|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Tayin edici dış politik gelişmelerden soluk alamaz, içeride ne olup bittiğini göremez hale geldik. Bu, bir yönüyle elbette doğal, uluslararası konjonktür iç ve dış sorunları iç içe sokuyor. Ancak bu ülkenin sorunları da sadece Avrupa Birliği meselesi, Irak savaşı konusunda alınacak karar ve bunun muhtemel sonuçlarından oluşmuyor. Bu sorunlar sadece sivil ve askeri gruplar, devlet ve siyaset, statükocular ve değişim yanlıları arasındaki güç mücadeleleriyle de özetlenemez. Gerek bu konjonktürel girdilerin gerekse siyasi ve toplumsal hareket ve mücadelelerin üzerine oturdukları, beslendikleri ve besledikleri başka temel meseleler de var. Bunlar yüzeysel siyasi okumalar ve tavırlarla, salt siyasetin, üstelik partisel siyasetin içinden bakarak sıkça unuttuğumuz, geçiştirdiğimiz sorunlar. Oysa bu ülkede yaşanan her ciddi kriz, her ciddi sarsıntı bu sorunların şu ya da bu şekilde su yüzüne çıkmasıyla patlak veriyor. Biz geçiştirmeye çalışsak da bu sorunlar ülkeyi altüst etmeye devam ediyor. Bizi içten içe kemiren "beş önemli sorun"umuz var. Bir "vatandaşlık sorunu" yaşıyoruz... Bireylerin toplumla yaptıkları, o topluma aidiyetlerini tanımlayan temel siyasi sözleşme olan vatandaşlık anlayışımız, tek kültür üzerine kurulu, yasakçı, zorlayıcı, sınırlandırıcı bir anlayış, ülkeyi kutuplara bölen bir anlayış... Bir "laiklik sorunu" yaşıyoruz... Değişik inançlar arasında tarafsız hakemlik görevi yapması gereken laiklik anlayışımız, taraflı, belirli bir yaşam biçimini vazeden, din ve siyaset ilişkilerini tanzim etme konusunda eli kolu bağlı olan ve karmaşa yaratan, ülkeyi laik ve İslamcı kutuplarına bölen bir anlayış... Bir "temsili demokrasi sorunu" yaşıyoruz... Demokrasi anlayışımız, "kurumlara değil kişilere endeksli" olan, kısa vadeli rant dağıtımı karşılığında oy isteme esası üzerine kurulu. Kurallar ve hukukun yerine keyfiliğin egemen olduğu, yasaları toplumsal taleplere uydurmak yerine toplumu yasalara uydurmayı şiar edinmiş, çoğunlukçu olmayan, azınlık hakkını yok sayan bir anlayış... Bir "etik sorunu" yaşıyoruz. Objektifliğin yerini sübjektifliğin aldığı, sübjektifliği ise tamamen çıkarların belirlediği, bildik ilkelerin bile çıkarlar etrafında keyfi bir şekilde yeniden tanımlandığı siyasetten medyaya kadar her yeri kuşatan bir anlayış zihinleri yeniden şekillendiriyor adeta. Bir "ekonomi sorunu" yaşıyoruz. Devasa bir borç ve bunu üreten ekonomik yapı, her hükümeti sıradan bir borç işletmecisi haline çeviriyor. Sosyal politikaların önüne set çekiyor. Ayrıca aşırı tekelci ekonomik yapılanma küçük ve büyük sermaye arasında üretim düzeyini olumsuz etkileyen dengesizliklere ve yırtılmalara yol açıyor. Bu sorunların beşi de zamanın ruhuna, toplumsal taleplere, çağdaş bir demokrasiye ters düşen, ters düştükçe toplumu toplum kılan bağları, toplumun değişik kesimleri arasındaki temasları yok etmeye başlayan unsurlar... Peki kim bu bunalımların sorumlusu? Sorumlular, siyasette, devlette, medyada, her bir sorunu bir rant musluğu haline çevirenlerdir. Bugünkü devlet ve siyasi parti yapılanmasından taviz vermeyenler, toplumun değişim gereğine ve talebine hoyratça meydan okuyanlardır... Sorunlar, yok saymakla ortadan kalkmıyor. "Siyaseti boğan hegemonya", siyasetçilerin sorumluluklarını ortadan kaldırmıyor. Artık siyaset tekrar sahneye çıkmalı ve bu ülkenin sorunları tartışılmalı.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |