|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
İlgimi çekti doğrusu; Le Monde gibi dünyada olup bitenleri okurlarına olabildiğince etraflıca aktarmaya çalışan bir gazete Azerbaycan'daki seçimlere niçin kısa bir değerlendirme ayırmakla yetindi acaba? Herkes biliyor ki, tedavisine Türkiye'den sonra ABD'de devam edilen baba Aliyev ile petrol devlerinin arası çok iyi. Bu arada Aliyev hanedanından Türkiye'nin memnun olduğunu hatırlatmayı da unutmayalım. Dolayısıyla, dünyanın belli başlı medya kuruluşlarının oğul Aliyev'in bizim 46 seçimlerini aratan tarzda bir seçimle işbaşına gelmiş olması karşısındaki bu "ilgisizliğinin" nedeni petrol devlerinin tavında tutmak istedikleri bu "iyi ilişkiler" olmasın? Azerbaycan'daki seçimleri izleyen AGİT gözlemcilerinden birisi olan Ayça Ariyörük'ün açıklamalarını seçimin ertesi günü televizyon kanallarında dinleme fırsatı bulduk. Arıyörük, sadece kendisinin değil, gözlemciler heyetinin tamamının "seçimlere hile karıştığı" kanaatine sahip olduklarını söylüyordu. Sandık başlarında muhalefet temsilcileri yokmuş; onların yerine bir takım "korumalar" görev yapıyormuş... Yine televizyonda dinlediğimiz bir açıklama da DHA muhabiri Hayrettin Atmaca'ya aitti. Atmaca, çok şaşırtıcı bir biçimde, seçimlere bazı usulsüzlüklerin karıştığını, ama (mealen aktarıyoruz) "Her şeye rağmen İlham Aliyev'in seçimi kazandığının kesin olduğunu" bildiriyordu! Güler misiniz, ağlar mısınız? Seçimin "hileli" olduğu doğru ama İlham Aliyev'in seçimi kazandığı da bir gerçek! Cumhurbaşkanı adayı İsa Kamber taraftarlarının Azadlık Meydanı'nda polisten yedikleri dayak da görülecek şeydi... Acaba, diyorum, Azerbaycan'daki bu "çevik kuvvet"e gerekli eğitimi verenler bizimkiler olmasın! Çünkü (dayak sahnelerini görmeyenler için söylüyorum) inanın, çok büyük benzerlikler vardı.... Sizi bilmem ama, İsa Kamber'e Türkiye'de en fazla destek veren kesimin "Türk milliyetçileri" olması ("Kurtlar Vadisi" adı verilen televizyon dizisinin hatırlattığı gibi!) benim açımdan üzerinde düşünülmesi gereken bir sorundu... Mesela Ülkü Ocakları Genel Başkanı'nın Bakü'de başına gelenler, mesela Tercüman'dan Hasan Celal Güzel'in "Yolsuzluklar / Azerbaycan" başlıklı yazısı, mesela BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun seçimin hemen arefesinde gerçekleştirdiği Azerbaycan ziyareti, mesela bu ziyaret hakkında bizi bilgilendiren (yine Tercüman'dan) Emin Pazarcı'nın yazısı... Bütün bu ve benzer gelişmelerden "Türk milliyetçileri"nin İsa Kamber'in yanında oldukları anlaşılıyordu... Yani diyeceğim şu ki, sözünü ettiğim bu yakınlık bana çok uzak gelse de, Azerbaycan'daki seçimin başına gelenler o derecede kabul edilemez nitelikteydi ki, sonunda beni bile ister istemez Pazarcı'ların cenahına itiverdi.... Hayat işte...
Hürriyet'in (17 Ekim) Cuma ilavesinin manşeti bu kez "En iyi 10 turşucu"ya ayrılmıştı. Gazete, bundan önce "en iyi 10"a giren pideci, kokoreçci, kebapçı gibi meslek erbabının adreslerini vermesi gibi, bu kez de "turşucu"ları tanıtıyordu. İlavede yer alan "En iyi 10 turşucu"nun kimler olduğunu birçok Hürriyet okuru gibi ben de merak ettim ve sayfayı inceledim. İlaveden sonra da gazetenin aslını elime aldım. Ama ne göreyim... Hürriyet'in aslında bir iki gazete gibi Milliyet'in de geniş yer ayırdığı bir haberden eser yok... Bu haber, Avrupa Birliği Komisyonu Türkiye Temsilcisi Hans Jorg Kretschmer'in Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un imam hatip liselerine yönelik yaptığı açıklamaya getirdiği eleştiriyle ilgiliydi. Temsilci, açıkca, "Ordu ve hükümet arasında eğitim hakkında yaşanan bu tip bir gerginlik, AB'de olmazdı. Birlik üyesi bir ülkede, eğitim politikalarında neyin doğru olduğuna ordunun karar verebileceğini hayal bile edemiyorum. (...) Hükümet Meclis'ten aldığı güvenoyuyla hareket eder. Bunun dışında, ordu da dahil hiçbir kurumun demokratik yaptırım hakkı yoktur" diyordu. Temsilci'nin bu açıklamasını okuduktun sonra gözüm yine Hürriyet'in Cuma ilavesine takıldı. Ne deniyordu manşette: "En iyi 10 turşucu". Arkasından da şöyle düşündüm: "Manşet yanlış atılmış; manşet 'En iyi 11 turşucu' olmalıydı... Baksanıza, Hürriyet günün belki de en anlamlı haberini sayfalarına sokmamış, belli ki turşusunu kuracak!"
Ben artık yürürlükte olmadığını sanıyordum; meğerse hâlâ yürürlükteymiş... Hakkında ilk bilgileri 12 Eylül rejimi yıllarında edinmiştim; hem de bir üniversite camiasında... Üniversitede göreve başlayanlar üzerine bayrak serilmiş bir masaya ellerini koyarak yemin ediyorlardı... Dediğim gibi, bu uygulamanın da diğer birçok 12 Eylül uygulaması gibi tarih olduğunu sanıyordum. Değilmiş. Gazetede yakın zamanlarda çekilmiş bir fotoğraf şahidi.. Ne üzerine, nasıl yemin edildiğini uzun uzun aktarmayacağım, çünkü bunlar bildik şeyler. Ama, Asli Devlet Memurluğuna Atananların Yemin Merasimi Yönetmeliği'nin (adı da bayağı etkileyici yani!) şu maddesi, atlanacak gibi değil doğrusu: "Yemin edecek memurlar, atamaya yetkili amir veya görevlendireceği bir yetkili tarafından tespit edilen günde toplanır. Önce edecekleri yeminin önemi hatırlatılır; yurt sevgileri, milletin kendilerinden neler beklediği, çalışmada göstermeleri gereken fedakârlıklar tazelenir."(!) Tasavvur edebiliyor musuz, bir odaya doluşmuş asli devlet memurluğuna atanmak üzere olan adayların "yurt sevgileri", "milletin kendilerinden neler beklediği", "çalışmada göstermeleri gereken fedakarlıklar" hakkındaki bilgilerinin "tazelenmesi" merasimini tasavvur edebiliyor musunuz?! Demek bu merasim bu ülkede 20 yıldır tazeleniyor ha?! Ne dersiniz, Avrupa Birliği Temsilcisi bu konuda da bir açıklama yapar mı acaba?
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |