|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Masumiyetin ve doğal olanın dışlandığı, ihtişamlı bir hedonizmin başımızdan aşağı sürekli boca edildiği bir çağın insanları olarak, kadın-erkek hepimizin yaşadığı şu parçalı ve cafcaflı hayatın ilerlemekte olduğu nokta bana ürküntü veriyor. Gidişat, dayatılana dayanma gücüne sahip olanlar, tasarlanmış, kurgulanmış ve paketlenip önümüze sunulmuş olan hayat çemberinin dışında kalmayı başarabilenlerin uzağına düşse de; insanlığın ortak kaderininin doğal akışın dışında bir yere doğru seyrettiği artık gören gözün yadsıyamayacağı bir gerçek olarak ortada duruyor. Modern hayatın karşı konulamaz bir realite olarak karşımıza dikildiği, az çok herbirimizi sorunlara boğduğu bir çağda, bizler mırıldanıp sızlanırken, hayat, Aldous Huxley'in "Cesur Yeni Dünya"sında çizdiği ve bir zamanlar ütopya kabul edilen o korkutucu tünele doğru akıyor. Dünya, geçen yıl bu vakitler, ilk kopya insanın doğumunu nefesini tutarak beklemekteydi. Kamuoyu doğuma kadar epey bilgilendirilmiş olsa da, doğum sonrası bir sır gibi saklandı. Bebeğin kimden kopyalandığı, nerede olduğu, yaşayıp yaşamadığı, herhangi bir bebek gibi normal bir büyüme süreci geçirip geçirmediği, gelen tepkiler nedeniyle birdenbire bir bilinmezlik perdesinin arkasına gizleniverdi. Yapay yollardan insan üretme üzerine çalışan genetik biliminin çıldırı noktasına ulaşan deneyleri, belli ki yeraltına indi. Şu an bile, sessizce ve denetimsizce, insan olmayan insanlar imal etmek için harıl harıl çalışıyor olmalılar. Varoluş trajedisiyle başa çıkamayan ve ölüme karşı duramayan insanoğlu, tıp biliminin teknolojiyle elele yürüttüğü çalışmaları şimdiye kadar -ve halen-, en azından yaşlanmayı geciktirici ya da yaşlılığın izlerini giderici kimi yöntemleri icad ettiği için destekleyegeldi. Görüntünün her şey olduğu; genç, dinç ve güzel görünmenin kutsandığı bu çağda cildin gerdirilmesinden, kırışıklıkların içinin yapay bir madde ile doldurulmasına kadar bir dizi geçici yolla yaşlılığı gizleyen tıp, ölüme -şimdilik- bir çare üretemezken, doğumu doğal sürecin dışında da gerçekleştirmenin yollarına bakıyor. Kadın-erkek ilişkilerinin tarihin hiç bir döneminde olmadığı kadar sorunlu bir alana kaydığı, büyük ailenin çekirdek haline getirildiği bir süreçten sonra evlilik-aile- gibi kurumların neredeyse iptal olduğu, doğum oranlarının sıfır noktasına doğru gerilediği, atomize olmuş bireylerden kurulu toplumlarda cinslerin kendi içine kapandığı ve eşcinsel ilişkilerin arttığı Batı dünyası, insan neslinin devamını sağlamak için şimdi yapay yollar arıyor. Almanya'nın etkili yayın organlarından Der Spiegel geçtiğimiz ay bilimsel bir teoriye dayanarak, X kromozomu sapasağlamken Y kromozomunun gittikçe küçülmekte olduğunu ve erkek neslinin beş bin kuşak sonra yok olacağını kapaktan duyurmuştu. Bu haberin radikal feministleri sevindirmenin dışında, labratuvarlarda insan imal etmek derdine düşünlerin işine yaradığı, ellerine sağlam bir gerekçe verdiği kesin. İnsanın yaradılış hikmetinin gözden ırak bir noktaya itilip inkar edildiği bir çağda, insanoğlu aklının ve gücünün herşeye yeteceği zannına kapılıveriyor. Hayatın her alanının suni olanla değiş tokuş edildiği, insanın insan olmaktan giderek uzaklaştığı plastik bir dünyada, Huxley'in korkunç ütopyasına adım adım ilerlenirken laboratuvarlar anne rahminin yerine ikame edilmek için donanıyor. Ve insanın kanını donduran bu gidişat, ne kadar da sessiz karşılanıyor.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |