|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
TBMM'nin hükümetin Irak'a asker gönderme tezkeresine onay vermesi her bakımdan önemli bir gelişmedir. Nerede ise bir yıldır tartışılmakta olan konuya böylece son nokta konulmuş oldu. Ancak bundan sonra askerin Irak'a intikaliyle birlikte yeni tartışma konularının gündeme geleceği unutulmamalıdır. Herkesin Irak'a asker göndermeyi 53 yıl öncesindeki Kore'ye asker gönderilmesiyle kıyasladığını ve benzer olaylar şeklinde değerlendirdiği görülüyor. Oysa ki arasında ciddi farklar ve Türkiye için taşıdığı değişik anlamlar var. Türkiye için Kore ile Irak'ın aynı anlam taşıdığı herhalde iddia edilemez. Kore'ye asker gönderilmesi kararı alındığında Türk halkı buranın dünyanın neresinde olduğu bilmiyor ve zihin dünyalarında, kültür birikimlerinde Kore'ye ilişkin bir hatıra ve değer taşımıyorlardı. Irak ise komşu olmanın ötesinde 1917 yılına kadar Türkiye'nin bir parçası idi. Asırlar denebilecek kadar uzun bir zaman aynı kaderi paylaşıyorlardı. Irak "öteki" olmaktan çok "biz"in doğal unsuru idi. Bu bakımdan askerin Irak'a gönderilmesi Kore ile asla kıyaslanamaz; eğer illa bir kıyas yapılmak isteniyorsa Bosna'ya gönderilmesiyle kıyaslanabilir. Yıllardır tekrarladığımız bir tez var: Hiçbir ülke kendi tarih ve coğrafyasına karşı ilgisiz kalamaz, kalmamalıdır. Bütün toplumlara kendi tarihleri ve tarihi coğrafyaları vazgeçilmez bir sorumluluk yüklemektedir. Önemli olan bir ülke yönetiminin bu sorumluluğun bilincinde olması ve bu objektif veri üzerinde siyaset geliştirmeleridir. Türkiye'nin geliştireceği ve uygulama alanına sokacağı politikalar, sadece Cumhuriyet dönemi dikkate alınarak oluşturulamaz. Türkiye 1923'te dünyaya gözlerini açmış bir ülke değildir. Türkiye altı asırlık Osmanlı dönemini yaşanmamış olarak kabul edemez. Elbette ki Osmanlı döneminin zorlukları ve avantajları vardır. Ama neyleyelim ki Osmanlı dönemi Türkiye'nin kendisidir ve asla "öteki" olarak değerlendirilemez. Irak'a asker gönderilmesi konusunda şimdiye kadar lehte ve aleyhte pek çok söz söylendi, bundan böyle de söylenecek. Lehte olanların da aleyhte olanların da haklı, makul ve anlaşılabilir gerekçeleri vardır. Hiç kimseyi bu konudaki kanaatlerinden ve farklı tercihlerinden dolayı kınamak ve ağır ithamlarda bulunmak doğru değildir. Bunun kelimenin tam anlamıyla bir siyasi karar olduğu açık. Her bir siyasi kararda olduğu gibi bunda da sadece tek bir seçenek yoktur ve bir siyasi kadronun farklı seçenekler arasından birini tercih etmesi normaldir. Bu olayda hükümet Irak'a asker gönderilmesi yönünde siyaseti belirlemiştir. Bir başka siyasi kadro, farklı karar alabilirdi. Bu kararın her türlü sorumluluğu da mevcut hükümete ait olacaktır. Tezkerenin onaylanmasının sadece dış politika açısından değil iç politika ve tek tek siyasi partilerin iç düzeni açısından da önemli sonuçları olacağını söylemek mümkün. Ak Parti hükümeti daha önce TBMM'ne tezkere getirmiş ve geçirememişti. Bunun parti yönetimi ve hükümet açısından bir başarısızlık olduğu açıktı. Parti yönetiminin kendi grubuna hakim olmadığı, genel başkanın sanıldığı gibi partiyi yönlendirme konusunda etkili olmadığı gibi değerlendirmeler yapılmıştı. Hatta hükümet içerisinde bile bir bütünlük olmadığı yazılıp çizilmişti. Cumhuriyet Halk Partisi tezkereye ret oyu vermek için grup kararı almak zorunda kalmıştı. İktidar partisi grup kararı almazken muhalefet böyle bir yola sapmıştı. Şimdi durum farklı. İktidar partisi yine grup kararı alma yoluna gitmedi; oysa ki grup kararı alınacağı beklentisi yüksekti. Parti yönetimi ve başbakan partisine olan güveninin çıtasını öylesine yüksek bir yere yerleştirdi ki grup kararı olmaksızın tezkereyi geçirebileceğini düşündü. Doğrusu biraz yadırganmıştı, ama gerçekten de küçük firelerle tezkereye Ak Parti grubu onay verdi ve kabul edildi. Böylece partinin yönetimi gruba hakim olduğunu, partinin bir bütünlük içerisinde bulunduğunu, genel başkanın liderlik pozisyonunu elde ettiğini ortaya koymuş oldu. Siyasi gözlemcilerde Ak Parti'nin yeteri düzeyde kurumlaşamadığı, bir tür koalisyon görüntüsü verdiği, partileşmek için daha zamana ihtiyaç duyulduğu yorumları yapılmaktaydı. Tezkere oylaması gösterdi ki Ak Parti hızlı bir şekilde partileşmekte, kurumlaşmakta ve kendi içerisinde bütünleşerek Tayip Erdoğan bu hareketin kesinkes lideri olarak hakim olmaktadır. Muhalefet partisi içinse durum çok iç açıcı değil. CHP yaptığı muhalefeti anlamlandırmakta ciddi zorluklar çekmektedir. Tezkereye muhalif olanların oluşturdukları cephede yer alanların ideolojik, siyasi ve sosyal kimliklerinin bu kadar farklılık göstermesi ve sadece "hayır" demekte birleşmeleri üzerinde düşünülmesi gerekmektedir. Türk ordusunun Irak'a gitmesinin Türk dış politikasında yeni bir dönemin başlangıcı olacağını ve 1923 öncesindeki Türkiye'nin hatırlanmasına hizmet edeceğini umuyoruz.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |