|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Allah'ın bildiğini kuldan niye saklayalım: 7 Ekim günü Meclis'ten çıkan tezkere, Ak Parti açısından bir yırtılma, hatta fay kırılmasıdır. Siyasî partiler 'temsil' esasına dayanırlar; herbirinin arkasında bir veya birden fazla kesim bulunur. Dar çıkarların sözcüsü olan, ya da ideolojik akımların siyasete yansıması durumunda partiler de vardır elbette; ancak iktidara tâlip partiler, mümkün olduğu kadar toplumun en geniş katmanlarına câzip görünme çabasındadırlar. Bunu sağlamanın yolu da 'temsil' kavramını ciddiye almaktan geçer. 'Temsil' ettiği kitleyle ters düşmek, siyasî partileri zora sürükler... Ak Parti, 28 Şubat sonrasının 'korku' şartlarına rağmen en fazla oyu alarak iktidara gelebildiyse, bunu, kendisini temsil esasına göre yapılandırmasına borçlu. İktidarda geçirdiği bir yıl içerisinde daha da artan, 3 Kasım seçiminde aldığı yüzde 36'nın çok üstünde bir temsil kabiliyeti var Ak Parti'nin... Bunu da, içinden çıktığı toplumun nabzını iyi tutarak sağlayabildi. Hükümetin bir yıl boyunca izlediği politikaların ana özelliği, kısaca 'halk çizgisi' olarak öne çıkıyor. IMF güdümündeki ekonomide bile, AKP, halkı bütünüyle boşlayan bir çizgi izlemedi. AB perspektifine kilitlenen yasal düzenlemeler, daha özgür ve demokratik haklara sahip bir toplum oluşturmaya hizmet etti. ABD'nin Irak'a açmayı planladığı savaşa Türkiye'nin karışmasını önleyen Meclis'in 1 Mart tezkeresini reddedişinde de, AK Parti'nin bu halkçı çizgisinin izlerini bulmak mümkün. 'Temsil'e önem veren bir parti, toplumun neredeyse bütününün "Bulaşmayalım" dediği bir savaşa asker gönderemez, yabancı askerlerin ülke topraklarında konuşlanmasına izin veremezdi elbet. 7 Ekim, işte bu yüzden, Ak Parti ve hükümet açısından bir yırtılma ve fay kırılması anlamı taşıyor. Kendi yaptırdığı kamuoyu yoklamasından, Ak Parti yönetimi, halkın önemli bir bölümünün Irak'a asker gönderme konusunda hiç de olumlu düşünmediğini biliyor. Kendi toplumsal tabanı bu konuda daha da duyarlı. Milletvekilleri serbest iradeleriyle oy kullanabilselerdi, aralarından "Irak'a asker gönderme" yönünde tavır alacak pek az kişi çıkardı. Parti liderliği milletvekillerini bilgilendirerek iknâ yöntemini de benimsemedi. Meclis'in iradesini Irak'a asker göndermekten yana çevirebilmek için, Tayyip Erdoğan'ın, üzerinde iyi çalışılmış bir siyasî plan uygulaması gerekti. 7 Ekim, Ak Parti'yi yalnızca 'ortak akıl' arayışından uzaklaştırmadı, kendisini samimi olarak destekleyen kişi ve kesimlerin uzağına da savurdu. Bu ilk kez oluyor. AK Parti deneyimi öncesinde, başlangıçta 'temsil' özelliğine sahip bazı partilerin, zaman içerisinde bu özelliklerini yitirip kendilerini dar çıkar çevrelerinin veya güç odaklarının kollarına bıraktıklarını görmüştük. Sadece biz değil Ak Parti'yi kuran kadro da gördü onları. O partilerin son seçimde Meclis'e girememelerinin sebebi toplumsal tabanlarını yitirmeleridir. Herbirinin geçmişinde '7 Ekim' benzeri yırtılmalar bulunuyor; ilk tökezlemelerinde yanlışlarını fark edip kendilerini toparlayacak yerde, halktan kopukluklarını perçinleyecek yeni yanlışlara sürüklenmişti o partiler... "Her konuda toplumun dediğine uyulması doğru değildir, lider dediğin risk alır" diyebilen halktan kopuk, halka ters bakan, hatta halktan korkan 'seçkinciler'in çizgisidir o... Ak Parti çok yeni bir siyasî kuruluş; ancak bugüne kadar izlenilen 'halk çizgisi'ni bir çırpıda terk edip eskileri izmihlâle sürüklemiş köhne bir yola girmeyecek kadar deneyimli kadroları, dönemin gadrine uğradığı için hoşgörüsü bilenmiş kadroları ve aldatıla aldatıla aldatılmaktan bıkmış bir kitle tabanı var. Bu üçlünün, en kısa zamanda, 'ortak akıl' paydasında buluşmasında yarar var. Akıl böyle ortamlar için lâzım.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |