsilesi bununla da kalmıyordu, Irak geçici yönetiminin başında bulunan zat da, açıkça, Irak'ta yabancı asker istemediklerini, "Halkın, ülkesine yabancı asker davet eden bir liderin vatanseverliğinden kuşku duyacağını", dolayısıyla Türkiye'nin bu gerçekleri gözönünde bulundurması gerektiğini söylüyordu.

Bu ne demek?

Türk askeri, işgalcinin taşeronu olarak Irak'ta bulunacak ve sadece işgalciye yönelik tepkilere kalkan olacak.

Çünkü Amerika, canı tatlı olduğu, daha doğrusu kayıp vermeyi millî gurur meselesi yaptığı için, bölgenin geçici güvenliğini NEO-ANZAC'lara, yani Türkiye'ye ihale etmek istiyor.

İşgalciye yönelik tepkilerin günün birinde "koordine" bir direniş harekatına dönüşmeyeceğini ve bu harekatın (yine) bir Amerikan-İsrail manipülasyonu olarak devreye sokulmayacağını kim garanti edebilir?

Direniş şimdilik "mevzi gerilla saldırıları" şeklinde sürüyor ama bu saldırılar büyüyüp "millî kurtuluş harekatı"na dönüşürse, Kuzey Irak'taki tasarruf hakkı da elinden alınmış olan Türkiye için asıl kıyamet o zaman kopacak.

İnşaallah biz yanılırız...


9 Ekim 2003
Perşembe
 
AHMET KEKEÇ


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED